KENDİNİ TEKRAR EDEN BİR ETKİNLİK; HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI

Fırat Şiir Akşamları adıyla 1992 yılında başlatılan ve zaman zaman ara verilen Hazar Şiir Akşamları’nın bu yıl 6-8 Ekim tarihleri arasında 26.sı yapılacak.

İlimizin kültür sanat faaliyetleri arasında en uzun soluklu olmakla birlikte aynı şairlerin tekrar tekrar davet edilmesi sonucu halkta ve edebî çevrelerde heyecanını ve etkisini yitirmiş rutin bir kutlama ve anma mesabesine düşmüş olan bu etkinlik, bir kez daha kendini tekrar etme kaderine yenik düşmüş gibi gözüküyor.

Halkla ve özellikle sanat ve şiire önem veren duyarlı çevrelerle bir buluşma ve kucaklaşma iklimi oluşturamayan Hazar Şiir Akşamları’nın, ilimize davet edilen şairlere birkaç özel gün yaşatmanın ve köy gezisi ve tekne turu düzenlenmesinin ötesinde bir kalıcılığı ve hafızalarda iz bırakıcı özelliği bulunmamaktadır.

TAŞLARIN ELİNE GELDİĞİ ZAT

Osman Bedreddin Efendi, 1850 yılında Erzurum’un Abdurrahman Ağa Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Babası Selman-ı Sükûti Efendi, annesi Esma Hanım’dır. Osman Bedreddin üç yaşında iken babasını kaybeder.

Dokuz yaşında Kuran-ı Kerim’i ezberleyerek hafız olur. İlk derslerini Erzurum’daki hocası Mehmed Tahir Efendi’den almış, Arapçayı öğrendikten sonra tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine yönelir.

Hocası Mehmed Tahir Efendi’nin tüm bildiklerini öğrettiğini ve kendisine başka hoca aramasını tavsiye eder.

 Bu arada Buhara’dan gelip Erzurum’un Ebu’l-Kasım köyüne yerleşen kısa zamanda hoş sohbetiyle çok sevilip sayılan, ilmi ve şöhreti çevreye yayılan Seyyid Ahmed Merami’nin yayına giderek kendisinden ders almak istediğini arz eder.

YENİ ÇIKTI!..

Ziya Paşa denince hemen aklımıza darb-ı mesel olmuş beyitlerinden bazıları gelir:

Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

***

 Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir,

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

DÖRDÜNCÜ MÜFETTİŞLİK BİNASI VE GASTRONOMİ MÜZESİ

Geçen haftaki yazımızda Mekteb-i İdadi-i Hamidiye-i Mülkiye-i Şahane başlıklı yazımızda son Osmanlı dönemine ait elimizde kalan iki tarihi binamızdan bahsetmiştik.

Bunlardan Hükûmet Konağı’nın Kent Müzesi olarak değerlendirileceğini, Askerî yerleşke içinde kalan ikinci tarihi eserimiz olan Mekteb-i İdadi-i Hamidiye-i Mülkiye-i Şahane binasın da aslına uygun olarak yapılacak olan düzenlemeler sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilerek 2016 tarihinden beri kapalı olan Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nin buraya taşınması veya Askeri Müze yapılarak halkımızın hizmetine sunulması gerektiğini belirtmiştik.

MEKTEB-İ İDADİ-İ HAMİDİYE-İ MÜLKİYE-İ ŞAHANE

Bugün anılarda yaşayan Harput’tan, Elazığ’dan, Palu’dan bizlere ulaşan sadece birkaç fotoğraf, virane olmuş veya restore edilmiş birkaç tarihi eser…

Kentimiz yoruldu.

Sokakları, evleri, ibadethaneleri, han ve hamamları, medrese ve mektepleri, cami ve mescidleri, kalesi ile yoruldu, yıprandı, eskidi ve çok eksildi.

Tarihi kentlerimizi terk ettik.

Komşularımızdan, çarşılarımızdan, cami, han, hamam, köprü ve kalemizden vazgeçtik, terk ettik onları…

SARIĞINI BOYNUNA DOLAYIP ÇEKEREK GETİR

Harput Havzası’nda yetişmiş, âlim, müellif ve mutasavvıflardan bazılarının kısaca hayat hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Bunlardan biri de Palu’da yaşamış âlim, müderris ve mutasavvıf Şeyh Aliyyü’s-Sebti Paluvî Efendi’dir.

Şeyh Aliyyü's-Sebti Efendi hakkında kısaca bilgiler verdikten sonra çok sevdiği halifelerinde Mahmud Saminî Efendi ile ilgili dilden dile dolaşan ibret ve hikmet dolu ilginç bir olayını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şeyh Aliyy’s-Sebti Paluvî Efendi

Meşhur Nakşibendi şeyhlerinden Aliyyü's-Sebti Efendi, 1787 yılında Diyarbakır’ın merkez köyü Çılsütun (Kırkdirek) Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Babası Molla Kasım, oğlunu 7-8 yaşlarında iken tedrisatını yaptırmak için Diyarbakır Ulu Camii’ne getirip caminin müderrisine teslim etmiştir. Diyarbakır’ın tanınmış ve faziletli âlimlerinden ders görerek icâzet almıştır. Fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerini Kuzey Irak Erbil’de tamamlamıştır. Köyüne döndükten sonra medrese açıp öğrenci yetiştirmeye başlamıştır.

PALU / MURAT KÖPRÜSÜ

Eski Palu yerleşiminin doğusunda, Kındık mevkiinin hemen yanından akmakta olan Murat Nehri üzerinde doğu-batı yönünde kurulmuş olup geçmişte kuzeyi güneye bağlayan tek köprüdür. Ticaret yolları üzerinde olan bu köprü sayesinde eski Palu’nun ticari yönde gelişmesinde katkısı olmuştur.  

Hakkında çok fazla kaynak ve tarihi bilgi bulunmasa da var olan kaynaklarda genel olarak “Murat Köprüsü” olarak anılmaktadır. Bununla birlikte “Palu Köprüsü”, “Palu Tarihi Köprüsü” ya da sadece “Köprü” olarak kullanımlara da rastlanılmaktadır.

BİZE HELAL, SİZE HARAMDIR

hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Bunlardan biri; âlim, müderris, müellif ve mutasavvıflarından Büyük Beyzâde Hacı Ali Rıza Efendi’dir. Beyzâde Ali Rıza Efendi hakkında kısaca bilgiler verdikten sonra merhum İshak Sunguroğlu’nun bizlere aktardığı O’nun dilden dile dolaşan ibret dolu ilginç bir menkıbesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Beyzâde Ali Rıza Efendi

Büyük Beyzâde Hacı Ali Rıza Efendi, Napolyon’un Mısır-ı istilasında Harput’a hicret edip Kurşunlu Medresesinde külah imal edip satan ve ilim yayan Hacı Bekir Efendi (Bakır Bay)’ın oğludur. 1810 tarihinde Harput’ta doğdu. “Beyzâde Efendi” diye tanınmıştır.

HARPUT’TA TERES KALMADI

Harput Havzası’nda yetişmiş, âlim, müellif ve mutasavvıflardan bazılarının kısaca hayat hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Bunlardan biri de; âlim, müellif, muallim ve hattatlarından Hacı İbrahim Lebib b. Ömer el Harputî’dir.

İbrahim Lebib Efendi hakkında kısaca bilgiler verdikten sonra merhum İshak Sunguroğlu’nun bizlere aktardığı O’nun dilden dile dolaşan nükte dolu ilginç bir menkıbesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

İbrahim Lebib el-Harputî

İbrahim Lebib,  Harputlu Hacı Ömer’in oğludur. 1839 tarihinde Harput’ta doğmuştur. Ailesine “Kör Haliloğulları” denilirdi. Harput’un yetiştirdiği büyük âlimlerden biri olup ilmiyle, ahlakiyle şöhret bulmuş, herkesin sevgi ve hürmetini kazanmış bir zattı. Çok uzun boylu olduğu için kendisine “Uzun İbrahim Efendi” denilirdi.

HARPUT’TAN ÇALINAN SAKAL-I ŞERİF

Harput Havzası’nda yetişmiş, âlim, müellif ve mutasavvıflardan bazılarının kısaca hayat hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle bazen paylaşmak istiyorum.

Bunlardan ilki Harput’un yetiştirmiş olduğu büyük âlim, müellif ve mutasavvıflarından Abdulhamid Hamdi Efendi hakkında kısaca bilgiler verip, O’nun dilden dile dolaşan ve tüm Harput havalisini ilgilendiren ilginç bir menkıbesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Abdulhamid Hamdi el-Harputî

 Meşhur âlimlerden Kaside-i Bürde Şârihi Efendizâde Harpûtî Ömer Naimî Efendi’nin küçük oğlu olan Abdulhamid Hamdi Efendi, 12 Nisan 1830 yılında Harput’ta doğdu.