YÜZYILLAR BOYU GELEN TOPLUMLARIN DEĞİŞMESİYLE DEĞİŞMEYEN ON HÜKÜM (2)

Hak dinin esaslarını meydana getiren ve yüzyıllar boyu gelen toplumların değişmesiyle değişmeyen biri tevhid inancına, diğerleri ahlâka dair olmak üzere İslâm’ın on temel buyruğundan diğer beşi ise 152 ve 153. ayetlerde sıralanmaktadır.

Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiç bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız daha olsa- adil olun. Allah'ın ahdine de vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.

Bu benim dosdoğru olan yolumdur, şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup-sakınırsınız.

YÜZYILLAR BOYU GELEN TOPLUMLARIN DEĞİŞMESİYLE DEĞİŞMEYEN ON HÜKÜM (1)

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in insanları İslâm'a çağırmaya başlamasının üstünden oniki yıl geçmişti.

Kureyş’in düşmanlığı ve yaptığı işkenceler en çekilmez ve vahşi bir durum almış, bu yüzden Müslümanların çoğunluğu yurtlarını bırakıp, Habeşistan'a hicret etmek zorunda kalmışlardı.

Tüm bunların ötesinde, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in iki büyük destekçisi olan Ebu Talip ve Hz. Hatice vefat etmiş, Hz. Peygamber, (s.a.v.) tüm dünyevi desteklerden yoksun kalmıştı. 

O, SEVİLEN BİR ÖĞRETMENDİ

Öğretmenlik, kutsal bir meslektir. Bu kudsiyet Cenab-ı Hakk’ın “Rabb” isminde tecelli etmiştir.

Rabb sıfatı ile en büyük öğretmen, Hz. Allah (c.c.)’tır.

Allah Âdem'e bütün isimleri, öğretti…[Bakara:31]

Rabbim beni terbiye etti, terbiyemi de güzel kıldı.

ÂDEM GİBİ ADAM OLMAK

Adam olmak, Âdem olmaktır. Adam’ın aslı Âdem’dir. Adam olmak tabirindeki “adam” kelimesi “Âdem”den galattır; dolayısıyla adam olmak aslında “Âdem” olmaktır.

Bizim kültürümüzde “adam”ın tam karşılığı ise “insân-ı kâmil”dir. Yani “Âdem olmaktır.

Nitekim Günlük yaşantımızda sık sık kullandığımız, hatta dilimize pelesenk ettiğimiz bir deyim var; “adam olmak.

MERHABÂ EY ÂLÎ SULTÂN MERHABÂ

11-18-25 Mart 2019 tarihli gazetemizde üç bölüm halinde KANDİL GECELERİ başlıklı yazım yayımlanmıştı.

Bu yazıda tüm kandil gecelerini incelemiş ve sonuç olarak şunları belirtmiştik:

1. Kandillerin kutlanması Peygamberimiz döneminden sonra ortaya çıkmış olup, büyük ölçüde geleneğe dayanmaktadır.

CEHL-İ MÜREKKEB GAYRI KAABİL-İ ISLAHTIR

Cehl veya cehâlet; ilmin zıddı olup “bilgisizlik, bilmemek” anlamına gelir. Bölgemizde ise “cahal” kelimesi, “genç, deneyimsiz” anlamında da kullanılmaktadır.

Bilgisizlik anlamına gelen cehl veya cehâlet, diploma eksikliği değildir.

Cehâlet; bazen bilmemek, bazen bildiğini anlamamak, bazen bilmediğini bilmemek, bildiğini sanmak, bazen bile bile yanlış yapmaktır.

YİTİK BİR ŞEHRİN İZİNDE...

İnsan, yitiği olan bir varlıktır. Bu yitik, asıl vatanıdır. Vatan ise, Cennet’tir.

Cennet, insanın yaşadığı ilk ve en güzel mekân idi. En güzel şeylerin bulunduğu Cennet’i yitiren insan, yeryüzünde bu mekânı yeniden kurmanın peşinde olmuştur.

Yeryüzünde, yaşadığı mekânları ilk ve en güzele benzetmek, o tadı yeniden ve ebedî olarak almak, mükemmeli tekrar bulmak arzusu ile şehirler ve bu şehirlerde yaşayacağı mekânlar kurmuştur.

ALLAH’A SIRT ÇEVİRMEK

Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir gurup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi onu arkalarına atıp terkettiler. [Bakara: 1/101]

(Şuayb:) Ey kavmim dedi, size göre benim kabilem Allah'tan daha mı güçlü ve değerli ki, onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza atıp unuttunuz. Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır. [Hûd: 11/92]

ALLAH’IN ARKADAN KUŞATMASI

 Allah onları arkalarından kuşatmıştır.” [Burûc: 85/20]

İhata kelimesi, “kuşatmak, etrafını çevirmek”; muhît kelimesi ise “ihata eden, bir şeyin etrafını çeviren, bir şeyi ve bir hususu bütün yönleriyle bilen” demektir.

Aynı zamanda “el-Muhît” kelimesi;  “Allah tüm şeyleri kuşatan ve tüm şeyleri bilen” anlamıyla da Esmâ’ül-Hüsnâ arasında mevcuttur

MÜFTÜLERİN KIYDIĞI NİKÂH; DİNİ BİR NİKÂH DEĞİL, RESMİ BİR NİKÂHTIR

İki hafta önce bir yakınımın nikâhında bulundum. Nikâh, il müftüsü tarafından kıyılacaktı. Aile’nin dini hassasiyeti olması nedeniyle müftü tarafından kıyılması istenmişti. Her iki aile taraflarının da düşüncesi müftünün kıyacağı nikâh, hem resmi hem de dini nikâh olacaktı.

Ben de merak ediyordum. Müftü acaba nikâhı nasıl kıyacaktı? Resmi prosedürün dışına çıkacak mıydı? Müftünün kıydığı nikâh, aynı zamanda dini bir nikâh sayılacak mıydı?