İĞNELİ FIÇI; GAZZE

Elazığ Belediyesi’nin organize ettiği 4. Kitap Fuarı dolu dolu geçiyor. Yoğun bir ilgi var. Başta Belediye başkanı Sayın Şahin Şerifoğulları olmak üzere tüm emeği geçenlere, Elazığlı yazarlara, tüm katılımcılara ve bizleri yalnız bırakmayan kitapseverlere teşekkür ediyorum.

Bu etkinlik devam ederken Gazze’de oluk oluk kan akmaya devam ediyor, soykırım yapılıyor.

Hem kitap fuarı hem de Gazze katliamı dolasıyla Yahudilerin vahşi yönünü delilleri ile ortaya koyan bir kitaptan bahsetmek istiyorum.

Cevat Rıfat Atilhan’ın çok konuşulan, tartışılan kitabı; İğneli Fıçı…

Çok okunan ve okundukça insanın tüylerini diken diken eden bilgilerle dolu bir kitap.

Bu kitabı okudukça şimdi nasıl insanlığımızdan utanıyorsak, Gazze’deki soykırımı da takip ettikçe insanlığımızdan utanıyoruz.

“SADECE DÖRT MÜCAHİT NASIL TARİH YAZDI?”

Filistin halkının 1948 yılında BM kararlarıyla kurulan İsrail’in zulümlerine muhatap olması ve bu zaman içerisinde topraklarının önemli oranda işgal edilmesine karşı dünyanın anlaşılmaz sessizliği ve duyarsızlığına bir tepki olarak 7 Ekim tarihinde “Aksa Tufanı”nı başlatılmıştı.

Bu harekâtın başlatılması sonrası İsrail ve ABD’den gelen tepkilerle birlikte İslam dünyası ve bazı çevrelerden de eleştiriler gelmişti.

Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı Aksa Tufanı’nın zamansız ve yersiz olduğunu iddia eden çevrelere en güzel yanıt, İsrail’de yayınlanan Siyonist Yediot Aharonot Gazetesi’nden geldi.

SİYONİST ÇETE’NİN KATLİAM TARİHİ

İsrail, ABD ve İngiltere’nin gayr-i meşrû çocuğudur…

İsrail, 14 Mayıs 1948’de kuruluşunun ilan edildiği tarihten itibaren Müslümanlara zulmetmeye yemin etmiş ilk ve tek Yahudi terör devletidir. 

Kurulduğu tarihten itibaren ABD’nin oluşturduğu zeminde Siyonist Çete (İsrail)’nin gerçekleştirdiği Lübnanlı, Suriyeli, Mısırlı ve özellikle de Filistinli Müslümanlara yönelik katliamlarını kronolojik olarak sıralamak istiyorum.

ISLAM and ENVIRONMENT

İslam and Envıronment”, Türkçesi; “İslam ve Çevre”.

Birinci baskısı 2011, ikinci baskısı 2015 yılında yapılan “İnsan ve Çevre - İslam ve Çevre” adlı kitabım, “ISLAM and ENVIRONMENT” ismiyle İngilizce olarak yayınlandı.

Böylece yayınlanan eserlerimin sayısı 13’e ulaştı.

İnsan ve Çevre - İslam ve Çevre” ismiyle yayınlandığı yıllarda alanında bir ilk olan bu eser, “İslam and Envıronment” ismiyle İngilizce yayınlaması da alanında bir ilk.

KENDİNİ TEKRAR EDEN BİR ETKİNLİK; HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI

Fırat Şiir Akşamları adıyla 1992 yılında başlatılan ve zaman zaman ara verilen Hazar Şiir Akşamları’nın bu yıl 6-8 Ekim tarihleri arasında 26.sı yapılacak.

İlimizin kültür sanat faaliyetleri arasında en uzun soluklu olmakla birlikte aynı şairlerin tekrar tekrar davet edilmesi sonucu halkta ve edebî çevrelerde heyecanını ve etkisini yitirmiş rutin bir kutlama ve anma mesabesine düşmüş olan bu etkinlik, bir kez daha kendini tekrar etme kaderine yenik düşmüş gibi gözüküyor.

Halkla ve özellikle sanat ve şiire önem veren duyarlı çevrelerle bir buluşma ve kucaklaşma iklimi oluşturamayan Hazar Şiir Akşamları’nın, ilimize davet edilen şairlere birkaç özel gün yaşatmanın ve köy gezisi ve tekne turu düzenlenmesinin ötesinde bir kalıcılığı ve hafızalarda iz bırakıcı özelliği bulunmamaktadır.

TAŞLARIN ELİNE GELDİĞİ ZAT

Osman Bedreddin Efendi, 1850 yılında Erzurum’un Abdurrahman Ağa Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir. Babası Selman-ı Sükûti Efendi, annesi Esma Hanım’dır. Osman Bedreddin üç yaşında iken babasını kaybeder.

Dokuz yaşında Kuran-ı Kerim’i ezberleyerek hafız olur. İlk derslerini Erzurum’daki hocası Mehmed Tahir Efendi’den almış, Arapçayı öğrendikten sonra tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerine yönelir.

Hocası Mehmed Tahir Efendi’nin tüm bildiklerini öğrettiğini ve kendisine başka hoca aramasını tavsiye eder.

 Bu arada Buhara’dan gelip Erzurum’un Ebu’l-Kasım köyüne yerleşen kısa zamanda hoş sohbetiyle çok sevilip sayılan, ilmi ve şöhreti çevreye yayılan Seyyid Ahmed Merami’nin yayına giderek kendisinden ders almak istediğini arz eder.

YENİ ÇIKTI!..

Ziya Paşa denince hemen aklımıza darb-ı mesel olmuş beyitlerinden bazıları gelir:

Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

***

 Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir,

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

DÖRDÜNCÜ MÜFETTİŞLİK BİNASI VE GASTRONOMİ MÜZESİ

Geçen haftaki yazımızda Mekteb-i İdadi-i Hamidiye-i Mülkiye-i Şahane başlıklı yazımızda son Osmanlı dönemine ait elimizde kalan iki tarihi binamızdan bahsetmiştik.

Bunlardan Hükûmet Konağı’nın Kent Müzesi olarak değerlendirileceğini, Askerî yerleşke içinde kalan ikinci tarihi eserimiz olan Mekteb-i İdadi-i Hamidiye-i Mülkiye-i Şahane binasın da aslına uygun olarak yapılacak olan düzenlemeler sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilerek 2016 tarihinden beri kapalı olan Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nin buraya taşınması veya Askeri Müze yapılarak halkımızın hizmetine sunulması gerektiğini belirtmiştik.

MEKTEB-İ İDADİ-İ HAMİDİYE-İ MÜLKİYE-İ ŞAHANE

Bugün anılarda yaşayan Harput’tan, Elazığ’dan, Palu’dan bizlere ulaşan sadece birkaç fotoğraf, virane olmuş veya restore edilmiş birkaç tarihi eser…

Kentimiz yoruldu.

Sokakları, evleri, ibadethaneleri, han ve hamamları, medrese ve mektepleri, cami ve mescidleri, kalesi ile yoruldu, yıprandı, eskidi ve çok eksildi.

Tarihi kentlerimizi terk ettik.

Komşularımızdan, çarşılarımızdan, cami, han, hamam, köprü ve kalemizden vazgeçtik, terk ettik onları…

SARIĞINI BOYNUNA DOLAYIP ÇEKEREK GETİR

Harput Havzası’nda yetişmiş, âlim, müellif ve mutasavvıflardan bazılarının kısaca hayat hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.

Bunlardan biri de Palu’da yaşamış âlim, müderris ve mutasavvıf Şeyh Aliyyü’s-Sebti Paluvî Efendi’dir.

Şeyh Aliyyü's-Sebti Efendi hakkında kısaca bilgiler verdikten sonra çok sevdiği halifelerinde Mahmud Saminî Efendi ile ilgili dilden dile dolaşan ibret ve hikmet dolu ilginç bir olayını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şeyh Aliyy’s-Sebti Paluvî Efendi

Meşhur Nakşibendi şeyhlerinden Aliyyü's-Sebti Efendi, 1787 yılında Diyarbakır’ın merkez köyü Çılsütun (Kırkdirek) Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Babası Molla Kasım, oğlunu 7-8 yaşlarında iken tedrisatını yaptırmak için Diyarbakır Ulu Camii’ne getirip caminin müderrisine teslim etmiştir. Diyarbakır’ın tanınmış ve faziletli âlimlerinden ders görerek icâzet almıştır. Fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerini Kuzey Irak Erbil’de tamamlamıştır. Köyüne döndükten sonra medrese açıp öğrenci yetiştirmeye başlamıştır.