DEDELERİMİZİN TAKVİMİ

Geçen hafta Miladî takvimin yılbaşına girmiş ve bu sütunlarda yayınlanan yazımızda Osmanlı’dan günümüze kullanılan üç ayrı takvimden bahsetmiştik; Hicrî, Rumî ve Miladî…

Bu yazımızda da Rumî takvimden yani dedelerimizin kullandığı takvimden bahsetmek istiyorum.

Rumî Takvim, eski Bizans takvimi esas alınarak hazırlanmıştır. Rumî takvimde Güneş Yılı esas alınır. Osmanlı’nın resmi ve mali işlerde kullanmak için 13 Mart 1840 tarihinde yürürlüğe giren bir takvimdir. Hicrî takvimle birlikte kullanılan Rumî takvim, aynı zamanda ekonomik işlerin yürütülmesinde kullanıldığından “Malî Takvim adı da verilmişti.

Rumî takvim; Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Teşrin-i Evvel, Teşrin-i Sanî, Kanun-u Evvel, Kanun-u Sanî ve Şubat aylarından oluşur.

Bu takvime “Halk Takvimi” de denir. Halk takvimi, yaygınlık kazanmış (resmi) takvimlerden daha farklı olarak yılı, ayları ve günleri başka bir biçimde bölümlere ayırır ve farklı anlayışlarla adlandırır. Bazı zamanlar, bazı doğal olaylar, tarımsal kavramlar bu adlandırmada belirleyici olur. Her farklı coğrafyanın kendine has bir halk takvimi olabilir. Bunun nedeni o coğrafyanın iklim, tabiat ve hayat biçimidir.

Ocak ayı için “Zemheri Ayı”, Şubat ayı kısa olduğu için “Gücük/Küçük Ay”, Mart ayı için “Dert Ayı”, Nisan ayı için “Yağmur Ayı”, Mayıs ayı için “Çiçek Ayı”, Haziran ayı için “Dut/Kiraz Ayı”, Temmuz ayı için “Orak Ayı”, Ağustos ayı için “Harman Ayı”, Eylül için “İlkgüz”, Ekim ayı için “Ortagüz”, Kasım ayı için “Ahirgüz”, Aralık için ise “Karakış” denirdi.

Yine bu mevsimlerde yetişen mahsul veya yapılan işlere göre de zamanlama yapılmış, kişilerin doğum tarihleri bunlara göre belirlenmiştir. “Dutlar Zamanı, Harman Zamanı, Karpuzlar Zamanı, Kavurma Zamanı” gibi. Mesela; “Anamın söylediğine göre ben dutlar zamanı dünyaya gelmişim.

Rumî ile Miladî takvim arasında 13 gün 584 yıl fark vardır. Rumî takvim, “Halk Takvimi” olarak aynı zamanda asırların tecrübesiyle, tabiat hadiselerinin anlaşması neticesinde ortaya çıkmış bir takvimdir. Atalarımızdan kalma “kültür mirası”dır.

Âmedî-i lâklâk (leyleklerin gelişi), reft-i piristû (kırlangıçların gidişi), cereyân-ı mâ-ı eşcâr (ağaçlara su yürümesi), izdivâc-ı hayvânât (hayvanların çiftleşmesi), âhâr-ı şeb-i yeldâ (uzun gecelerin sonu), şikeste-i germâ (sıcakların kırılması)” gibi nice kulağa hoşgelen gösterişli tabirler duvar takvimlerini süsler; bilene çok şey anlatırdı.

Rumî takvim esas alınarak adı konmamış bu halk takvimini yaşlı insanlar, okuma yazması olmayan neneler dedeler bile, parmak hesabıyla hesaplar ve hiç şaşmadan takip ederlerdi.

Rumî takvim, Kasım/Kış ve Hızır/Yaz Günleri (takvimi) olmak üzere iki mevsim vardır.

Kasım Günleri/Rûz-i Kasım; 08 Kasım/Rumî 27 Teşrin-i Evvel ile 06 Mayıs/Rumî 23 Nisan tarihleri arasındaki 179/180 günlük kış mevsimidir.

Hızır Günleri/Rûz-i Hızır ise; 07 Mayıs/Rumî Nisan 23 ile 07 Kasım/Rumî 26 Teşrin-i Evvel tarihleri arasındaki 185/186 günlük yaz mevsimidir.

21 Aralık/Rumî 08 Kanun-u Evvel ile 21 Mart/Rumî 08 Mart arasında 90 gün süren kış mevsimi, Erbain ve Hamsin olarak iki farklı bölüme ayrılır. Bu tarih aynı zamanda “şeb-i yeldâ (en uzun gece)” olup gündönümüdür. Birkaç gün sonra günler uzamaya başlar.

Yine 08 Kasım/Rumî 27 Teşrin-i Evvel ile 20 Kasım/Rumî 30 Teşrin-i Evvel arasındaki ilk 23 günü Kasım Başı/Kış Günleri’nin başlangıcıdır.

180 günlük kış günlerinin başlangıcı olan 08 Kasım/Rumî 27 Teşrin-i Evvel ile 13 Aralık/Rumî 30 Teşrin-i Sanî tarihleri arasındaki 36 güne karşılık gelen Sonbahar Günleri yani Güz Günleri’dir. 

Erbain; Arapça 40 demektir. 22 Aralık/09 Kanun-u Evvel ile 31 Ocak/ 18 Kanun-u Sanî arasında 40 gün süren kışın en karlı, tipili ve soğuk zamanıdır.

14 Aralık/Rumî 01 Kanun-u Evvel ile 24 Aralık/Rumî 10 Kanun-u Evvel tarihleri arasındaki soğuk ve kurak geçen 10 kış günü ise Karakış’tır.

24 Aralık/Rumî 11 Kanun-u Evvel ile 02 Ocak/Rumî 20 Kanun-u Evvel tarihleri arasındaki en uzun ve en soğuk 10 kış günü de Zemheri’dir.

03 Ocak/Rumî 21 Kanun-u Evvel ile 12 Şubat/Rumî 29 Kanun-u Sanî tarihleri arasında, kışın soğuk ve yağışlı geçen 40 günlük zaman dilimi Çille’dir.

Küplere basılan pestil, sucuk/orcik ve kesmeler artık biterek beyazlaşmış ve iyice gevrek olmuşlardır. Tenekelere basılan kavurmalar da hazırdır. Çille’nin girmesi ile birlikte küplerin ve tenekelerin ağzı açılarak yatsılıklarda, sofralarda yerini almaya başlar.

13 Şubat/Rumî 30 Kanun-u Sanî ile 23 Mart/Rumî 10 Mart tarihleri arasında zaman zaman ılık geçen, bağ ve bahçelerde çalışmaların başladığı 40 günlük kış ayı da Peçe denir.

24 Mart/Rumî 11 Mart ile 02 Mayıs/Rumî 19 Nisan tarihleri arasında zaman zaman soğuk ve yağışlı geçen, bağ ve bahçelerdeki çalışmaların sürdüğü son 40 kış günü ise Gelegeçe’dir.

Bu 120 günlük sürece halk dilinde kısaca; “40 çille, 40 peçe, 40 da gelegeçe, evler bahçeye göçe” diye dile getirilmiştir.

Zemheri çıkmıştır ama bazı yıllar Hamsin’de de devam eden şiddetli kar ve soğuklar için halk dilinde şu beyit tekrarlanır dururdu:

İnanma Erbainin çıktığıma

Nice karlar yağar Hamsin içinde.

Hamsin; Arapça 50 demek olup 31 Ocak/Rumî 18 Kanun-u Sanî ile 21 Mart/Rumî 08 Mart arasında yaşanan kış günlerinin ikinci 50 günlük bölüme verilen addır.

Böylece kış, doksanı tamamlanır. 10 gün de geçince yani 100’e tamamlanınca halk rahat bir nefes alır; “vardık yüze, çıktık düze” derler.

Bu zaman dilimi içinde ayrıca sayılı günler vardır.

Kış aylarının sonu olan Şubat ayı girince, havalarda bir değişme ve yumuşama hissedilir. Cemreler düşmeye başlar

20 Şubat/Rumî 07 Şubat’ta birinci cemre havaya, 27 Şubat/Rumî 14 Şubat’ta ikinci cemre suya, 06 Mart/Rumî 22 Şubat’ta üçüncü cemre toprağa düşer.

Havalar bu şekilde 23 Mart/Rumî 9 Mart’a kadar bazen sert ve soğuk, bazen de sakin ve yumuşak, bazen de sıcak geçer. Halk arasındaki inanışa göre, güya bu ay içerisinde yılın oniki ayı sırasıyla hükmünü icra edermiş.

Bu nedenle günü gününe uymayan, kararsız, huyu sürekli değişenler için; “Mart havası gibi” denir.

14 Mart/Rumî 01 Mart ile 21 Mart/Rumî 08 Mart arası çok soğuk geçer ki bu günlere Berdü’l-acz Başlangıcı/Kocakarı Soğukları denir.

 Ağyar oturmuş Rausar-ı yâre karşı,

Berdü’l-acz’e benzer evvel bahara karşı.

Halk arasında Mart ayındaki soğuk günler şöyle dile getirilir:

Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.

Odunun sakla Mart ayına, ekmeğin sakla kurt (Nisan) ayına.

Martın yarısı kış, yarısı yazdır.

Mart ayı dert ayı.

Mart içeri, pire dışarı.

20-21 Mart/07-08 Mart Rumî tarihinde bazen ışıklı bir havada gayet iri taneli kar yağar ki bu kara “Leylek Karı” denir. Gelen leylekler bu karı görünce geri dönerlermiş.

Leylek; Mart’ın sekizinde gelmem, dokuzuna durmam demiş.

22 Mart/09 Mart Rumî tarihiyle birlikte sıcak günleri habercisi olup bağ-bahçe budama işleri başlamıştır artık.

Mart, değneğin at, nerde düştü orada yat.”

Bu nedenle Mart ayının yağışsız Nisan ayının ise yağışlı geçmesi temenni edilir; “Martta yağmasın, nisanda dinmesin.

Nisan ayının halk arasındaki adı; “April” ve günleri uzun olduğu için “Kurt Ayı”dır.

18 Nisan/Rumî 05 Nisan, soğuk, yağışlı ve fırtınalı geçtiği için bu güne; “Camuz Kıran” denir.

Kork April’in beşinden, camuzu ayırır eşinden.

20-25 Nisan/Rumî 07-12 Nisan tarihlerinde altı gün süren soğuklara da “Sitte-i Sevr” denir. Halk arasında şöyle bir deyiş vardır:

Sitte-i Sevir, her saati bir devir!

Nisan ayı, bol yağmurların yağması ile toprağa feyz ve bereket düşer. Halk arasında bu yağmurlar Zemzem kadar kıymetlidir.

Nisan yağar sap olur, mayıs yağar çaç (ekin yığını) olur.

Bazı yıllar Nisan ayında ve biraz da Mayıs ayında kırk gün devamlı “Kırk İkindi” yağmurları yağar. Sabah öğlene kadar açık olan hava, öğlen sonu yerini bulut ve yağmurlara bırakır, gece yarılarına bazen de sabaha kadar yağmur devam ederdi.

Ansızın geliveren ve kısa süren olaylar için; “Nisan yağmuru gibi” deyimi kullanılır.

03 Mayıs/Rumî 20 Nisan’da artık bahar gelmiştir.

Yirmi Nisan selamet-i insan.

Mayıs ayının adı halk arasında adı “Gülan Ayı”dır. Mayıs ayında yağan yağmurlar için halk; “iki Nisan, bir Gülan” der. Yani Nisan’da iki, Mayıs’ta bir yağmur yağsın demektir. Bu şekilde yağmur yağarsa o yılın mahsulleri bol verimli olur.

İlk günlerinde esen şiddetli rüzgârlara “Öküz Fırtınası” denir.

03 Mayıs/Rumî 20 Nisan ile 06 Mayıs/Rumî 23 Nisan tarihleri arasındaki dört gün Göç Günleri’dir. Özellikle Harput ve Palu’da şehirden bahçelere göç edildiği günlerdir.

Göç Günleri’nin dördüncü ve son günü yani 06 Mayıs/Rumî 23 Nisan Hızır İlyas kutlamalarının yapıldığı gün olup Kış/Kasım Günleri’nin bittiği, Yaz/Hızır Günleri’nin başladığı gün olması nedeniyle bahçelerde kutlanırdı.

07 Mayıs/Rumî Nisan 23 ile 07 Kasım/Rumî 26 Teşrin-i Evvel tarihleri arasındaki 185/186 günlük “Hızır Günleri” artık başlamıştır.

Haziran’ın girmesiyle de yaz başlamış, gökyüzü bulutsuz ve maviliği koyulaşmıştır. Temmuz ve Ağustos ayları, sıcakların başlaması, ortalığın sararması demekti.

21 Haziran/Rumî 8 Haziran; “Rûz-i Yeldâ (en uzun gün)” olup gündönümüdür.

01-08 Ağustos/Rumî 19-26 Temmuz yaz ortasıdır. Mevsimin bunaltıcı ve kavurucu en sıcak günleri olduğu için bu günlere “Eyyam-ı Bahur” denir.

Kısaca bu aylar halkımız tarafından şu şekilde özetlenir:

Mart’ta tezek kuruya,

Nisan’da seller yürüye,

Mayıs’ta yel ese,

Haziran’da çapı kile kese.

 

06.01.2020

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi