BIRAKIN SAVAŞÇI ONURUYLA ÖLELİM!

Direnişin öğretmeni Şeyh Ahmed Yasin…

O bir öğretmendi…

Şeyh Ahmed Yasin, hayatının her safhasında direnişin öğretmeni oldu.

İşgale, zulme, haksızlığa, soykırıma, vahşete karşı nasıl direnileceğini öğretti.

Şehadeti ile tüm dünyaya direniş azmi ve kararlığını öğretti.

O, zalimlere karşı canını vermekten çekinmeyenler için yenilginin söz konusu olamayacağını öğretti.

Evet, Şeyh Ahmed Yasin de bir öğretmendi.

O, bir direniş öğretmeniydi.

Ümmetin suskunluğunu Allah’a şikâyet eden bir öğretmendi; şeyh Ahmed Yasin…

Filistin direnişinin unutulmaz lideri ve Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin öyle bir şahsiyettir ki onu ve hayat hikâyesini anlamadan bugün adından sıkça söz ettiğimiz Hamas’ı anlamak, intifadayı anlamak, direnişi anlamak imkânsızdır.

İzzetli ve şerefli bir yaşam sürdükten sonra İsrail saldırısı sonucu şehadete erişen Şeyh Ahmed Yasin, şehadetinden bir yıl önce ümmetin Gazze’de ve Filistin’de yaşananlara karşı sessizliğini, Allah’a şikâyet ettiği mektubuyla hafızalara kazınmıştı.

Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek de öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik” diyen Ahmed Yasin, yazdığı bir mektupla “ümmeti Allah’a şikâyet” ediyordu.

İşte o mektup:

Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!

Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!

Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?

Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;

‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı?

Buna da mı gücünüz yetmiyor?

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:

‘Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!’

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.

Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!

Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!

Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!

Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!

Allah’ım!

Sana şikâyette bulunuyorum...

Sana şikâyette bulunuyorum...

Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.

Sen mustaz’afların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?

Allah’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.

Sana şikâyette bulunuyorum!

Gücümüz dağıldı...

Birliğimiz bozuldu...

Yollarımız ayrıldı...

Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz...

24.11.2023

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi