GEZİ NOTLARI 6
GEZİ NOTLARI 6
Dünyanın İlk Üniversitesinin Kurulduğu Şehir; Nusaybin
Nusaybin; Suriye sınırına yaklaşık 250 metre uzaklıkta olan ve il olmaya aday bir ilçemiz.
“Dünyanın ilk üniversitesi/akademisi Harran’da mı, yoksa Nusaybin’de mi kuruldu?” tartışmalarına taraf olmak istemiyorum ama benim için önemli olan dünyanın ilk üniversitelerinin Anadolu’da kurulmuş olması gerçeği…
Günümüzde Nusaybin Akademisi’nin ayakta kalan tek yapısı Mor Yakup Kilisesi. 313 yılında Mor Yakup tarafından yapılan bu kilise aynı zamanda Anadolu’da bulunan en eski kiliselerden biridir. Akademinin de kurucusu olan Mor Yakub’un mezarı bu kilisenin bodrum katında. Bir taraftan dar bir merdivenle inilip diğer taraftan yine dar bir merdivenle çıkılıyor.
Nusaybinli Mor Yakup’un kurduğu Nusaybin Akademisi Nusaybin’de temelleri atılan; teoloji-felsefe-tıp eğitimi yürüten, tüm Mezopotamya, Pers (Sasani) bölgesine Hıristiyan ruhban, doktor yetiştiren tarihin ilk üniversitesi olarak nitelendirilmektedir.
Yapılan arkeolojik kazılarla kilise ile birlikte kilisenin etrafında bulunan akademinin kalıntıları toprak altından gün yüzüne çıkartılmış.
Mor Yakup Kilisesi ve üniversitesinin hemen yanı başında Zeynel Abidin Camii ve Külliyesi yer almaktadır. Külliye; cami, Zeynel Abidin ve kız kardeşi Sitti Zeynep türbeleri, şadırvan, medrese, mezarlık ve abdesthane yapılarından oluşmaktadır. Cami, yanında bulunan türbelerin üzerindeki kitabeye göre 1159 yılında Zengiler döneminde inşa edilmiştir. Türbelerin ithaf edildiği Zeynel Abidin ve Sitti Zeynep, Peygamberimiz (s.a.v.)’in 13. kuşaktan torunudur. Caminin batı kısmında bulunan Medrese odaları ise çeşitli amaçlarla dizayn edilmiş.
Cami bahçesine girdiğimiz an, çevre düzenlemesi ve peyzajı dikkatimizi çekti. Çok güzel bir peyzaj çalışması yapılmıştı. Caminin güney batısında ve camiden ayrı olarak 1956 yılında bir Süryani taş ustası tarafından yapılan minare sizi karşılıyor. Bu minare de Mardin’de ki minareler gibi konuşturulmuş.
İlçe müftüsü ile burada tanışma fırsatını bulduk. Nusaybin, ilk üniversite, cami, türbe ve minare ile ilgili bilgiler verdikten sonra, müftülük olarak yapılan çalışmalar hakkında bizleri bilgilendirdi.
Nusaybin çarşısı, pasajlarla donatılmış adeta. Her pasajda her türden farklı malzemeler satılıyor.
Mardin Kurağında Bir Vaha; Beyazsu
Nusaybin’den Midyat’a doğru yol alırken Beyazsu’nun çıktığı kaynakta çay molası verdik. Beyazsu, Nusaybin ile Midyat arasında kayalık bir bölgenin altından kaynıyor. Mardin, Midyat ve Nusaybin’in içme su ihtiyacı buradan karşılanıyor. Beyazsu, Mardin’in kurak ve ağaçsız coğrafyasında, serin ve berrak suyu, yöreye özgü ağaçları ve yeşilliği ile adeta bir vaha gibi. Arta kalan su ise bir küçük nehir gibi Nusaybin’e doğru bir vadi içinden akıp gidiyor. Suyun akıp gittiği bu vadi, su kaynağına kadar her tarafı kafe ve lokantalarla işgal edilmiş adeta.
Kaynakta suyun başında yer yastıklarının üzerinde dört kişilik bir demlikte içtiğimiz çayın bardağı kırk beş liraya gelmişti. Bu kadar fırsatçılık olamaz. Hafta içi olması dolayısıyla da bizden başka kimse de yoktu. Beyazsu; suyu, piknik alanı, suyun içerisine yerleştirilmiş oturma tahtları ve doğal güzelliğiyle bir bardak çayı 45-50 TL içmeye değer mi değmez mi gittiğiniz zaman siz karar verirsiniz artık.
Taşların Hikâyesini Anlatan Bir Şehir; Midyat
Midyat; ırkların (Türkler, Araplar, Kürtler, Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler), dinlerin (İslam, Hristiyanlık ve Yezidilik) ve dillerin (Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice ve günümüzde unutulmuş Keldanice ve Ermenice) buluşma noktası olan kadim bir yerleşim merkezi...
Midyat, Mardin gibi bir müze kent olup Mardin’e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu bir ortaçağ kentini andırmakta.
Mardin nasıl taşların konuştuğu bir şehirse Midyat da taşların hikâyesini anlatan bir şehir… Dar sokakları, tarihi konakları, taş evleri, daracık eski çarşıları ile masalsı bir atmosfer içinde sizi nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Adeta taşların hikâyeleri arasında kaybolup gidiyorsunuz.
Mardin, nasıl Artuklu mirasını keşfetmek için bir fırsat ise Midyat da Arap esintileri taşıyan mimarisi ile eski Süryani mirasını keşfetmek için bir fırsattır.
Midyat, eski kent ve Estel olarak ikiye ayrılıyor. Midyat merkezde eski kiliseleri gezme imkânımız olmadı çünkü ibadete açık olan bu kiliseler, ziyarete kapalıydı.
Midyat merkezde bulunan diğer taş binalar ise Mardin’deki gibi çok eski değil. Ama dar sokakları süsleyen, taş konaklar, sarı katori taşından inşa edilmiş kalın duvarlı tarihi evler, kiliseler ve mabetler arasında unutulmaz bir gezi yapabileceğiniz bir yerleşim yeri. Ancak Mardin kadar tarih kokmuyor. Burada taşlar da konuşmuyor, sadece görsel bir şölenle size taşların hikâyesini anlatıyor. Ama size hikâyesini anlatacağım pek fazla tarihi bir yapı yok. Bu yapıların birçoğu 1900’lü yıllarda inşa edilmiş.
Midyat merkezde gezebileceğiniz mekânları kısaca şöyle özetleyebilirim:
Gelüşke Hanı, Midyat Taş Evleri, Midyat Gümüşçüler ve Kuyumcular Çarşısı, Midyat Kent Müzesi, Midyat Konuk Evi, Midyat Kültür Evi, Emir Hamamı, Cevat Paşa Camii (Ulu Camii), Köşk Meydanı, Midyat Saat Kulesi, Surur Hanı, Hacı Şehmus Mete Konağı, Midyat Mağaraları, Midyat merkezde bulunan 9 adet manastır ve kiliseler.
Ancak bunların dışında bulunan Mor Gabriel Manastırını hariç tutmak gerekir. Midyat’a yolunuz düşerse bu manastırı mutlaka gezmenizi tavsiye ederim.
Mor Gabriel Manastırı diğer adıyla Deyru’l-Umur Manastırı Midyat ilçesinin 23 kilometre güneydoğusunda Cizre karayolu üzerinde bulunmaktadır. Manastır, Süryani Kadim Cemaati'nin ünlü ve büyük yapıtlarından biridir. Meşe ağaçları ile kaplı yüksekçe bir tepede yapılmıştır. Manastırın temelleri Mor Şmuel ile Mor Şemun tarafından 397 yılında atılmış ve yapı kısa sürede tamamlanmıştır. Değişik tarihlerde içine ve dışına ekler yapılmıştır.
Dünyanın en eski Süryani manastırlarından biri olan Mor Gabriel Manastırı; 17 metre yükseklikteki çarpıcı kubbeleri, benzersiz taş işçilikleri, iç bölümlerini süsleyen dini motifler ve özel aydınlatmalarıyla dünyanın en eski Süryani manastırı. 1500 yılı aşan tarihi, sessiz ve sakin ortamı, tarihi atmosfer ile mutlaka görülmesi gereken bir yerdir.
M.S. 640 yılında Hz. Ömer zamanında Arap-İslam ordusu Süryanilerle işbirliği yaparak Mezopotamya’ya girince, özellikle bu eserin korunması için Hz. Ömer’in emri ile ayrıcalık tanındığı rivayet edilmektedir.
Haftaya Hasankeyf, Siirt, Tillo, Veysel Karanî ile devam edelim inşallah.
08.07.2024
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi