GEZİ NOTLARI 9
GEZİ NOTLARI 9
Doğunun İncisi; Tatvan
Tatvan; bağlı olduğu Bitlis’ten nüfus ve yüzölçümü olarak daha büyük olup Haydarpaşa-İran demir yolunun Feribotla Van Gölü’nden geçtiği bir yerleşim yeri…
Tertemiz havası, doğa harikası Van Gölü, yemyeşil ormanları, dünyanın en eski tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Tatvan, görülmeye değer bir yer.
Tatvan, Elazığ-Van karayolu üzerinde kurulan çarşısının dışında son yapılan düzenlemelerin ardından Tatvan’ın Van Gölü kenarındaki sahili, ilçeyi ziyarete gelenleri kendine hayran bırakıyor. Bu sahilde, uzun yürüyüş yolları, her zevke hitap eden kafeleri, bölgeye özgü yemeklerini tadabileceğiniz restoranlar bulunmakta.
Gün doğumunu Van Gölü üzerinden izlemek ve akşam sahilde gezmek bir başka güzel…
Dünyanın ikinci Türkiye’nin ise en büyük krater gölü olan Nemrut Gölü’ne iki gün önce yağan kar nedeniyle gitmemiz mümkün olmadı. Bir başka geziye inşallah.
Eski Ahlat’a giderken Eski Ahlat yolu üzerinde 1550-1560 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’ın Veziri olan Zal Paşa’nın yaptırdığı Tatvan Kalesi’ni de görebilirsiniz.
Kubbetü’l-İslam; Ahlat
Müslüman Türklerin Anadolu’ya giriş kapısı olan Ahlat aynı zamanda Kubbetü’l İslam’dır.
Kubbetü’l İslam, dünyada sadece üç şehre verilen bir unvandır. Bitlis sınırları içinde bulunan Ahlat, Afganistan’ın Belh şehri ve Özbekistan’ın incisi Buhara, Büyük Selçuklular devrinde bu tabirle adlandırılmış; bu şehirler dönemin ilim, din, kültür, sanat ve kültür merkezleri olarak ön plana çıkmışlardı.
Ahlat’a girişte sol tarafta sahil kenarında bulunan Ahlat Sahil Kalesi diğer ismiyle Osmanlı Kalesi’ni gezdik. Osmanlı Kalesi ismiyle anılmasının sebebi, Osmanlılar döneminde yapılmış olmasından dolayı. Kalenin yapımına Yavuz Sultan Selim döneminde başlandığı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından da bitirildiği ve Mimar Sinan’ın bir eseri olduğu belirtilmektedir. Ahlat Kalesi’nin dış surları restore edilmesine rağmen kaleye giden birkaç yüz metrelik yolu, dış ve iç kısmı çok kötü adeta kaderine terkedilmiş. Ahlat’a hiç yakışmamıştı.
Ahlat Kalesi içinde bulunan İskender Paşa Camii, Van Vilayetinin ilk Beylerbeyi olan İskender Paşa 1564-1565 tarihlerinde Mimar Sinan’a yaptırılmış olup günümüzde restore edilerek ziyarete açılmıştır.
Aynı güzergâhı takip ederek Ahlat merkeze 9 km uzakta olan Abdurrahman Gazi Türbesi’ni ziyaret ediyoruz. Türbede, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sancaktarı Muaz Bin Cebel’in oğlu Abdurrahman Gazi yatmaktadır. Abdurrahman Gazi, Hz. Ömer döneminde, İyaz Bin Ganem komutasındaki İslam ordusu ile Doğu Anadolu’ya sefere çıkmıştır. Ahlat’ın ele geçirilmesi sırasında şehit düşer ve şehit olduğu yerde defnedilir. Abdurrahman Gazi türbesi, 1974 yılında Ahlatlı taş ustası Tahsin Kalender tarafından Ahlat kümbet mimarisine uygun bir şekilde inşa edilmiştir.
Dönüşte Ahlat çarşını dolaştıktan sonra bir çay molası vererek dinleniyoruz.
Açık hava müzesi niteliğinde olan Ahlat Selçuklu Mezarlığı’na Emir Bayındır Kümbeti ve camisinin bulunduğu kuzey kapısından giriş yapıyoruz. 1481' de Rüstem Bey oğlu Bayındır için yapılan kümbet, zarafetiyle Ahlat’ın simgesi durumuna gelmiş.
Kuzey girişinden Selçuklu Mezarlığını gezdikten sonra Çifte Kümbetleri görmek için mahalle içine doğru hareket ediyoruz. Ahlat şehir merkezinin ortasında kalmış ve 1281 tarihli yan yana iki kümbet bulunuyor. Bu kümbetlerin birinde Bugatay Aka ve Şirin Hatun diğerinde Hüseyin Timur ve Esen Tekin medfun.
Bu kümbetlerin dışında belli başlı kümbetlerden Usta Şagirt Kümbeti, 1275 tarihli Hasan Padişah Kümbeti, Ali Emir kümbeti, Şeyh Necmeddin Türbesi gibi kümbetleri de görebilirsiniz. Bu kümbetlerin tümünde bir çevre düzenlenmesi yapılması gerekiyor.
Ahlatı çıkmadan önce güney kapısından dünyanın en büyük Türk-İslam Mezarlığı olan Selçuklu Mezarlığı’na tekrar giriş yapıyoruz. Günümüzde bir açık hava müzesi olan mezarlık girişi anıtsal alan olarak yeniden düzenlenmiş. Mezarlık içinin rahat dolaşıp ziyarette bulunmak için çevre düzenlemesi ile birlikte yollar yapılmış, gerekli emniyet tedbirleri alınmıştı. Daha önceki halini gördüğüm için bu düzenlemede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Geçmişi 1000 yıl öncesine dayanan Ahlat Selçuklu Mezarlığı, 200 dönümlük bir alanı kaplayan bu mezarlıkta 8200 mezar taşının bulunduğunu, bunlardan 118 tanesinin ise anıtsal özellik taşıdığını öğreniyoruz. Bu mezar taşlarından bazılarının yüksekliği 3,5 metreyi bulmakta. Mezar taşlarının her cephesinde geometrik desen ve şekiller ile dikkat çekici süslemeler bulunmaktadır.
Bize Anadolu kapısın açan bu mezarlık alanında yatan tüm atalarımızı rahmet ve minnetle anıp, ruhlarına okuduğumuz Fatihalarla Ahlat’an ayrılarak Muş’a doğru hareket ediyoruz.
Doğu Anadolu’nun Keşfedilmemiş Cevheri; Muş
Muş deyince hemen aklımıza meşhur “Yemen Türküsü” gelir.
“Havada bulut yok bu ne dumandır?” dizesiyle başlayan ve bir Harput türküsü olan Yemen Türküsün’deki; “Burası Huş’tur yolu yokuştur” dizesi “Burası Muş’tur yolu yokuştur” şeklinde değiştirilmiş olmasına rağmen Yemen Türküsü hepimizin.
Muş, Türklere Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt Savaşı’nın kazanıldığı topraklar olarak ün kazanmış olup Malazgirt Savaşı ve Alparslan ile özdeşleşmiştir.
Muş, nüfusu kalabalık olmayan, sakin hem tarihi hem de doğası ile görülmeye değer illerimizden biri. Muş Ovası’nın verimli toprakları üzerine kurulan Muş, hemen yanı başından geçen Murat Nehri ile birlikte tarım ve hayvancılık faaliyetleriyle ön plana çıkıyor.
Bu tarihi eserlerden ilki şehrin merkezinde bulunan Muş Kalesi’dir. Kale üzerinde bulunan kafede bir çay molası verip etrafını gezebilirsiniz. Yine Muş merkezde bulunan yapımı Şeyh Muhammed-i Mağribi tarafından h. 979 (m.1571) yılında yapıldığı düşünülen Ulu Camii ile birlikte 17. Yüzyılda Alaaddin Bey tarafından yaptırılan Alaaddin Camii ve 18. Yüzyılda yapılan Hacı Şeref Camiidir.
Muş’ta asıl görülmesi gereken Muş il merkezinin güneyinde ve 12 km uzaklıkta, 143 m uzunluğunda, 4,77 m genişliğinde 12 gözlü tarihi Murat Köprüsü’dür. Murat Nehri üzerinde aynı dönemlerde (Selçuklu) yapılan 9 gözlü Palu Tarihi köprüsü ile kardeş köprüdür. Yapıldığı dönemden Cumhuriyet dönemine kadar Murat Nehri üzerinde bulunan bu iki köprüden başka bir köprü bulunmuyordu.
Köprü restore edildikten sonra çevresinde yapılan piknik, gezi, dinlenme alanları ile birlikte kafe ve lokantalarıyla cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Köprü, Muş’un önemli tarihi ve turistik cazibe merkezlerinden biri olup her yıl yerli ve yabancı turistleri ağırlamaya devam ediyor.
Köprüyü ziyaret edenler, tarihi ve doğal güzelliklerinin bir arada bulunduğu bu eşsiz mekânın keyfini çıkarıyorlar. Köprünün etrafında dolaşırken, tarihi dokusunu ve doğal güzelliklerini keşfedebilirsiniz.
Aynı köprünün kardeşi olan Palu Tarihi Murat Köprüsü ile ilgili alacağımız yol hayli fazla. Özellikle yaz aylarında yüzlerce kişinin ziyaret ettiği Palu Tarihi Murat Köprüsü, çevre düzenlemesi, gezi, piknik ve yeşil alanları, lokanta ve kafeleri ile yeniden dizayn edilmesi gerekiyor.
Tarih, kültür, doğa ve turizm bakımında büyük bir nimet olan Murat Nehri’ne hep bakıp durmuşuz. Yani binlerce yıl Murat Nehri akmış, biz de bakmışız.
Murat Nehri’nin tüm güzelliklerinden ve nimetlerinden faydalanmasının artık zamanı…
Palu’nun ortasında akmakta olan bu nehrin çevresi DSİ tarafından taş tahkimatı sedler yapılarak taşkına korunmuştur. Derece denilen mevkide Murat Nehri’nin önü kesilerek Gölban Gölü’nün üst kısmı yani Leylek Kayası’na kadar oluşturulacak bir gölet ile elde edilecek elektrik, tabii güzellik, çevresinde gezi ve piknik alanları, kafe ve restoranlarla birlikte kafes balıkçılığı, her türlü su sporlarının yapıldığı bir Palu düşünün…
Bu projenin uygulanması ile ilgili geçmiş yıllarda yönetiminde olduğum Palu Kültür ve Dayanışma Derneği’nin DSİ ile yaptığı görüşmeler sonucunda çalışmalar başlatılmış, ancak bazı engellemeler sonucu bu proje akamete uğratılmıştı.
Hayata geçirilecek olan bu proje ile turizm ve ekonomi yönünden Palu’nun kaderinin değişeceğine inanıyorum.
Dokuz bölümlük olan “GEZİ NOTLARI” yazı dizimizi burada bitiriyoruz.
Umarım beğenmişsinizdir.
29.07.2024
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi