GEZİ NOTLARI 5

Taşların Dile Gelip Konuştuğu Şehir; Mardin

Çarşı gezimizden sonra Mardin Ulu Camii ile gezimize devam ediyoruz.

Mardin Ulu Camii diğer adıyla Camii Kebir. Mardin denilince ilk akla gelen yapılardan olan Ulu Cami, bu taştan şehrin en eski camisi. Anadolu’nun eski camilerinden biri. 1176 yılında yapımına başlanmış 1199 tarihinde ibadete açılmış. Artuklu dönemi mimari sitili kendisinden sonraki yapılara örnek olmuş.

Duvara gömülü bir camekân içinde Peygamberimiz (s.a.v.)’in sakalı şerifi bulunuyor. Bu sakalı şerif, yılın 365 günü ziyarete açık. Kündekâri sanatıyla yapılan ve 600 yıllık olan minber üzerinde dünya, güneş ve etrafına 8 gezegen, kuyruklu ve diğer yıldızlar yerleştirilmiş.

Camide dikkatimi çeken şeylerden biri de içi ibadet esnasında dikkat dağıtmamak için ne kadar sade bırakılmışsa, dışı da bir o kadar heybetli ve ilgi çekici olmasıydı. Mardin taşların konuştuğu şehir. Bunun en güzel öreklerinden biri de Ulu Cami minaresidir. Mardin’in her tarafından görülen minare ile ilgili detaylara girmek istemiyorum. Yolunuz Mardin’e düştüğü zaman bu konuşan taşların ne demek istediklerini mutlaka sorup öğrenmenizi tavsiye ediyorum.

Harput Ulu Camii de Harput Artuklu hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından 1156-1157 yılları arasında yaptırılmış Anadolu’daki en eski camilerimizden biri. Eğri minaresi ile muhteşem yapısı ile kıymetini bilmediğimiz Ulu Camii’nin halen doğru dürüst bir çevre düzenlemesi bile yapılamamış. Kuzey bahçe duvarının dibinde bulunan kurumuş ağaçlar, moloz halinde atılmış taş ve taş yığınları olduğu gibi durmaktadır. Asfaltla kaplanan bahçesi ise Cuma günleri namaza gelenlerin, diğer günler ise piknikçilerin oto parkı haline gelmiş. Hazire ve diğer yerlerinden bahsetmiyorum bile. Bu bölgedeki ulu camileri gezip gördünüz zaman sizler de bana hak vereceksiniz. 

Bu konuşan taşlardan biri de; cami ve medreselerin avlularında bulunan çeşme ve havuzlardır. Bunların en güzel örneklerini, Ulu Cami, Latifiye Camii ile birlikte Zinciriye ve Kasımiye medreselerinde görebilirsiniz. Bu çeşmeler, topraktan gelip toprağa giden insanın hayat akışını yani ana rahmine düşmesinden mahşer gününe dek olan hayat hikâyesini simgelemektedirler. Bu çeşmelerin hikâyelerini de mutlaka dinleyip öğrenmelisiniz.

Gerçekten de Mardin taşların konuştuğu bir şehir. Taşlara anlam yüklenmiş, semboller ve simgeler oluşturulmuş. Kısacası taşlar konuşturulmuş. Mardin’e gittiğinizde mutlaka bu taşları dinleyin.

Ulu Camii’nden karşı tarafa yani birinci caddenin üst tarafına geçiyoruz. Hedef Zinciriye Medresesi. Bu medreseye üç şekilde ulaşabilirsiniz. Birincisi yaklaşık 140 adet basağı tırmanarak, ikincisi taş işçiliğiyle Mardin’in simgelerinden bir haline gelen anıtsal kapıdan geçerek geçmişte Mekteb-i İdadi olarak inşa edilen Mardin Olgunlaştırma Enstitüsü binasını gezip Gazipaşa İlkokulu’nun bahçesinden çıkarak, üçüncüsü ise araçla gidebilirsiniz. Biz ise yaklaşık 140 basamaklı merdiveni çıkıp inmeyi tercih ettik.

İsabey/Sultan İsa, halk arasında Zinciriye Medresesi olarak anılan bu medrese, 1385 yılında Artuklu Sultanı Melik Necmettin İsa bin Muzaffer Davud bin El Melik Salih tarafından yaptırılmış. Mardin Kalesi’nin hemen eteğinde, tüm Mardin şehrine ve Mezopotamya ovasına hâkim bir konumda konuşlandırılmış mükemmel, kendine has mimari üslubuyla Artuklu mimarisinin tüm özeliklerini barındırması açısından önem arz eden tarihi bir yapı.

Sırlarla dolu Zinciriye Medresesi’nden ayrılıp birinci caddenin üst tarafında bulunan Mardin Müzesi’ni, 397-430 yılları arasında tamamlanan Keldani Kilisesi’ni, 1860 yılında yapılan ve hemen müzenin yanında bulunan Meryem Ana kiliselerine de uğrayabilirsiniz.

Mardin Meydanının hemen karşısında bulunan butik otel olarak işletilen 700 yıllık Gazipaşa Konağı bulunmaktadır. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Mardin’de bulunan hemen hemen tüm konaklar, büyük taş yapılı binalar butik otel olarak kullanılmakta. Onun için gönül rahatlığı ile gezebileceğiniz bir konak yok. Mardinliler kolay kazanç kolunu bulmuşlar. Buna rağmen yaz sezonunda Mardin’de konaklamak için yer bulmak bir problem. 

Mardin’de görülmesi gereken camilerden biri de Latifiye Camii. Cumhuriyet meydanının hemen güneyinde ve birinci caddenin altında olan Latifiye Camii, Mardin’deki son Artuklu eserlerinden biri. 1371’de Artuklu sultanlarından Melik Salih ve Melik Muzaffer zamanında görev yapmış Abdüllatif bin Abdullah tarafından, minaresi Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Günümüzdeki minare ise 1845’te Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Mardin'de 651 yıldır ayakta olan Latifiye Camii taç kapısı, Mardin yapıları içinde günümüze kadar en iyi şekilde korunarak gelmiş taç kapı örneğidir.

Mardin’deki cami gezimizi Şey Çabuk Camii ile bitirelim. Şeyh Çabuk Camii’nin yapım tarihi bilinmiyor. Artuklu veya Osmanlı dönemi olduğunu söyleyenler var. Bu Caminin önemi ise cami içinde yatan sahabeden dolayı geliyor.

Peygamber Efendimizin postacısı unvanını alan ve hızlı gidip geldiği için halk arasında Şeyh Çabuk lakaplı Abdullah Enes el Cüheyni, Hz. Ömer'in halifeliği döneminde İslam’ı tebliğ için Mardin’e gelmiş bir zat. Vefat ettiği yere sonradan bu cami yapılmış.

Mardin’deki sahabe kabirlerinde biri de dört büyük halifeden Hz. Ali’nin süt kardeşi olarak bilinen Muhammed Zırrar ibn-i Ezver’dir. Mardin’de Şeyh Muhammed Zırrar Camii diye bilinen ikinci caddede tepe üstünde kendi adıyla anılan camide metfun bulunuyor.

Mardin gezimize Kasımiye Medresesi ile devam edelim.

Kasımiye Medresesi Mardin’in güneybatısındaki, ovaya hâkim bir konumda bulunuyor. Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen medresenin yapımına Artuklu Döneminde başlanmış ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde 1457-1502 yıllarında tamamlanmıştır. Mardin'deki Artuklu Dönemi'nin son eserlerinden birisi olduğu söylenebilir.

İki katlı, kubbeli, tek ve açık avlulu medresenin inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri bakımından ilgi çeken yapı, cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer almaktadır. Medresenin avlusunda bir çeşme ve büyükçe bir havuz bulunmaktadır.

Mardin’in 4 kilometre doğusunda, Mardin Ovasına hâkim bir noktada olan Deyr’ul-Zafarân Manastırı, bölgede görülmesi gereken en önemli yapılardan biridir. Daha önceki gezilerimde birkaç defa gittiğim manastıra girebilmek için önce giriş kısmına yapılan kafe ve hediyelik eşya satışlarının bulunduğu yerde en az yarım saat bekletiliyorsunuz, daha sonra da guruplar halinde kişi başı yüz TL. ücretle ancak girebiliyorsunuz o de manastırın ancak belirli bölümleri sizlere gösteriliyor. Manastır ziyareti tamamen ticarî kazanca dönüştürüldüğünden dolayı içeri girmeden geri dönüp Dara antik kentini görmek için hareket ettik.

Mardin’in 30 kilometre güneydoğusunda bulunan Oğuz Köyü'nde yer alan Dara Antik Kenti, İmparator Anastasius'un (491-518) girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuştur. Yapılan kazılarla ortaya çıkarılan bu antik kentin bir bölümünü oluşturan kısmını görmeden geçmeyiniz.

Mardin bölgesinin ticari merkezi olan, ticaretin kalbinin attığı yer olarak kabul edilen Kızıltepe Ulu Camii’ne bir uğrayıverin.

Yine bir Artuklu eseri ola bu cami, Artukoğullarından Yavlak Arslan tarafından 1184’te caminin yapımına başlanmıştır. Caminin yapımı devam ederken Yavlak Arslan’ın vefat etmesi üzerine kardeşi Artuk Arslan tarafından 1024 yılında caminin yapımı tamamlanmıştır. Gezdiğimiz ulu camilerin için de genişlik ve uzunluk bakımından en büyük camilerden biri olarak karşımıza çıktı.

300 yıllık hâkimiyet süresince Artukluların tüm izlerini Mardin’de görmek mümkün.

Haftaya Nusaybin, Beyaz Su ve Midyat gezimizle devam edelim inşallah.

01.07.2024

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi