GEZİ NOTLARI 4

Kurban Bayramı dolayısıyla bir hafta ara verdiğimiz yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Taşların Dile Gelip Konuştuğu Şehir; Mardin

Geçen hafta Diyarbakır gezimizi bitirmiş, Mardin Kapı’dan çıkarak Mardin’e doğru yola koyulmuştuk.

Mardin’e 20 km kala Abdulkadir Geylani’nin talebesi 1077-1164 yılları arasında Mardin’de yaşamış büyük velilerden Mûsâ bin Mâhîn ez-Zûhî’yi, kısa adıyla Şeyh Musa, halk arasındaki adıyla Sultan Şeyhmus’u ziyaret etmeden geçmek olmazdı. Bulunduğu mevki ziyaretgâh olmasının yanında mesire yeri olarak da kullanılıyor.

Palu’da, Elazığ’da Şeyhmus isminde tanıdıklarım var. Şeyhmus isminin anlamını hep merak etmişimdir. Ta ki yıllar önce ilk defa Mardin’e giderken Şeyh Musa türbesinin diğer adının Sultan Şeyhmus olduğunu görünce anlamıştım. Halk arasında Şeyh Musa ismi, Şeyhmus’a dönüşmüştü.

Akşam karanlığında Medeniyet ve Kültür şehri olan Mardin’e geldik. Daha önceden rezervasyon yaptığımız misafirhanede istirahate çekildik.

Sabah erkenden Müze Kent Mardin’i gezecektik.

Mardin nasıl bir şehir diye soracak olursanız, şunları diyebilirim:

Mardin; taşların dile gelip konuştuğu kadim şehir…

Mardin; pek çok din, dil, kültür ve ırkın bir arada yaşadığı ve her köşesi tarih kokan sıra dışı bir kent…

Mardin; camileri, minareleri, medreseleri, kiliseleri, manastırları ve dar sokakları ile giden herkesi büyüleyen şehir…

Mardin; mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren şiirsel bir kent…  

Mardin; Güneydoğu Anadolu bölgesinin masal şehri…

Mardin; eskilerin deyimiyle “gecesi gerdanlık gündüzü seyranlık” olan harika bir şehir…

Mardin; taşın ve inancın şehri…

Mardin; taşın başkenti…

Ve Mardin; Mezopotamya’nın en özel manzarasına sahip güneşin ülkesi…

Gün doğumunu bir de bu şehirden izlemenin keyfine varın derim ama mutlaka gün batımının doyumsuz zevkini de Kasımiye Medresesi’nden izlemenizi öneririm.

Mardin’e bu kadar övgü, bazı okuyucularımız için çok gelebilir ama gerçeğe bakılırsa bu övgüler az bile.

12 bin yıllık bir şehir olan Mardin, 300 yıl süren Artuklu döneminde oldukça gelişti ve en parlak dönemlerini yaşadı.

Nürü'd-Devle Belek bin Behram bin Artuk yani Belek Gazi ile aynı soydan gelenlerin izlerini tüm eserlerinde yaşatan Harput’la kardeş şehir, Mardin’in tümünü gezerek anlatmak mümkün olmadığı için sadece gezip gördüğümüz belli başlı yapıları siz değerli okuyucularıma anlatmak istiyorum.

Mardin’in tek ana caddesi olan 1. Cadde’nin başlangıcında bulunan bir otoparka arabamızı park ettikten sonra taş evler, dar sokaklar ve tarihi yapılar arasından şehir merkezine girdiğimizde, zengin taş işçiliği ve görkemiyle görenleri büyüleyen bir yapı olan eski PTT binasının karşısındaki tüm ihtişamıyla bizi Şehidiye Cami ve Medresesinin minaresi karşılıyor.

Merdivenleri inip Artuklu Sultanı Melik Nasreddin Artuk Aslan (1201-1239) tarafından yaptırılan cami ve medreseyi gezdikten sonra yukarı kısmında çaylarımızı yudumlarken bu muhteşem minareyi izlemekten kendimizi alamıyoruz.

Bir Artuklu eseri olan bu caminin ve daha sonra o bölgede gezdiğimiz birçok cami minarelerinde olduğu gibi çeşitli amblem, dekor, simge ve yazılarla adeta taşları konuşturmuş ve farklı anlamlar yüklemişler. Daha önce depremde yıkılan minarenin 1916-17 yıllarında Ermeni Mimar Sarkis Elyas Lole tarafından yapılmış olması takdire şayan. Daha sonra bahsedeceğimiz Nusaybin Zeynel Abidin Camii’nin aynı güzellikteki minaresinin de bir Süryani taş ustası tarafında yapıldığını görünce bu takdirimiz hayranlığa dönüşmüş, iki ayrı millet ve dinin bir arada barış içinde yaşamasına daha yakından şahit olmuştuk.

Bu arada şunu belirtmeliyim ki Mardin’i gezerken bol bol merdiven inip çıkacağınızı da unutmayın. Mardin’e giderken antrenmanlı olmanızda fayda var.

Bizim atlayıp en sona bıraktığımız Hatuniye Medresesi 1. Caddenin biraz uzağında mutlaka görmeniz gereken medreselerden biri. Burayı atlamadan gezinize devam etmeyin.

Kitabesinde Hatuniye, halk arasında Sitti Radviyye Medresesi Mardin’in Gül mahallesi içinde. Mardin Artuklu Hükümdarı II. Kutbeddin İlgazi’nin saltanatı sırasında (1176-1184) annesi Sitti Radviyye anısına yaptırılmış olan bu medresenin içinde Sitti Radviyye Hatun ve oğlu Kutbeddin İlgazi'nin kabirleri, Mihrabın yanındaki bir camekân içinde duvara gömülü olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ait olduğunu inanılan ayak izi bulunuyor.

Camide iki mihrap bulunmaktadır. Artuklu hükümdarı Kutbeddin İlgazi, öğrencilere ders vermek amacıyla Cehennem ve Cennet adında iki mihrap yaptırır. Mescit olarak kullanılan bölümde Cennet kapısı olarak anılan mihrap, Medresenin türbe kısmında ise Cehennem mihrabı bulunuyor.

Taşların konuştuğu bu iki mihrabın taş süslemeleri ile verilmek istenen mesajları okul harçlığını çıkaran bir genç tarafından bizlere anlatıldı.

Cennet mihrabı ile ilgili anlatılanları sizlerle de paylaşmak istiyorum:

Mihrapta anlatılmak istenen; birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde yaşarsanız (iki sütun), Allah’ın birliğine inanır (lâleler), Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine uyarsanız (40 gül), sahabenin yolundan giderseniz (yıldızlar), İslamiyet’in beş şartını yerine getirirseniz (beş temel taş), bir güneş gibi doğar, parlarsınız ve cennetin sekiz kapısının (sekiz oluk) birisinden cennete girersiniz.”

Mardin ana caddesinde bulunan gümüşçülerde gümüşün eritilerek tel haline getirilip işlendikten sonra çeşitli ziynet eşyalarının yapıldığı telkâri sanatının inceliklerini görebilirsiniz.

Çarşı demişken;

 17.18. yüzyılda yapılan ve günümüzde kafe ve restoran olarak kullanılan Kervanssaray/Antik Surur Hanı’nı,

Bakıcılık el sanatının yaşatılmaya çalışıldığı Bakıcılar/Kazancılar Çarşısı’nı,

17. Yüzyıla ait Sipahiler ya da Tellallar Çarşısı olarak da bilinen Revaklar Çarşısı’nı,

Artuklular dönemine ait Ulu Cami’nin kuzeyinde bakır, gümüş ve hediyelik eşya ile hizmet veren Kayseriye Bedesteni’ni gezmeyi unutmayın.

Çarşı gezimizi hemen yanı başımızda bulunan Ulu Cami ziyaretimizle bitiriyoruz.

Haftaya Mardin gezimize kaldığımız yerden devam edelim inşallah.

24.06.2024

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi