ÜÇÜ DE VAR, YAVRUM! ÜÇÜ DE VAR

Altı hafta boyunca bu köşede terör devleti İsrail’in Filistin/Gazze’deki yapmış olduğu zulüm, vahşet, katliam ve soykırımına kayıtsız kalmamak adına dilimizin döndüğünce susmadık, bir şeyler karalamaya çalışarak tarafımızı belli ettik.

Bu süreçte ara verdiğimiz Harput Havzası’nda yetişmiş, âlim, müellif ve mutasavvıflardan bazılarının kısaca hayat hikayeleri ile birlikte dilden dile dolaşan ve Harput Havzası’nı ilgilendiren ilginç anekdot, olay ve menkıbelerini sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum.

Bir insanın/devletin kendine özgüveni olması, haksızlık karşısında hakkı haykırabilmesi, hiçbir şeyden korkup çekinmemesi ve eyvallah etmemesi için; “ilim, zenginlik ve cesaret” gibi üç özelliğinin olması gerekir. 

İşte bu haftaki yazımızın konusu da bu üç özelliği kendisinde taşıyan Harputlu Büyük Hacı Mehmed Efendi’den bahsetmek istiyorum.

Mehmed Efendi, Harput’un Zahiriye Mahallesi’nden Harput eski müftüsü Hacı Yunus Efendi’nin oğludur. Mehmed Efendi’ye Harput’ta “Büyük Hacı Mehmed Efendi” derlerdi.

Babasından ve Harput’un o zamanki meşhur âlimlerinden ilim tahsil etmiş olup önce babasından ve daha sonraları Antep ve Kayseri’de de tahsilde bulunarak birçok icâzetler almıştır.

Harput’a dönüşünde, ilmî sahadaki çalışma ve araştırmalarına hız vererek zamanının en meşhur âlimleri arasına geçmiş ve babasının müderrisi bulunduğu Zahiriye Medresesi’nde müderrislik etmiş, birçok talebe yetiştirerek icâzetler vermiştir.

Yaratılıştan çok zeki olan Hacı Mehmed Efendi, ilim sahasında ileri gittiği gibi, zekâsını maddî işler üzerine de kullanarak memleketin en zenginleri arasına katılmıştır.

Darakcılar civarındaki babadan kalma evinin etrafını tamamen satın alarak haremli, selâmlıklı konaklar yaptırmış ve yine evinin manzarasını bozan bazı küçük harap evleri de satın almak suretiyle konaklarının önünde geniş bir bahçe yaptırmıştır. Konağının karşısındaki Zahiriye Medresesi’ne müderrislik yaptığı sırada, medreseyi kendi parasıyla tamir ederek muntazam bir hale sokmuştur.

Evinin selâmlık dairesinin, şahsına mahsus büyük odasındaki dört taraflı ve tavanlara kadar uzanan camlı dolapların içerisinde 1500-2000 cilt arasında çok zengin bir kütüphanesi vardı. Bu kütüphane ölümünden sonra ailesi tarafından konaklarının karşısındaki Zahiriye Medresesi’nde yeniden yaptırılan büyük bir kütüphaneye nakledilmek suretiyle medreseye vakfedilmiş ve kütüphanenin mutemetliğine de müsevvid Ahmet Efendi maaşla tayin olunmuştur.

Çok zengin olan bu kütüphanenin bir kısmı müsevvit Ahmet Efendi zamanında, bir kısmı da Harput’un çöküşü arifesinde şunun bunun elinde kalmak suretiyle dağılmış ve geriye kalan kısmı ise Kâmil Paşa Medresesi’ndeki kütüphaneye alınmıştı.

[Harput medreseleri ve özel şahısların kütüphanelerinde bulunan 10.000 ciltten fazla kitapların büyük bir çoğunluğu talan edilmiş ve akıbetlerinin ne olduğu ise maalesef bilinmiyor.]

Hacı Mehmed Efendi, meşhur âlimlerdendir. Fazilet sahibi, eşraftandır. Çok zengin olduğu gibi aynı zamanda çok da cesurdur. Kimseden de korkusu yoktur. Konuşmalarında medar-ı kelâm olarak “yavrum” kelimesini çok sık kullanırdı. [Antep’te ‘yorum’ olarak telaffuz edilen ‘yavrum’ kelimesi hemen herkes tarafından konuşma için aranan neden veya konuşma vesilesi olarak kullanılır. Hacı Mehmed Efendi de bu alışkanlığını Antep medreselerinde okurken kazanmış olabilir.] Cesareti ile ilgili birçok hikâyeler anlatılır. Dilden dile dolaşan hikâyelerinden biri:

Hacı Mehmed Efendi, davalarından birini takip için İstanbul’a gittiğinde bir cuma günü salatin camilerden birine gitmiş. Tesadüfen Padişah da o camiye gelecekmiş.

Namaz vakti gelmiş, Padişah yok,

Sünnet kılınmış, Padişah yok,

Hutbe okunmuş, Padişah yok.

Tam namaza başlanacakken Padişah camiye girince, vezirlerinden ve saray mensuplarından bazı kimseler hutbenin tekrarını istemiş.

Hutbe tekrarlansın mı, tekrarlanmasın mı? diye bir tereddüt devresi ile birlikte camide buz gibi bir hava esmiş, hiç kimseden bir ses çıkmıyor.

Kimse cesaret edip de olumlu ya da olumsuz bir cevap veremeyince Hacı Mehmed Efendi ayağa kalkarak yüksek sesle:

- “İki defa hutbe okunmaz, okunması da caiz değildir” diye uyarınca hutbe tekrarlanmadan cuma namazı kılınıyor.

Namazdan sonra dönemin şeyhülislâmı, Hacı Mehmed Efendi’yi yanına çağırtıyor. Karşısında kısa boylu, şişman ve tıknaz birini görünce daha çok şaşıran Şeyhülislam, önce kimliğini, şahsiyetini öğrenince Mehmed Efendi’nin boş adam olmadığına kanaat getirerek, konuşma sırasında:

- “Hocam! Sen ya çok zenginsin ya çok âlimsin veyahut da çok cesursun” diye sorunca Hacı Mehmed Efendi:

- “Üçü de var, yavrum! Üçü de var” diye cevap vermiş ve bu hikâye dillere destan olmuştur.

Tanzimattan sonra kanun ve nizamların Şark vilâyetlerinde uygulanmaya başlanıldığı sıralarda bir vergi meselesinden dolayı 1845 tarihinde Büyük Hacı Ali Efendi, Kaside-i Bürde şarihi Ömer Naimi Efendilerle birlikte Konya’ya sürgün edilmiş ve kısa bir süre sonra affa uğrayarak tekrar memlekete dönmüşlerdir.

1847 tarihinde vefat edip Harput’tan Pertek’e giden yolun sağ tarafında bulunan kabristanın Kürtler Künbeti civarında aile mezarlığına defnedilmiştir.

Geniş bilgi için bakınız:

İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, c.2, s.276-278; Süleyman Yapıcı, Harput Bir Havza Kültürünün Manevi Hüviyeti Âlim- Müellif ve Mutasavvıfları, Genişletilmiş İkinci Baskı, c.2, s. 609-610; Süleyman Yapıcı, Milli ve Manevi Hamurumuzu Yoğuran Aziz Şehrin Aziz İnsanları, İlaveli İkinci Baskı, s. 445-446.

01.12.2023

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi