EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’NDE PALU – 2
geçen haftadan devam…
Ab-ı Hayat Suyu
“Palu Kalesi ensesinde bağın ardında İrem Bağı gibi bir köydür ki bu beldeye Allah’ın hediyesi bir mesire yeridir.
Bu yerlerde tanınmış ve bilinen bir mesire yeri, dinlenme yeri ve ağaçlık bir mekândır. Öyle gölgelik ve yeşilliktir ki bütün Palu beyleri ve diğer yerlerin beyleri orada dinlenip eğlenirler. Bu İrem gibi köy, Palu beylerinin hassıdır.
O taşlık dağın içinde bir kayadan tatlı su pınarı kaynar. Temmuz ayında bir yiğit içinden üçtaş çıkarmaya kadir değildir. Ta bu mertebe soğuk bir berrak sudur. Sanki billur, necef ve morendir. Gerçekten de ab-ı hayattan nişan verir bir hayat pınarıdır. Şatt’l-Arab’ın üç başı vardır. İlk başı budur. Buna Palu halkı ‘Şatt-ı Bağın’ derler. Zira Bağın Köyü’nde Bağın kayasından çıkar. Gerçekten de yeryüzünde benzersiz bir hayat suyudur. Bir insan bir kuzuyu yiyip bu tatlı sudan içse yine hemen acıkır. Hatta bu cana can katan nehrin çıktığı yerin yanında İskender-i Zulkameyn’in bir kârgir sağlam yapı oturacak yeri, bir nişimeni vardır.”
Buyuk İskender’in Buraya Gelişinin Sebebi
“İskender-i Zulkameyn’in iki et parçasından sertçe iki boynuzu var idi. (…) İskender bu iki boynuzunun acısından bir saat rahat uykuya varamazdı. Sonunda boynuzlarının acısına çare bulmak için dünyayı gezmeye başlayıp musahip dostları, hekimleri ve yüz binlerce askeriyle Zulumat’a (karanlık dünyaya, kutuplara) giderek, ‘Ab-ı hayattan derdine bir derman bulam’ diye ab-ı hayat arardı.
Sonunda İskender ab-ı hayat bulmaktan ümidini keserek uyuntulu ve eli boş yine boynuzlarının acısıyla tekrar cihanı gezip dolaşarak Basra Şehri’ne gelir. Burada Şattu’l-Arab’ı içince boynuzlarının acısı dinip biraz olsun rahat uykuya varır.
Sözün kısası, yolları katlayarak, merhaleleri uçarak Batman Nehri ile Şat Nehri’nin birbirine karıştığı yere gelip her ikisinden de içer. Ama Şat suyunun faydasını görüp boynuzunun acısı dindiğinden Şat kıyısını takip ederek Diyarbekir’e gelir, oradan yukarı bu Palu Kalesi yakınında Bağın Şattı’na gelip içer ve iki boynuzunun acısı diner. Ondan dolayı bu yere çadırını bu yerde İskender seddi nişimeni yapar. Hala bütün insanlar için oturulacak yerdir. Bundan dolayı İskender bu mahalle gelmiştir, diye Tarihçi Mıkdisi böyle yazmıştır. Buradan İskender biraz şifa bulup Çapakçur’a gitmiştir.”
(…]
“Daha sonra bu Palu’da İbrahim Bey’den ihsanlar ve yoldaşlar alıp (…) tarafına sarp çalılıklar ve kayalık yerler ile bakımlı köyler içinde (…) saatte [gittik].”
(…)
Büyük Fırat Nehri’nin Özellikleri
Evliya Çelebi, Murat ve Fırat Nehri’nde bahsederken bu nehrin Palu önünden geçtiğini söyler.
“Ama bu Palu Kalesi dibinde akan Murat'ın doğduğu yer yakındır. Erzurum ile Muş Sahrası arasında Bingöl Yaylağı’nda bin gölden fazla göllerden toplanıp Muş Ovası’ndan geçerek bu Palu Kalesi altından akıp İzoli adlı mahallerde Çat adlı köyde Fırat Nehri’ne katılır.”
(…)
“[Fırat Nehri] ab-ı zülalden nişan verir büyük nehirdir ki Kur'an-ı Kerim'de Mürselat suresinde ‘... size soğuk sular içirmedik mi?’ [Mürselat, 27] ayeti bu hayat suyu hakkında inmiştir, diye bütün tefsirciler bu nehirdir derler. Ve Ebu Hüreyre’den Müslim rivayet eder: “Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Fırat Nehri (suları gitmesi sebebiyle) altından bir dağı açıp meydana çıkarmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun üzerinde ceng edip birbirlerini öldürürler. Neticede her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her bir kimse, kurtulacak olan kişi belki ben olurum der’ buyurmuşlardır.” [Hadis-i Şerif, Müslim, 52/29]
Evliya Çelebi 1065 yılı Cemaziyü’l-Evveli’nin birinde [09.03.1655] Üsküdar Şehri’nden çıkıp Van vilayetine giderken ikinci defa Palu’ya uğrar.
Evliya Çelebi’nin Palu’ya ikinci gelişinde Palu beyi, Murtaza Bey’dir. Ancak kayıtlarda o yıllarda Palu beyi, yine İbrahim Bey gözükmektedir.
Palu Kalesi Menzili Özellikleri:
“(…) tarihinde Sivas’tan Murtaza Paşa buyruğuyla Divriği Kalesi’ne, Eğin Kalesi’ne, Arapkir Kalesi’ne, Harput Kalesi’ne, Pertek Kalesi’ne, Sağman Kalesi’ne, Çemişgezek Kalesi’ne, Mazgirt Kalesi’ne, Çapakçur Kalesi’ne, Genç Kalesi’ne, Atak Kalesi’ne, Cıska Kalesi’ne, Kulp Kalesi’ne, Tercil Kalesi’ne, Mehrani Kalesi’ne, Muş Şehri’ne gidilmiş, sonra dönüşte Palu Kalesi’ne uğrayıp bütün özellikleri ayrıntılı olarak [daha önce] yazılmıştı.
Ama şimdi Paşa Efendimizin dostluk mektuplarını Palu Beyi Murtaza Bey’e verdik. Paşa efendimize 150 deve yükü zahire gönderdi. Kendileri de paşayı karşılamaya çıkıp hakire 300 kuruş, bir at ve bir zerdeva kürk bağışladı.
Bu Palu Kalesi Murat Nehri kenarında göklere doğru baş çekmiş kaya üzere olduğundan yine Murat Nehrini kolaylıkla geçtik. Nice atların yularlarına Murat Nehri çıkmıştı, zira büyük nehirdir. Buradan kuzey yönüne…
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde son olarak şunları söyler;
“Bu hakir kul 41 sene seyahatte sağlam ve dayanıklı kalelerden kudret eli ile olan yalçın kayalar üzerinde Anadolu’da gördüğümüz kalelerden [biri de] Palu Kalesi [dir].”
Not: “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Harput” yazı dizimizle devam edelim inşallah…
Süleyman Yapıcı
09.06.2023
Günışığı Gazetesi