KAHKAHA KALESİ – 3

dünden devam…

Kakhaha / Palu Kalesi’ne yaptığımız hayal ile gerçek arasındaki gezimize kaldığımız yerden hep birlikte devam edelim.

Kalenin zirvesine nihayet ulaştık. 1170 rakımlı zirve noktasında yer alan gönderdeki dalgalanan şanlı bayrağımız bizi karşıladı adeta.

Aman Allah’ım! O da ne? Batıda Murat Vadisi ve Altınova, kuzeyde Yazı Ovası ve Munzur Dağları, doğuda göz alabildiğince uzanan Murat Vadisi, güneyde Ak Dağ silsilesi ile dört bir yan ayaklarınızın altında sanki. Tüm çevreye hâkimsiniz adeta.

Zirvede dalgalan bayrağımızın gölgesinde oturduk ve dört bir etrafı doya doya seyrettik. Püfür püfür esen rüzgârı soluyarak ciğerlerimize çektik. Adeta kendimizden geçmiştik. Zirvede bulunan ve kayalıkların arasında oluşturulan kutsal alanı ve düzeltmeleri gördükten sonra Haldi Tapınağı’nın da bu zirvede bir yerde olması gerekir diye düşündük. Çünkü Göktanrı için yapılan bu tapınak özel, her yönden doğaya egemen benzersiz konumuyla en tepede Göktanrıya adanmış bir kule şeklinde olmalıydı.

Bu düşünceler içinde o doruğun insanı kendinden geçiren manevi etkisiyle kendimizi Allah’a en yakın duygular içinde bulduk.

Zirveden kalenin doğusuna doğru yine yapılan emniyetli merdivenlerle aşağı doğru inmeye çalıştık. Karşımıza taştan yapılmış bir yapı çıktı. Zaman içinde yıpranan yapı aslına uygun olarak yeniden restore edilmiş, yıkılan kemerleri yapılmış ve ortaya bir kışla görüntüsü çıkmıştı. Tahminlerimize göre bu kışla Bizans dönemine ait olma ihtimali olmasına rağmen Belek Gazi tarafından askeri kışla, Evliya Çelebi’nin anlatımına göre İbrahim Bey tarafından cephane olarak kullanılan bina olmalıydı. Kışlanın pencerelerinden Murat Vadisi’ni izlemek ayrı bir zevkti.

Kışlanın hemen ön tarafında uçurum kenarına sur duvarları üzerine yapılmış Belek Gazi’nin yazlık ve kışlık olarak kullandığı saray bütün ihtişamıyla karşımıza çıktı. Belek Gazi Malatya hükümdarı Tuğrul Aslan’ın annesi Ayşe Hatun’la bu sarayda evlenmişti. Aşağı Mahalle ile birlikte Murat Vadisi adeta ayaklarımızın altındaydı. Kendi ana sur temelleri üzerine ve odalarının belirlendiği iç temellere göre yeniden restore edilmiş, o meşhur demir kapısının bir modeli de yerine oturtulmuştu. Konağın içi ise o döneme ait mefruşatla döşenmiş, çay veya kahve ikramı ile gelen ziyaretçilerini o eşsiz Murat Vadisi’ni izlemek üzere bekliyordu.

Kalenin doğu tarafı çok yüksek uçurumlardan oluştuğu için zamanında sur yapmaya bile gerek görülmemişti. Her hangi bir tehlikeye yer vermemek için o bölge ahşaptan yapılan korkuluklarla emniyete alınmıştı. Gelen ziyaretçiler bu bölgede oturarak saatlerce Murat Vadisi’ni izliyorlardı.

Ha bu arada yine unutmadan söyleyeyim. Gezimiz esnasında bizi yönlendiren yön levhaları ve bilgi levhaları da eksiksiz hazırlanmıştı.  

Gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yön levhalarının gösterdiği istikamette yönümüzü kalenin güney kısmına çevirdik. Yatay olarak ilerlediğimiz yol, Murat Nehri kenarında getirilen sal taşlarla döşenmiş, uçuruma doğru taraf ise yine ahşap korkulukla güvence altına alınmıştı.

Bu yol bizi daha önce bahsettiğimiz Bizans dönemine ait ikinci ve tek gözlü su sarnıcının damına çıkardı. Kalenin zirvesinden gelen yağmur ve kar sularının akarak gelip sarnıca dökülen kısmı düzenlenmiş ve etrafı çevrilmişti. Hemen yan tarafından yine merdivenlerle inerek taştan yapılmış büyük su sarnıcının içini inceleme fırsatını bulduk. Gerçekten çok güzel bir şekilde restore edilmiş, çevre düzenlemesi yapılmıştı.

Buradan da Palu tarihi köprüsü tüm ihtişamıyla karşımıza çıkmıştı. Biraz sağ tarafta ise kilisesiyle, camileriyle, han ve hamamlarıyla, bedestenleriyle, çarşısıyla yeniden ihya edilip ayağa kaldırılan Çarşıbaşı Mahallesi de ayaklarımızın altındaydı.

Kalenin tam güney kısmındaki düzlük alana geldik. Burada yapılan bilimsel kazılar sonucunda Kale içinde bulunan yerleşim yeri; binalarıyla, Evliya Çelebi’nin bahsettiği camisiyle, sokaklarıyla adeta yok olan bir mahalle toprağın altından yeryüzüne fışkırmış gibiydi. Gerçekten de burada yapılan çok ciddi bilimsel kazılar sonucunda, kale içinde birçok insanın yaşadığı da ortaya çıkmış oluyordu. Bu alana gelen ziyaretçilere yerel ve doğal ürünler, Palu’ya has yemekler, el işi göz nuru üretilen malzemeler sergilenerek ziyaretçilerin beğenisine sunulmuştu.

Burada yediğim Palu usulü içli köfte ile Palu ekşili dolma ve bulgurlu gömesinin tadı halen damaklarımda. Sizlere de tavsiye ediyorum. Palu’da üretilen bastuh (pestil) ve sucukla birlikte bu yemeklerin tadına bakmadan sakın ayrılayım demeyin.

Buradan kalenin batısına hareket ederek ilk başladığımız nokta olan kaya ambarının bulunduğu yere geldik. Ve geldiğimiz yerden geri dönerek kalenin dışına çıktık.

Bu kadar geziden sonra yorulan ve şişen ayaklarımızı Murat Nehri’nin serin sularıyla buluşturup dinlendirmemiz gerekiyordu. Çarşıbaşı Mahallesine giden yolun dönemecinde oluşturulan seyir terasında durup Karşıbahçeler ile birlikte Palu’nun ortasından kıvrılarak giden Murat Nehri’ni ve vadisini seyrederek kendimize doyumsuz bir temaşa ziyafeti çektik, video ve fotoğraflarla da o anı ölümsüzleştirdik.

Gördüklerimiz bizi o kadar etkilemişti ki, günlerce anlatsak bitiremezdik. Kahkaha / Palu Kalesi’nin turizme kazandırılması hususunda emeği geçen tüm kamu ve yerel yönetimlere, kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine, iş insanlarına, özel ve tüzel kişilere teşekkür ediyorum. Bu çalışmalarınızdan ve katkılarınızdan dolayı sizlere minnettarız.

İlk günkü yazımızda Urartu suyolundan ve bu suyolunun Murat Nehri’ne kadar indiğinden bahsetmiştik. Aynı şekilde Urartular tarafından kalenin üstünden merdivenlerle Murat Nehri’ne iniş yeri yapılmıştı. Halk arasında “kırkayakça” denilen bu merdivenler, DDY yapım çalışmalarında kesintiye uğramasına rağmen tünelin yan tarafından yol verilerek nehre ulaşım yeniden sağlanmıştı.

Seyir terasının hemen yanı başından “kırkayakça”lardan inerek Murat Nehri’ne ulaştık.

Ayakkabılarımızı ve çoraplarımızı çıkararak yorulan ve şişen ayaklarımızı Murat Nehri’nin serin sularıyla buluşturduğumuz anda kendimize geldik.

Bu bir hayal miydi, yoksa bir gerçek miydi?

Palu Kalesi’nde bulunan tarihi yapılar ve bunlarla ile ilgili bilgiler gerçek,

Turizme kazandırılması için gerçekleşmesini arzu ettiklerimizin büyük bir çoğunluğu ise hayaldi.

Hayallerimizde bazen ipin ucunu kaçırmış olsak bile,

Yine de güzel bir hayaldi.

Çünkü: Hayalsiz, hiçbir şey yapılamaz,

Hayal ettiğimiz her şey gerçektir.

Ne olursa olsun; “zaman olur hayâli cihan değer” diyerek gerçekle karışık güzel bir hayal arasında sizlerle bir yolculuk yapmış olduk.

Süleyman Yapıcı

24.05.2023

Günışığı Gazetesi