KAHKAHA KALESİ – 1

Sevgili okurlar, üç gün devam edecek olan bu yazı serisini, şairin dediği gibi: “Zaman olur hayâli cihan değer” tadında okunması dileğiyle…

Sevgili okurlarım.

Gelin sizlerle birlikte hayal ile gerçek arasında Kahkaha Kalesi’ne bir yolculuk yapalım.

Bu yolculuk, hayal ile gerçek arasında bir yolculuk.

Çünkü; hayallerin zamanla gerçeğe dönüşeceği ümidi içinde bu geziyi sizlerle birlikte yapmak istiyorum.

Malatya tarafından yani batıdan Elazığ merkeze doğru hareket halindeyiz.

Çaydaçıra kavşağına geldiğimizde yön levhaları içinde kahve renkli turistik ve tarihi yön levhalarından iki tanesi dikkatimizi çekti.

Harput Kalesi 9.4 km

Palu Kalesi 80 km

Urartu döneminden kalan her iki kale de ilimizin en değerli kültürel hazinelerinden.

Baharın güzelliklerini yaşamak ve bu yılın turizm sezonunu kendi adımıza açmak için yönümüzü Palu’ya yani Palu Kalesi’ne doğru çevirdik.

Kekliktepe Kavşağı’na geldiğimiz zaman yine aynı yön levhaları bizi karşıladı.

Şaşırmadım desem yalan olur.

Bu yön levhaları güneyden yani Diyarbakır tarafından ve Güney Çevre yolunu kullanarak yine batıdan yani Malatya tarafından gelenler için konulmuştu.

Harput Kalesi 11.7 km

Palu Kalesi 70.6 km

Rahmetli Enver Demirbağ’ın o mükemmel sesiyle yorumladığı Harput musikisini dinleyerek yolumuza devam ettik.

Kovancılar ilçesinin sınırından içeri girdiğimiz zaman Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde anlattığı gibi; “gerçekten de Kahkaha Kalesi gibi başını göğe uzatmış yekpare bir kayadan müteşekkil” dünyada bir eşi olmayan doğal korunaklı ve görkemli konumuyla Murat Vadisi’nin derinliklerinden adeta gökyüzüne fışkırmış devasa bir kaya kütlesinin görüntüsü bizi karşıladı.  

Nihayet Kovancılar ilçesine geldik. Palu Kavşağı’na geldiğimiz zaman bizi yine yön levhaları karşıladı.

Bu yön levhaları her iki yöne de konulmuştu. Hem doğudan yani Bingöl-Tunceli tarafından gelenler için, hem de batıdan gelenler için.

Palu Kalesi 10.2 km

Palu’ya doğru yönümüzü çevirdik. Yeni Palu yerleşim yerini geçtikten sonra TOKİ’lerin üst tarafından sola doğru bizi yine Palu Kalesi yön levhası yönlendirmişti.

Palu’nun eski yerleşim yeri olan Zeve veya Yukarı Palu’ya girdiğimiz zaman şaşkınlığımız daha da arttı.

Zeve’ye giriş yaptığımız zaman sanki bizi eskiye götüren bir manzarayla karşılaştık. Tüm yolları Arnavut taşı ile döşenmiş, kaldırımları ve yaya yolları yeniden düzenlenmişti. 

Şarıl şarıl akan Çeper Puvar’ının üstünden kaleye giden yolun kenarındaki restore edilmiş veya yeniden eski mimarisine uygun olarak yapılmış şahnişinli/köşklü Palu evlerinin arasından geçerek ilerlemeye devam ettik.

Osmanlı eseri olan Dükkanönü Camii restore edilmiş, daha önce restore edilen Artuklu dönemine ait Alacalı Mescid ile birlikte çevre düzenlemesi yapılmış, bilgi levhaları uygun yerlere konulmuş, gelen misafir ve turistler için dinlenme ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak alt yapılar da tamamlanmıştı.

Kaleye giden yol, sağlı ve sollu çınar ağaçları ile adeta bir geçide dönüşmüştü.

Kalenin alt kısmında geniş bir alana otopark yapılmış, hemen yanı başında sosyal tesislerle birlikte oturup dinlenecek mekânlar düzenlenmişti.

Biz de hemen bu mekânlardan birinde oturup Murat Nehri’nin kıvrıla kıvrıla süzüldüğünü Murat Vadisi’nin ve Palu’nun eşsiz manzarasını seyrederken kahvelerimizi, çaylarımızı yudumladık, Kale Puvarı’nın buz gibi suyundan kana kana içtik.

Bu arada kaleden gelen keklik sesleri ile birlikte arkamıza dönüp baktığımızda, bir gurup dağ keçisinin kalenin sarp kayalıklarında sekerek gezdiklerini de gördük.

Palu’yu terk edenlerin çocukları, torunları geri dönmüş; babadan, dededen, atadan kalma arsalarına iki katlı şahnişinli/köşklü evlerini yapmış, eski Palu’yu yeniden şenlendirmişlerdi.

Kahvemizi, çayımızı içtikten sonra kalede bulunan tüm tarihi eserlerin yerlerini ve yollarını gösteren Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan kroki levhasını inceledik.

Sol taraftan Urartu suyoluna çıkmak için yapılan merdivenleri tırmandık. Suyoluna çıktığımız zaman karşılıklı püfür püfür esen serin rüzgârın eşliğinde o eşsiz manzarayı biraz daha seyrettik, hatıra fotoğrafları çektirdik. Çekim görüntüsüne giren o çirkin demirden yapılmış elektrik direklerinin de kaldırıldığını farkettik.

Suyolu temizleme çalışmaları bitmiş, tünel ışıklandırılmış, giriş ve çıkışlar için gerekli emniyet tedbirleri alınmış, basamaklar düzenlemiş, kaygan olan yerlere ahşaptan merdivenler yapılmış, tutunma halatları çekilmişti. Biz de dikkatli bir şekilde aşağı inebildiğimiz kadar indik. Bu tünelin ucunun Murat Nehri’ne çıktığı rivayet edilmesine rağmen birkaç yüz metre sonra tıkanma sebebiyle geri dönmek zorunda kaldık.

Hemen kalenin eteklerinden düzenlenen patika yolunu takip ederek kaleye giriş yaptık.

Yine Evliya Çelebi’nin anlattığı şekilde o dönemde sağlam olan bütün beden ve surları yeniden aslına uygun olarak restore edilmişti. Restore edilirken de Urartu, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait sur kalıntılarının özellikleri korunmuştu. Bu surların içinden geçirilen toprak çanaktan yapılmış su kanalları da ilgimizi çekmişti.

Yine Evliya Çelebi’nin tarif ettiği Demir Kapı’nın bir benzeri de yapılarak yerine yerleştirilmişti.

Evliya Çelebi’nin Kahkaha Kalesi’ne benzettiği ve “ancak etrafına kuşatma kulesi kurulmayacağından zaptı mümkün değildir. Hatta o kadar ki Timur kaleyi görünce katiyen ilgilenmemiş, geçip gitmiştir. İçinde İbrahim Bey ve askerinden başka hiç kimse oturmamaktadır. Oturması da mümkün değildir, çünkü kaleye her defasında zorlukla çıkılmaktadır. Kalenin içinde bir cami, bir cephane, mahzenler ve su sarnıçları vardır” ifadesiyle anlattığı Palu Kalesi’ne artık tırmanmak çok kolaydı.

Kalenin alt kısımlarındaki surlar onarıldığı için mükemmel bir görüntü ortaya çıkmıştı. Zirveye doğru tırmanan merdivenler yenilenmiş, eksik kısımlar tamamlanmıştı. Üstelik bu tırmanma esnasında yorulanlar için hem oturup dinlenme, hem o eşsiz manzarayı seyretme alanları/terasları yapılmıştı.

Bu tırmanma esnasında dikkatimizi bir şey daha çekmişti. Geçmiş yıllarda beton ve sacdan yapılan yere döşenmiş, adeta yerlerle sürünen ve hiçbir estetik özelliği olmayan, üstelik böyle tarihi bir eserin/mekânın tüm özelliğini ve görüntüsünü bozan şanlı bayrağımız yerden kaldırılarak kalenin zirvesindeki gönderinde nazlı nazlı dalgalanıyordu.

devamı yarın…

Süleyman Yapıcı

22.05.2023

Günışığı Gazetesi