ÖVÜNME; CAHİLİYE DÖNEMİNDEN KALMA KÖTÜ BİR HUY

Allah’u Teâla, en doğru yolu bulmamız ve ibret almamız için Kur’an’da Peygamberlerle, bazı kişilerle, ölüm ve ahiretle ilgili kıssalar anlatır.

Bu kıssaların anlatılış gayesi, göndermiş olduğu peygamberlerin yürüttüğü tevhid mücadelesinin dünyada rahat ve selametimizi, ahirette de kurtuluşa ermemizi sağlamak olduğunu anlamamız içindir.

Bu kıssalardan biri de Kehf suresi 32-46 ayetlerinde geçen kıssadır.

Bu kıssa (ibretlik olay), Kur’an’da insanların dikkatine sunulmuştur. Allah’ın verdiği nimetlere şükredip onun gereğini yapmak yerine, malıyla övünmeyi tercih eden adamın başına gelenler anlatılmaktadır.

Övünme;

Cahiliye döneminden kalma kötü bir huy,

Cahiliye adeti olarak kabul edildiği için hoş karşılanmayan bir adet,

Allah’ın ve Resul’ünün sevmediği bir davranış şekli…

Cahiliye dönemi insanları;

Yiğit, mert, cesaret, cömert, zeki, asil, şan, şeref, makam-mevki, saldırgan ve kan dökücü olmaları, mal-evlat-akraba çokluğu gibi üstünlükleriyle övünür, aynı şekilde başkalarını yermekten büyük bir zevk alırlardı.

Öyle ki cahiliye Arapları akrabalarının çokluğunu, soylarının asaletini şeref sebebi sayar ve buna öylesine önem verirlerdi ki mezarlıklara gider, ölmüş akrabalarının kabirlerini gösterir, onların çokluğuyla da övünürlerdi. [bkn. Tekâsür Suresi]

Övünmek;

Güvensizliktir,

Bir rahatsızlıktır,

Başkalarından ilgi beklemektir…

Övünmek;

Böbürlenmektir,

Gururlanmaktır,

Kibirdir…

Kişi sahip olduğu iyilik ve nimetleri kendinden bilir ve Allah’ın verdiğini düşünmezse işte bu övünmektir.

Keza bu nimetlerinin Allah’tan geldiğini bilir ve ona göre düşünüp hareket ederse bu da şükürdür.

Onun için övünmenin ilacı şükürdür.

Övünmenin en yaygın karşılaşılan hali ise malla övünmektir. Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek gerekirken, başkalarına karşı övünme sebebi yapılmamalıdır.

Dünya servetinin, kazanılması gibi kaybedilmesinin de olağan hadiselerden olduğu idrak edilmeli, Allah nimetlerini verirken nasıl çeşitli ve umulmadık sebepler halk ediyorsa, verdiklerini almayı murat ederse yine nice tahmin edilen/edilemeyen vesileler halk edebilir.

Nitekim, ibretlik böyle bir olay, Kur’an’da insanların dikkatine sunulmuştur.

İşte Allah’ın verdiği nimetlere şükredip onun gereğini yapmak yerine, malıyla övünmeyi tercih eden adamın başına gelenler:

Ayet Resulüne hitapla;

Onlara, misal olarak şu iki adamı anlat” diyerek başlıyor.

Geçmiş zamanlarda ve memleketin birinde iki komşu vardı. Allah tarafından bir lütuf, bir nimet olarak “Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekin bitirmiştik.

Bağların ikisi de yemişlerini verip hiçbir ürünü eksik bırakmamışlardı.” Bağın toprağı kaliteli, üstelik sulak idi çünkü Allah, “İki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştık. Böylece adamın bol ürünü oluyordu.” Bahçenin sahibi olan adam hemen her yıl, hatta her mevsim bol ve çeşit çeşit ürün kaldırıyordu. Ama bir gün bu adam, şükretmek yerine övünmeyi tercih etti ve “Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi:

- Benim malım seninkinden daha çok.” Bu kadarıyla yetinmeyip bir de ekleme yaptı:

- “İnsan sayısı olarak da daha güçlüyüm.” Böyle bir böbürlenme içinde kendine kötülük ederek bağına girdi ve şöyle dedi:

- “Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam.” Daha da ileri giderek;

- “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbimin huzuruna götürülürsem bile, hiç şüphem yok ki, orada bunun yerine daha iyisini bulurum.[Kehf: 32-36]

Malının ve evlatlarının çokluğuyla gururlanan bu kişi, kıyameti, dolayısıyla ahireti ve hesap gününü, neticede Allah’ı da inkâr etmiş oldu.

Kendisiyle tartışmakta olan imanlı, akıllı, basiretli komşusu önce duyduklarına inanamadı, endişeyle irkildi ve servetine aldanıp da işi Allah’ı inkâra kadar götüren komşusunu ağır bir dille ikaz etme gereği duydu. Ve “Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona hitaben;

- Yoksa sen” dedi, “Seni topraktan, sonra nutfeden (sperm) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’a da mı inanmıyorsun?” 

Gafil komşusuna, öncelikle kendisinin yaratılış safhalarını anlatmak suretiyle, bu kudretin sahibi olan Allah’ın Kıyamet’i de gerçekleştirme gücünde olduğunu ispatlamak istedi. Gerçek ve samimi bir inanmışlık örneği sergileyen komşusu, malıyla övünme gafletine kapılan adamı uyarmaya, aklını başına almaya ve ikaz etmeye şöyle devam etti:

- “Halbuki O Allah benim rabbimdir ve ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.

- “Keşke bağına girdiğinde, ‘Mâşal­lah! Güç yalnız Allah’ındır’ deseydin! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan, ben de rabbimin, senin bağından daha iyisini bana vereceğini umuyorum. Allah senin bağına gökten afetler gönderir de bağ boş ve kaygan bir zemin haline gelebilir.

- “Yahut bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu aramaya bile gücün yetmez.[Kehf: 37-41]

Bu çok yerinde ve gerçeğin ifadesi olan ikazlar, malıyla övünen gafil adamı kendine getirmesine, aklını başına almasına, inkârından dönüp tövbe etmesine, Allah’a yönelip şükretmesine yetmedi. Ve nihayet “Çok geçmeden adamın ürünleri (felâketlerle) kuşatıldı. Sahibi, çardakları yere çökmüş haldeki bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü çırpınmaya başladı.” Bağrına ve dizlerine vurarak;

- “Ah” diyordu, “Keşke ben rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım!

İş işten geçmiş, artık “Ona Allah’tan başka yardım edecek yandaşları da yoktu; kendisi de (bu felâkete) engel olamadı.” 

Malın gafletine kapılan ve onlarla övünen adam, geç de olsa anladı ki, “İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine O’dur.”  [Kehf: 42-44]

Bu yaşanmış ibretlik olayı, Kıyamet’e kadar gelecek insanlara hatırlatmak üzere Kur’an’da beyan buyuran Allah (cc), aşağıdaki ayetlerdeki benzetmeleriyle de dünya hayatının geçiciliğini, ibret nazarıyla bakan insanların dikkatine sunmuştur. İnsana yakışanın ise dünyanın geçici ziynetlerine aldanmak yerine, kısa süren dünya hayatında yapacağı iyi işlerle, ebedi saadete erişmenin yollarını bulup yerine getirmek olduğuna şöyle işaret etmiştir:

Onlara dünya hayatına dair şu örneği de ver: O gökten indirdiğimiz su gibidir; o su sayesinde yerdeki bitkiler gelişip birbirine karışır, sonra da bu bitkiler rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelir. Allah her şeye muktedirdir.

Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.[Kehf: 45-46] 

05.05.2023

Süleyman YAPICI

Günışığı Gazetesi