Türkçede sık sık kullanılan kalıp bir cümle: “Sözün bittiği yer.”
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, bir felaketi, bir acıyı, bir öfkeyi ve bir çaresizliği anlatan bir ifade; “sözün bittiği yer.”
İşler ne zaman çığırından çıksa ya da ne zaman milyonlarca insanı üzen bir olay meydana gelse “sözün bittiği yerdeyiz” denir.
“Sözün bittiği yer” kalıp cümlesini geçmiş te de kullandık, şimdi de kullanıyoruz, gelecekte de kullanacağız.
Büyük savaşlarda kullandık; “sözün bittiği yer: Çanakkale.”
Büyük afetlerde kullandık; “sözün bittiği yer: Erzincan.”
Sevdiklerimizi kaybettiğimizde kullandık; “sözün bittiği yer: Ölüm.”
Asıl “sözün bittiği yer: Mahşer…”
Şimdi ise; “sözün bittiği yer: Yüzyılın felaketi, Kahramanmaraş depremi.”
“Sözün bittiği yer: Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ…”
Bazı durumlarda gerçekten “söz bitiyor” ve söylenecek bir şey kalmıyor.
İnsan bildiği bütün kelimeleri unutuyor; “söz bitiyor.”
Bütün sözcükler adeta beyninden siliniyor; “söz bitiyor.”
Söz bittiği zaman; midemize kramplar giriyor, midemiz bulanıyor ve başımız dönüyor.
Her yer bomboş, adeta boşlukta yuvarlanıyoruz.
Söz bitiyor; hayat duruyor.
“Sözün bittiği yer: Ölüm…”
Ne belli bir durağı var, ne de belli bir zamanı var.
Dur durak bilmeden zamansızca aniden çat kapı geliyor.
Giderken de tüm kapıları kapatıyor.
“… İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn/Biz Allah'a aitiz ve sonunda O’na döneceğiz” [Bakara: 156]
Takdiri ilahi…
İşte sözün bittiği yer.
Bazen “sözün bittiği yer” de bitiyor.
Çünkü arkamıza dönüp baktığımızda farklı zamanlarda o kadar çok söylemişiz ki, “söz çoktan bitti.”
Dünya!.. İnsan!.. Nefis!.. Hayat!.. İmtihan!.. Mukadder akıbet!.. Ölüm!.. Ahiret!..
Her şeyin hesabını vereceğimiz Mahşer!.. İşte asıl “sözün bittiği yer.”
“Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız.
Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” [İsra: 13-14]
Artık “söz söylemek” bitmiştir.
“Sözün bittiği an”dır.
“Sözün bittiği yerde” ise dua ve yakarışlarımız devreye girer.
Çünkü dua, sözün bittiği yer ve kapıyı çaldığımız andır.
Dua; kapıyı çalmaktır…
Dua; manevî bir sığınak, yardım, moral ve güç tazeleme kapısıdır.
“Ya Rabbi! Nasıl isteneceğini, nasıl dileneceğini bilmeyen/bilemeyen biçare bir dilenci gibi kapına geldim.
Ya Rabbi! Bayram günlerinde zengin evlerinin kapılarını büyük bir ümitle ve tatlı bir heyecanla çalan, fakir çocukları gibi kapına geldim.
Şimdi boş dönmeyeceğim bir kapıdayım.
İmtihanımızı kolaylaştır.
Bu zorluklara güçlüklere karşı bize sabır ver.
Kalplerimize sekinet indir.
Ya Müstean, ya Muin.”
Âmin.
17.02.2023
Süleyman Yapıcı