ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM

Cehennem’in varlığına tüm kalbimle inandığım için rahatlıyor ve ferahlıyorum.

Cehennemin varlığını düşündükçe, Allah’a daha çok bağlanıyor,

O’na olan sevgim kat be kat daha artıyor.

O’na şükran duygularım daha çok kabarıyor.

Cehennemin varlığı çok büyük bir nimet olarak görüyor ve O’na daha fazla şükrediyorum.

Çünkü Cenab-ı Allah, cehennem gibi bir nimeti yaratmasaydı bütün nimetleri boşa gitmiş olur, şükredenler kaybeder, nankörler ise kazanmış olurdu.

Cehennem bir karşılıktır.

Bir sonuçtur.

O yalnızca inkârın, şirkin, isyanın ve nankörlüğün değil;

Aynı zamanda zulmün, haksızlığın, fitnenin, caniliğin, aldatmanın, sömürünün, yalanın, haramın ve günahın da karşılığıdır.

Yapılanlara karşılık, hakkın ve adaletin gerçekleşmesidir.

Cehennem olmasaydı;

Yeryüzünü kana bulayan, kendi saltanatı için milyonlarca insanı köleleştiren, haksız yere insanların canlarına kasteden, yuvalarını başlarına yıkan, onları açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden zalim diktatörlere cezası verilmezse insanlığın bir anlamı olur muydu?

Zalimin zulmü, katillerin cinayetleri, yeryüzünü yağmalayan yağmacıların yağmacılığının hesapları sorulmazsa, yaptıklarının cezası verilmezse insan olmanın ve insanlığın bir anlamı olur muydu?

Zerre kadar da olsa herkes yaptığının karşılığını görecektir.

Diğer bir deyimle haksızlığa ve zulme uğramışların hesapları zalimlerden sorulacaktır.
Hesap görecek ve yargılayacak olan Allah olunca, kuşkusuz herkes hakkını tam olarak alacaktır.

İşte Cehennem de Cennet de herkese hakkının tam olarak verilmesinden başka bir şey değildir.

Bu hiçbir kötülüğün de hiçbir iyiliğin de karşılıksız kalmaması içindir.

Allah’ın suçluya azap edecek olması, suçun / kötülüğün cezalandırılmasından başka bir şey değildir.

O bakımdan Cehennem de en az Cennet kadar Allah’ın merhametinin eseridir.

Cehennem olmasaydı;

Diri diri topluca mezarlara gömülenlere,

Soykırıma uğrayanlara,

Başlarına yağan bombalarla evleri mezarları olanlara,

Rabbim Allah’tır dedikleri için her türlü haktan mahrum bırakılanlara,

Derisinin renginden, dilinden, dininden ve yaşadığı coğrafyadan dolayı mallarına ve canlarına kastedilenlere,

Irak’ta, Çeçenistan’da, Filistin’de ve dünyanın dört bir yanında kanları dökülenlere, canları alınanlara, namusları kirletilenlere hakları nasıl iade edilecekti?

Cehennem olmasaydı;

Dini siyasetlerine ve ticaretlerine aracı yapanlar,

Dini, çıkarları için kullananlar,

Dinle insanları aldatanlar,

Kendi yaşantısını dine göre değil, dini kendi yaşantılarına adapte etmeye çalışanlar,

Yeryüzünden zulmü ve fitneyi yok etmek için gönderilen dini, fitnenin ve zulmün koruyucusu haline getirenler,

Az bir değer karşılığında dinlerini satanlar,

Dinin yalnızca belli alanlarda varlığını sürdürmesini yeterli görenler,

İnsanlara zulmetmede Firavunlaşmış,

Paraya ve mala tapacak kadar Karunlaşmış,

Dini Firavun’un ve Karun’un hizmetine sokmaya çalışacak kadar Bel’am bin Baura’laşmış kimseler için adalet nasıl gerçekleşecekti?

Bu kötülükleri işleyenlerin yaptıklarına karşılık Cehennem’le cezalandırılacak olmaları, diğer bir deyimle haksızlığa uğrayanların haklarının iade edilmesi, zulme uğramış olanlar için büyük bir nimet değil midir?

Hak edenlerin cennete gitmeleri gibi,

Cehenneme gitmeyi hak etmelerinden dolayı daha adaletli, daha merhametli, daha doğal bir sonuç olamaz.

Çünkü adaletin gerçekleşmesi için cehennemin varlığı, cennet kadar belki de cennetten daha önemli gibi…

Hiçbir varlık, yaratıcı kadar merhametli, şefkatli ve adil olamaz.

Herkesin hak ettiğinin karşılığını görmesi adaletin, merhametin ve şefkatin gerçekleşmesinin tek yoludur.

O bakımdan Cehennemin varlığı inananlar için Cennetin varlığından daha sevimlidir.

Çünkü Cehennem, inkârcılar (nankörler) ve asiler (inanmayanlar) içindir, zalimler içindir, kötüler içindir, sahtekâr yalancılar içindir.

Kısaca Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle “yaşasın zalimler için cehennem”.

 

Akif ERYAMAN (Süleyman Yapıcı)

2005

KARDELEN

Yeni Ufuk Gazetesi