HİCRETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

20 Haziran 1993 günü hicretin 1414. yıldönümü idi. İslam tarihi­nin ve aynı zamanda dünya tarihinin en önemli olaylarından biri olan hicret olayı 1414 yıl önce bugün gerçekleşmişti. Peygamberler zinciri­nin son halkası, insanlığın hidayet rehberi, Allah'ın müminlere en bü­yük rahmeti, tek örnek, tek önder Hz. Muhammed (S.A.V.) bu tarihte Mekke'den Medine'ye hicret etmişti.

Hicret kelime itibariyle; vatanını terk etmek demektir. İbnü'l Ara­bi hicreti, Daru'l Harb'den Daru'l İslam'a göçmek olarak tarif etmekte­dir. Ragıp el-lsfahani'ye göre ise; kişinin başkasından beden, dil veya kalp ile ayrılmasıdır.

Terim olarak hicret: Din uğrunda kişinin evini, ailesini, akraba­larını, malını ve küfür ehlinin komşuluğunu bırakıp bir Müslüman bel­deye göç etmesidir.

Hicret; nebevi bir harekettir. Bütün peygamberlerin yoludur. Peygamberlerin tevhid mücadelesinde ortak bir süreçtir. Hz. Muham­med (S.A.V.)'e kadar gelen bütün peygamberlerin hayatlarında birbirine benzer az çok birer hicret olayı yaşamışlardır. Hz. Âdem’in Cennet'ten, Hz. Nuh'un tufandan, Hz. İbrahim’in Irak'tan, Hz. Lut'un Sodom'dan hicreti, Hz. İsmail’in Mekke'ye, Hz. Yusuf’un Mısır'a, Hz. Mu­sa'nın Filistin'e, Hz İsa’nın Beyt-i Lahm'dan hicreti, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in Mekke'den hicreti insanlığı Medine'ye İslam Devletine götü­ren yollardır.

Bütün bu nebevi hicretlerin hedefi, gayesi, amacı aynıdır. Son peygambere verilen hicret izni ve emri niçin verilmişse, ondan önceki­lere de onun için verilmiştir.

İnsanlık tarihinde zirve noktalarını oluşturan çeşitli olaylar var­dır. Fakat hiçbir olay Hz. Muhammed (S.AV.) ve ashabının gerçekleş­tirdiği Hicret olayı kadar önemli ve anlamlı olmamıştır, bundan sonrada olmayacaktır. Bu manada hicret; bir zaferdir, ebedi bir kurtuluştur.

Hicret; küfrün baskısı, işkencesi, ambargosu karşısında bunalan müminlere bir kurtuluş, zulümden kaçış kapısı olarak düşünülemez. Onun için Hicret; bir kaçış, firar, vaz geçiş değil, aksine Hicret bir yük­seliş ve kemale eriştir.

Hicret; din uğrunda çekilen azap ve işkenceler arasında en zor olan iştir. Hicret; gerçekte işkence ve eziyetten dolayı kaçmak, kaçıp gitmek değil, aksine zafer ve kurtuluş gelinceye kadar çileyi değiştir­mek, mevzi değiştirmek ve tekrar geri dönmek üzere geçici bir zaman için ayrılmaktır.

Hicret; bir çiledir, çilesini bitiren Müslüman hicretini tüketip Mekke'sine kavuşmuş olandır.

Hicretten önce hicret edecek insanı yetiştirmek şarttır. Mekke bu insanın yetiştiği bir mekteptir. Mekke'nin çilesi, sıkıntısı, ızdırabı olma­sa hicret olmazdı, Medine olmazdı. Onun için Hicret; sabrın, feragatin, fedakârlığın, çilenin, arkadaşlığın, kardeşliğin adıdır. Hicret olmasaydı devlet olmazdı. Hicret olmasaydı cihad olmazdı. Hicret olmasıydı mu­hacir olmazdı, Ensar olmazdı, hatta insanlık olmazdı.

Hicret; İslam'ın evrenselliğinin en büyük bildirişidir. Hicret; tağutu inkar ve hakimiyetini reddetmektir.

Hicret; Hz. Peygamberin hayatında cihad kapısını açma anahta­rıdır. Yepyeni bir devrin müjdesidir. İslam'ın galip, küfrün mağlup olma nişanesidir. Hicret; iman ile cihad arasında bir varoluş sürecidir.

Hicret; nurlu İslam’ın devlet oluşuna giden yolda atılan ilk adım­dır. Hicret; pasif direniş devrinden, yeryüzünde fitnenin kökünü kazıyıp din Allah'ın oluncaya kadar devam edecek olan cihad, yani silahlı mü­cadele dönemine geçiştir.

Hicret; küfrün alçalması ve tevhidin yücelmesi için bir avuç müslümanı devlet yapan iradedir.

Hicret; beşeriyetle ortaya çıkmış olan Hak - batıl mücadelesinde, batılın yok oluşunu mümkün kılan en büyük olaydır.

Hicret; imanın, tevhidin temelinin atıldığı Mekke ile Allah'ın devletinin temelinin atıldığı Medine arasında bir köprüdür. Hicret; bu köprüyle İslam'a yeniden gelişme imkanının doğacağı bir beldeye ulaş­maktır.

Hicret; Allah'ın emrettiği şekilde, tağuti hiç bir sınırlamaya uğra­madan yaşayabilme ve en önemlisi yaşatabilme imkânına kavuşmaktır.

Hicret; putperestleri, putlarını, onlara bağlı iktidar ve itibarlarını, kokuşmuş düzenlerini kendileri ile baş başa bırakarak, her şeyi tevhidin nuruyla aydınlanmış beldeye intikal etmektir.

Hicret; küfür çemberinde, sultası altında azınlık halinde yaşayan müslümanların, imani çerçevede hâkim haline gelişidir.

Hicret; beşeri, dünyevi, akli ölçülere göre her yolun tıkandığı, düşmanın bütün ümit ışıklarını karattığı, karanlığın mümin gönüllere çökmeye başladığı biranda açılan ilahi imkân kapısıdır.

Hicret; dünyevi palan ve düzenleri paçavraya çeviren ilahi hesa­bın bir kalem darbesidir.

Hicret; yaratılmışların en şereflisi ve kâinatın var oluş sebebi olan Hz. Muhammed (S.A.V.) efendimizin rahmet olarak gönderildiği âleme kurtuluş reçetesini verdiği, insanı kendinden kendine, kendinden Rabbine götürecek sırrı açıkladığı andır.

Hicret; Allah'ın dini uğrunda onurla katlanılması gereken, so­nunda sonsuz rahmet ve bereketler bulunan zahmetli ve meşakkatli bir eylemdir.

Hicret; Allah'ın adının yüceltilmesi adına gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmesi gereken kaçınılmaz bir eylemdir.

Hicret; gerektiğinde aç kalmaktan, makam ve mevkiden atılmak­tan korkmamak, geçim endişesini atmak ve Allah'tan başka hiç bir şey­den korkmamaktır.

Hicret; Allah'ın İslam toplumuna peygamberleri vasıtasıyla uy­gulama, metot ve yolunu gösterdiği kıyamete kadar yürürlükte kalacak emridir.

Onun için Hicret; sürekli bir inkılâp olayıdır, her an cereyan et­mektedir. Hicret; yokluktan varlığa, varlıktan ölüme, ölümden de ebedi dirilişe giden yoldur.

15.08 / 31.08.1993

Süleyman Yapıcı

Sözün Özü

Devran Gazetesi