KÜLTÜREL DÜNYASI İÇİNDE PALU’DAN ESİNTİLER

Kültürel Dünyası İçinde PALU’DAN ESİNTİLERisimli eserim, alanında bir ilk olarak millî kültür hayatımızda yerini aldı.

İlimizle ilgili yayımlanmış olan üç kitabımla birlikte, Palu ilçemizle ilgili de üçüncü toplamda onuncu eserim yayımlanmış oldu.

Anneme ithaf ettiğim, babamın şiirinden bir kıta ile başladığım;

Kültürel Dünyası İçinde PALU’DAN ESİNTİLER” kitabımın ön sözünü siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

            Eski Palu, nerede senin dizi dizi evlerin!

            Taş döşeli kıvrım kıvrım ince giden yolların

            At üstünde cevlan edip cirit atan erlerin

            Eski Palu, nerede senin konuk sever beylerin. [Ahmet Yapıcı] 

Modern zamanlar, sunmuş olduğu imkânlarla insanlığın hayatını kolaylaştırıp yaşam kalitesini yükseltmiştir. Oysa milletleri bir arada tutan; fert ve cemiyetleri kederde ve sevinçte ortak tutuma sevk etmede sadece maddî ilerleme yeterli olmayıp manevî cephenin de kuvvetli olması icap etmektedir. Maddî ilerlemeyi tek yol olarak kabul eden tutum ve anlayışlar, insanı tek boyutlu hale getirmiştir. Bunun neticesinde, insanoğlunun dâhil olduğu küreselleşme sürecinde örf, adet, gelenek ve görenek gibi kültürel değerleriyle olan bağı da gevşeyip kopma noktasına varmıştır.

Elinizdeki kitap, bu kopuşun kavşağında özgün bir kültürü zihinlerde yeniden canlandırmayı amaçlamaktadır. Kültürel Dünyası İçinde Palu’dan Esintiler adını verdiğimiz bu eser, Palu’nun kültürel mirasını korumak ve yeni nesilleri bu kültürle tanıştırmayı hedeflemektedir.      

Uzun tarihi geçmişinde pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapan Palu, idrak ettiği Türk-İslâm asırlarında asıl kıvamına erişip özgün bir kimliğe ulaşmıştır. Gelenek ve görenekleri, örf ve adetleri, kendine has Türkçe aksanı, giyim tarzı ve mutfak kültürüyle Palu, bir bakıma Anadolu’nun zengin çeşitliliğinin yansıdığı bir beldedir.

Kadim devirlerden beri, içme ve sulama amaçlı su kaynaklarının etrafında kültür ve medeniyetlerin filizlendiği bir gerçektir. Güzide vilayetimiz Elazığ’ın köklü ilçesi Palu da bu şansı Murat ırmağıyla yakalamıştır. Murat ırmağının hayat verdiği coğrafyasıyla Palu, konumu gereği göçlerin uğrak mahalli olagelmiştir. Tarihî süreçte, bir yandan Türkistan ve Kafkaslar, öte yandan Balkanlar başta olmak üzere gönül coğrafyalarımızdan göçlerin mekân tuttuğu Palu, üzerinde barındırdığı farklı kültürleri bir potada sentezlemeyi başarmıştır. İşte bu sentez, Kültürel Dünyası İçinde Palu’dan Esintiler adını verdiğimiz kitabın muhtevasını oluşturmaktadır.

Kitabın hazırlanışı, uzun bir hazırlık sürecinde yoğun bir çalışmayla vücut buldu. Bu muhtevanın dokusunda yer alan gelenek, görenek, örf, adet, tutum ve davranışların bir kısmı, müellifin yaşı itibariyle yaşadığı tecrübe ve müşahedeleriyle aktarıldı. Bir kısmı ise, müellifin bizzat görüştüğü eski nesillerin anlatımlarından oluşmaktadır.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, günümüzde özellikle tarihi bir kent merkezi olan Palu’da yüzyıllardır süregelen bazı geleneklerimiz, halen devam etse de gelişen teknolojiyle birlikte bu geleneklerimizin büyük bir kısmı yakın zamanda kaybolacaktır. Bu bağlamda dünyada birçok ülkede somut olmayan kültür varlıkları kayıt altına alınarak korunmaktadır. Bundan dolayı kültürel zenginliklerimizin belgelenmesi, kayıt altına alınması ve yaşatılmasının aynı zamanda bir kamu sorumluluğu olduğunu vurgulamak istiyorum.

Yaptığımız bu mütevazı çalışma ile bu zengin kültür mirasının somut olmayan kısmının bir bölümünü derlemeye ve kayıt altına almaya çalıştık. Uzun yıllardan beri Palu’da Mayıs ayından başlayıp Kasım ayının ortalarına kadar devam eden çok güzel geleneklerimiz vardı. Bu tatlı ve güzel gelenekler, mahalle aralarında, komşu ve akrabalarla birlikte yaşandığı için aynı zamanda birlik ve beraberliği de pekiştirmekteydi. İmece usulüyle konu komşu ve akrabalar bir araya gelerek el birliğiyle önce herkesin işini görüp tatlı bir telaşla sıranın kendilerine gelmelerini beklerlerdi. İşler birlikte yapıldığı için kısa sürede biter, hoşça vakit geçirilir, manevi yorgunluk da duyulmazdı. Büyük bir uğraşı isteyen, yapımı zor ve zahmetli olan bu birlikteliklerden elde edilen doğal ürünler, çok daha lezzetli olduğu için tercih edilmekte ve kolay kolay ele geçmemektedirler.

Şimdilerde Anadolu ve Palu’da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış; köklü bir geçmişe sahip olan bu geleneklerimizden bazıları nadiren de olsa yaşatılmaya devam ediliyor. Bizim çocukluğumuzda yaşadığımız bulgur haşlama, mahsere yapma, kavurma yapma, erişte ve tutmaç kesme gibi geleneklerimizin sevincini çocuklarımızın da görmesi ve yaşaması en tabii haklarıdır. Yarınlarımız için, çocuklarımız için bu geleneklerimizi yaşatmamız gerekir.

Kültürümüzde hasat, harman, kar, bereket, nasip, rızık gibi tabirler geleneksel hayatımızın vazgeçilmezlerindendir. Bu çalışma, annemle aramızda geçen bir sohbet esnasında;

Burġul yéddî ḫalburdan geçer,

Fıķaráyá vérsán maḫbule géşmez” özdeyişiyle ortaya çıkmıştır.

Bulgur nasıl yedi kalburdan geçer diye anneme sorduğumda, bulgurun harmandan sofraya geliş hikâyesini/sürecini; bulgur haşlamadan başlayıp, dut ve üzüm mahseresini, tandır ve tandır ekmeği yapımını, kavurma, şehriye, erişte ve tutmaç yapımını en ince detaylarına kadar anlattı bana.

Bu süreç o kadar önemliydi ki; doğum kayıtları düşülmediği dönemlerde insanların doğum tarihini en azından birkaç aylık bir aralığa sığdıran bir dönemi temsil eder; o zamanda doğanlar için; “sen ḫarman zámanî, tutlar zámanî, kavurmá zámanî doğmuştun” diye kayıt düşülürdü.

Harman, bulgur haşlama, dut ve üzüm mahseresi, tandır ekmeği, kavurma, şehriye, erişte ve tutmaç hazırlanması, yapımı ve sofraya taşınması gibi geleneksel doğal beslenme kültürümüz zamanla gelişen teknolojiye yenik düştü, unutulmaya ve yok olmaya başladı.

Palu’nun tarihsel ve kültürel mirasının korunması bağlamında yöremizin doğal beslenme kültürüyle ilgili birikimini geleceğe taşımakla mükellefiz. Nasıl kaybolmaya yüz tutan anıtsal kültürel yapıların korunması için gerekli tedbirler alınıyorsa, somut kültürel mirasımız için de gerekli hassasiyet gösterilmelidir, Geleceğimizi daha anlamlı kılmak, çocuklarımızı özgün kimliklerini koruyan, kültürel sürekliliği yakalayan, kendinden emin nesiller olarak yetiştirmek istiyorsak bu mirasa sahip çıkmamız, yaşamamız ve yaşatmamız gerekir.

Bu çalışmada bana yardımcı olan başta annem olmak üzere katkıda bulunanların tümüne teşekkür ediyorum.

29.03.2021

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi