URFA SIRA GECELERİ VEYA HARPUT KÜRSÜBAŞI
Mehmet Özbek’în TRT Antalya radyosunda sunup yönettiği “Türküler Ne Der?” programının 12. sini Urfa sıra gecelerine ayırmış.
Sohbetini ve müzik ziyafetini büyük bir zevkle dinledim.
Mehmet Özbek’in sohbetini dinlerken, onunla beraber adeta geçmişe yolculuk yaptım.
“Urfa Sıra Geceleri” ile ilgili bilgilendirmesini, “Harput Kürsübaşı” geleneğiyle karşılaştırdım.
Sohbette geçen “Urfa” yerine “Harput”, “Sıra Gecesi” yerine de “Kürsübaşı” kelimelerini yerleştirdim. Mehmet Özbek, “Urfa ve Urfa Sıra Gecelerini” değil de “Harput” ve “Kürsübaşını” anlatıyordu adeta.
Siz okuyucularım için bu sohbeti yazıya aktararak sizlerle paylaşmak istedim. Sizlerin de aynı duygularla bu yazıyı okuyacağınıza inanıyorum.
“Türküler Ne Der?” programında Mehmet Özbek’in sohbetini olduğu gibi, hiçbir yorum yapmadan, sağa sola çekmeden olduğu gibi aktarıyorum:
“Kökü çok eskilere dayanan ancak son yıllarda yozlaştırılarak topluma yanlış tanıtılan aslında sosyal bir kurum olan sıra geceleri ve sıra geceleri programları…
Edep yahu…
Hz. Ömer; “edep ilimden önce gelir” buyurmuşlardır. Doğu Anadolu’da yüzyıllardır bir medeniyet merkezi olan Urfa’da yüzyıllardır bir gelenek olarak süre gelen sıra geceleri, tabii bir edep müessesesi, doğal bir terbiye okuluydu bir zamanlar…
Kaynağı insani erdem ve prensipleri benimseme ve savunmayı esas alan, insanları kişilik ve ahlak bakımından yetişmelerini amaçlayan ahilik kurumudur. Sıra gecelerinin yöre gençlerinin yetişmesinde çok önemli bir yeri vardır.
Bugün yozlaşarak bozulmuş, eski asaletini kaybetmiş, sıradan arkadaş toplantılarına dönüşmüş olan hele hele medyada aynı kıyafeti giyerek ellerinde bağlama, darbuka yanlarında davul zurna ile sahne alarak ne idüğü belli olmayan belirsiz şeyleri söyleyen kişilerin yaptığı şovla hiçbir ilgisi olmayan kurumdur. Yarım yüzyıldan fazla bir zaman önce Urfa’da yaşananları sizlere aktarmak istiyorum.
Sıra gecesi bir disiplindir. Eli açık, kapısı açık, sofrası açık ve gönlü açık olmak sıra gecelerinin ilk öğretileridir. Kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına kendiliğinden uymalarını sağlamak amacıyla alınan bir önlemler bütünüdür.
Bu disiplinin ilkeleri; kuruluş anından itibaren yürürlüğe girer. Şimdi efendim kış mevsiminde haftanın belirli günü sırayla birinin evinde toplanarak sohbet etmeyi düşünen yakın arkadaşlar kendi aralarında önce bir “Ağa” kararlaştırırlar. O, hepsinin kabul edeceği, hürmet göstereceği kâmil bir kişidir. Ona; “Ağamız” diye hitap ederler. Bu andan itibaren onun sözü kanun hükmündedir. Önce, “haftada bir şu gece şu saatte” diyerek sıranın tekrar süresi günü ve saati kararlaştırılır. Sonra Ağa, sırada yapılacak ikramı belirler. Bu ikram; zengin, fakir sıra gurubundaki herkesin ikram edebileceği bir yeme içme listesidir. Duruma göre ikramımız; “çiğköfte, çay, meyvedir" der. Buna başta kadayıf olmak üzere yöreye ait tatlı çeşitlerinden biri de eklenebilir. Bunların maharetli olan ev hanımları tarafından yapılmış olması de ev sahibine itibar kazandırır. Ama her ne olursa olsun çiğköfte ve mırra yani acı kahve sıra gecelerinin vaz geçilmezleridirler. Herkes sırasında aynı ikramda bulunur. Bu herkesin mali gücüne göre yapacağı ikramın mali gücü zayıf olan arkadaşlarının üzülmesine sebep olmaması için alınan bir karardır. Ve görüşme sonunda Ağa; “filan gün bizdeyiz. Allah mübarek etsin” der kalkıp dağılırlar. Ağanın evinde yapılan ilk toplantı sonucu Ağa; “bir sonraki sıramız filan efendi gildedir” der ve evlere gitmek üzere kalkılır. Yakınlık derecesine göre evin hanımına doğrudan ya da eşi aracılığıyla şükranlar arzedilir. Böylece bir mevsim devam eder gider.
Sıra gecelerine daha önce belirlenmiş saatte gidilir. Sıraya gelenleri mutlaka ev sahibi karşılar. Mecburi hallerde gençlerin karşıladığı da olur. Oturma mahalline giren herkes oturanlara “selamünaleyküm” diye selam vererek onları selamlar. Önceden gelenler sonradan gelenleri başköşeye davet etmek için gayret gösterirler. Ama her gelen tevazu içinde daima alt tarafa oturmaya çalışır. Oturulduktan sonra ev sahibi ve daha önce gelenler sonradan gelene “merhaba” diyerek hoş geldin derler. Sıra gecelerinde hizmet eden gençleri, gönülleri küçüklere karşı sevgi ve şefkatle dolu olan bu misafirlerin bulunduğu odada edepli ve saygılı bir şekilde sessizce alt köşede oturur, dikkatle sohbeti dinlerlerdi.
Gençler, görgü kurallarını, sohbet kültürünü bu meclislerden alırlardı. Sıra gecesine ancak Ağa’nın izni alınarak başka misafir davet edilebilirdi. Bu kişi sıranın şeref konuğu olur, başköşeye oturtulurdu. Gece, toplumun genel eğilimi ve hevesine göre sosyal, edebi, dini, felsefi, siyasi, mesleki ve mahalli konularda yapılan bir sohbetle geçerdi. Ancak sıra gezenler musikiye meraklı ve çalıp söyleme yeteneğine sahip kimselerse gecede sanat ve halk müzikleriyle karışık tatlı bir musiki ahengi yer alırdı. İşte bu gecelerdi ki, Urfalı gençlere doğal bir konservatuar eğitimi sunuyordu.
Bir disiplin şeklinde ustalar tarafından sunulan müzik sıra gecesinin esasını oluşturmaz, bu tür müzik için ayrıca musiki toplantıları yapılır. Bu nedenle özellikle hafızlar ve bunların yakın arkadaşları zakirler gibi usta sesler ile usta sazlar icrada bulunurlardı. Onların dışındakiler ise sükûnet içinde büyük bir saygı ile onları dinlerlerdi. Her usta kendi arkadaşı ile toplanır, mecbur kalmadıkça ustalar bir araya gelmezlerdi. Ustalar kendi arkadaşları ile dolaşırlardı. Bu meclislerde şarkı ve türküler topluca koro halinde, gazel ve hoyratlar ise ustalar tarafından tek yani solo olarak okunurdu. Şarkı ve türkülerin solo olarak okunması gelenek dışıydı. Müzik bir fasıl dâhilinde yapılırdı. Fasıl Urfa musikisinde klasik Hüseyni veya Rast makamıyla yapılan bir taksimle başlar sırasıyla ağır şarkı, türküler, gazel aralara serpiştirilmiş oynak şarkı türkü ve hoyratlarla devam eder sonunda bir saz eseri ile biterdi.
Urfa bir zamanlar küçük bir şehirdi, herkes birbirini tanır, sıra gecesinde mahalli konular konuşulurken şehre, mahalleye öğretmen, asker, memur gibi Urfa dışından gelen yabancı kimselerin bir şeye ihtiyaçları olup olmadığı araştırılması kararlaştırılır, kap kacak, halı kilim, yatak, masa, sandalye gibi ihtiyaç duyulan eşyalar temin edilerek yeni komşuya hediye edilirdi. Daima iyi komşulukta bulunmayı komşunun hatalarına sabretmeyi, onların iyiliklerini istemeyi, herkesi iyilik yapmayı, iyiliğin Allah için yapıldığını, yapılan iyilik ve yardımın başa kakılmaması gerektiğini öğrenirdik. Sıra gecesi bazen bir erenler meclisine dönerdi. Özellikle din alanında sohbet konuları bazen o kadar ciddiye bürünürdü ki kitaplara başvurulur, bir sonraki sıraya bir ilim irfan sahibi bir bilen davet edilirdi. Herkes büyük bir saygı içinde o şahsiyeti dinlerdi. Âlimlerle dost olmayı daimi dostlara danışmayı yerleştirirdi zihnimize sıra gecelerinde.
İş hayatında dürüst olmayı ayıp ve kusurlu değil temiz ve sağlam mal satmayı ölçüde ve tartıda yanlıştan kaçınmanın gerektiğini öğrendiğimiz esnaf misafirlerimizi olduğu geceler de olurdu. Buradan aynı zamanda saygılı olmayı, müşteriye güzel davranmayı aza kanaat, çoğa şükretmeyi öğrenirdik.
Orta yaş ve altında olan arkadaşların sıra gecelerinde fincan, yüzük gibi heyecan verici oyunlar oynanırdı. Bazen cezası topluca ziyafet olan bu tür oyunların dışında hele hele paraya ilişkin kumar türünde oyunlar sıra gecelerinde kesinlikle yer almazdı.
Alçak gönüllü olmak, büyüklük gururundan kaçınmak, ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak, ayıp ve kusurları örtmek, hataları yüze vurmamak, dost ve arkadaşlara karşı tatlı sözlü, güler yüzlü olmak dersleri çıkarırdık sıra gecelerinde.
“İyi terbiye uygun davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet demek olan edep hiçbir hırsızın insandan çalamadığı güzel bir ziynettir” derler. Gençler bu ziynete sıra gecelerinde sahip olurlardı.
Sıra gecesi görgüsü alan öğrenci gençler, dinimizde öğretmen, hoca hakkının ana baba hakkından önde geldiğini bilerek okulda çık kıymetli bir varlık olan öğretmelerinin sözünü dikkatle dinlemeyi, ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket etmeyi kendi aralarında birbirlerine saygılı davranmayı, özürlü kimsenin kusurlarıyla alay etmemeyi, küçük görmemeyi, ortak kullanılan ders araçlarının tahrip etmemeyi görgü edinirlerdi.
Urfa’da çocuklar, zengin olsun fakir olsun ilkokul öncesi Kur’an okumayı öğrenmek üzere mutlaka bir hocanın yanına gönderilirdi. Bu yolla çocuklar çok küçük yaşlarda güzel ses ve ilahi nağmelerle tanışır, toplum kurallarını ve geleneksel hayatın özelliklerini kavrarlardı. Bu sebeple gençler, hatta çocuklar yaşlarından beklenin üstünde bir olgunluk gösterirlerdi.
Sıra gecelerinde anlatılan olay ve temsili hikâyelerin de büyük etkisi vardı. Düğün, cenaze ve bayramlarda daha hassas, nazik ve kibar olmayı, yere ve zamana göre uygun tavır takınmayı, Cenazede cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşmayı, teselli edici söz ve davranışlarda bulunmayı, taziyede bir Fatiha okumayı kendilerinden beklenen bir olgunluk içinde yerine getirirlerdi.
Düğün ve bayramlarda her zamankinde daha fazla güler yüzlü, nazik ve ikram edici olmak, küçüklere ve büyüklere uygun hediyeler vermek, onların gönüllerini ve dualarını almak gibi davranışlar sıra gecelerinden öğrendiklerimizdi.
Sıra gecelerinde gösterilen önemli hususlarda biri de komşu hakkıdır. Komşu hakkı, komşularının rahatsız olmamalarına özen gösterilir, gürültü yapılmaz, müzik icra edilecekse gece geç vakitlere kalmadan uygun bir sesle icra edilirdi. Gerçi Urfalılar komşuda yapılan müziği de büyük bir zevk ve heyecanla takip ederlerdi. Hatta söylenebileceğini umut ettikleri eseri dinlemeden uykuya gitmeyen Urfalıları bilirim.
Her karşılaşmada selamlaşma, hal hatır sorma, bir büyüğün isteklerini imkân ölçüsünde yerine getirme, komşu kadın ve çocuklarına ayrı itina, hürmet ve şefkat gösterme sıra gecelerinin bizlere öğrettiği görgü kurallarındandı. Böyle bir ortamda yetişerek babalığa adım atan Urfalı gençlerin ağırbaşlı ve sabırlı olmaları peygamberler şehri olarak bilinen bu şehirde acaba bu yüce kişilerden biri mi süre geldiği beni çoktan beri düşündürmüştür. Din büyüklerinin, tarihi geçmiş ünlü kimselerin Urfa’da yaşamış sofi ve evliyaların veya yiğit kişi ve kahramanların hayatları, onların olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâyeler sıra gecelerini süsleyen edebi unsurlardır.
Dini konuların büyük bir bölümünü peygamberimizin hayatından tutum ve davranışlarından kesitler oluştururdu. Bunun bir gereği olarak bize en güzel tavsiyelerde bulunmuş olan Hz. Muhammed’in özellikle torunları Hasan ve Hüseyin’e karşı sevecen davranması ve onlarla çocuklaşması temalı hadisler, Urfalı babaların çocuklarını sevgi, merhamet ve şefkatle ama şımartmadan yetiştirilmesi, onlara eşit davranılması aralarında adaletin gözetilmesi konusunda terbiye etmiştir.
Urfa sıra geceleri eski niteliğini kaybetmiş olmakla birlikte kaynağını geçmişte bu ortamdan alan insanların kendilerini sahip oldukları madde ile mal, mülk ve parayla ifade ettikleri bir hayat tarzı henüz sıra gecelerinin kurduğu o temeli yıkamamıştır. Baba yine evin reisi, samimi şefkatli ve güçlü bir yürek, çocuklar ve gençler de yine babalarından para yerine, pahalı hediyeler yerine sevgi, şefkat bekleyen bir gönül taşımaktadırlar. Sıra geceleri Urfalı gençlere öğretmiştir ki, baba olmak kolaydır. Ama babalık yapmak zordur. İşte böyle insanı ve insanlığı keşfeden bir okuldur sıra gecesi kurumu.
Davullarla zurnalarla tek tip kıyafet giyip ne idüğü belli olmayan şeyler söyleyen topluluk değildir.”
Siz ne dersiniz? Mehmet Özbek; Urfa’yı anlatırken adeta Harput’u da anlatıyor, değil mi?
28.09.2020
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi