KIBRIS, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN YUMUŞAK KARNI

20 Temmuz Kıbrıs barış harekâtının 46. yıl dönümüydü.

Kıbrıs Adası, Akdeniz’de Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü büyük ada…

Kıbrıs’ın Müslümanlar tarafından fethi, 649 yılında, Hz. Osman'ın hilâfeti döneminde gerçekleşti.

1571 yılında, Sultan 2. Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu toprağı haline gelen Kıbrıs, o zamana kadar sırasıyla Mısır, Hitit, Akad, Dor, Yunan, Fenike, Asur, Pers, Makedonya, Roma, Arap, Bizans, İngiliz, Ceneviz, Memlük ve Venedikliler tarafından idare edilmişti.

Tüm bu yönetimler, Doğu Akdeniz’deki hâkimiyetleri açısından Kıbrıs'ı vazgeçilmez kabul etmişler, adayı mutlaka ellerinde tutabilmek için yoğun çaba harcamışlardı.

1571 yılında Venedikliler’den alınan ve 307 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Kıbrıs’ın yönetimi 1878 yılında, hükümranlık hakkı Osmanlı İmparatorluğunda kalmak kaydıyla, İngiltere'ye devredilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914'te tek taraflı bir kararla adayı ilhak etmiştir.

Türkiye Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan Antlaşmasıyla 1923'te tanımıştır. Bu noktadan sonra işler adadaki Türklerin aleyhine gitmeye başlamıştır.

Böylece Kıbrıs, geçtiğimiz 100 yıl içerisinde bütün Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin dış politikadaki yumuşak karnı olmayı sürdürmüştür.

Bu süreçten sonra Kıbrıs’ta huzursuzluklar başlamış, Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini yoğunlaştırarak ENOSİS kampanyasına, İkinci Dünya Savaşından sonra hız verilmiştir.

Bu arada Yunanistan’dan gelen Albay Grivas 1955 yılında EOKA terör örgütünü kurmuş ve Ada’daki şiddet eylemleri giderek artmıştır.

Türkiye ile Yunanistan 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te anlaşmaya varmışlar.

1960 yılında adanın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca “Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulmuştur.

Kıbrıs Rum tarafı, 1960 Cumhuriyeti’nin kurulduğu şekilde yaşamasına şans vermemiş, Cumhurbaşkanı Makarios, Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sona erdirmeye ve nihayet Yunanistan ile birleşme (ENOSIS) yolunu açmaya yönelik olarak değiştirme girişimleri başlatmışlardır.

Kıbrıslı Rumların Türkler üzerinde kurdukları baskı 1963 yılında had safhaya ulaştı. “Kanlı Noel” diye tarihe geçen hadiseler ve katliamlar yaşandı.

Vahşice katledilenlerin arasında Kıbrıs Türk Alayı doktorlarından hemşehrimiz Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ile üç çocuğu da bulunmaktaydı.

Aralık ayının son günlerinde, “Kanlı Noel” diye tarihe geçen hadiseyle başlayan Türk-Rum çatışmaları Türkiye’de kamuoyunu da harekete geçirmiş halk nezdinde Kıbrıs sorunu önemli bir sorun haline gelmiş büyük çapta gösteriler yapılmış ve bu da hükumetleri etkilemiştir.

Birleşmiş Milletlerin Rumlar lehinde tutum ve tavırları, ABD’nin; “siz benim verdiğim silahlarla Kıbrıs’a müdahale edip savaşamazsınız” diyerek tehditkâr davranışı, savaşçı ruha sahip ve haksızlığa tahammül edemeyen her Türk vatandaşını kızdırdı.

Ellerinden bir şey gelmeyen, ama kanı kaynayan o dönemlerde 30-40 yaş arasında olan Kore savaşı gazileri Amerika’nın tavrını protesto etmek amacıyla hak ederek aldıkları Kore Savaşı madalyalarını Birleşmiş Milletler'e tek tek iade ettiler.

Bunlardan biri de 1928 Palu doğumlu Çavuş Ahmet Sayıcı’ydı. Ahmet Sayıcı, Kore savaşında çeşitli cephelerde Çavuş olarak savaşmış ve göstermiş olduğu kahramanlıklar sonucunda Birleşmiş Milletler tarafında kendisine “Kahramanlık Madalyası ve Üstün Birlik Madalyası” verilmişti.

Kıbrıs’taki Katliamlara seyirci kalmayarak o da tepkisini göstermiş ve madalyalarını iade etmişti.

Ahmet Sayıcı’nın madalyalarını iade ettiği dilekçesini bir arşiv belgesi olarak siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.   

 

Palu Kaymakamlığı Kanalıyla Birleşmiş Milletler Sekreteri

MANHATTAN

Kore’de Birleşmiş Milletler sarında Vekas, Helko, Komkale, yıldız ve Ada harbinde göstermiş olduğumuz kahramanlık dolayısıyla Teşkilat tarafından şahsıma verilen Kahramanlık Madalyası ve Üstün Birlik Madalyası’nı bir Türk olarak daha fazla üzerimde taşımaya sabr ve tahammülüm kalmadı.

Zira Kıbrıs’taki hukuk dışı ve vahşiyane hareketler uzun zamandan beri devam etmektedir. Can, mal, namus emniyeti insan hakları alabildiğine çiğnendiği bir zamanda Ada’ya çıkan Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin bu duruma seyirci kalması Türk milletinin bir ferdi olarak beni bu satırları yazmaya ve yukarıda tebarüz ettirdiğim Madalyayı Teşkilat’a iade etmeyi mecbur bırakmıştır. Milletler hukukuna saygısı ve vefası olan büyük milletimin her davasında haklı çıkacağımızdan asla şüphemiz yoktur.

Hükümetimiz her milli davamızda olduğu gibi bahsi geçen bu davamızda da tarihimize yakışır şekilde sonuçlandıracağına muhakkak nazarıyla bakıyoruz. Birleşmiş Milletler safında vazife almış bir Türk çavuşu olarak madalyayı Teşkilat’a sunmak üzere ilçemiz Kaymakamı Sayın Ali Oğuz’a takdim ederken madalyası, tarihi olan bir Türk gibi Teşkilat’ın Kıbrıs’taki tutumunu şiddetle protesto eder, dünya barışına hizmeti bulunan Teşkilat’ı adil ve insan haklarına taviz vermek gayesini hedef bilmesini temenni ederim. Saygılarımı sunarım. 5/5/1964

ADRES:

Çavuş Ahmet Sayıcı

Maliye Odacısı

Palu

(İmza)

NOT:

Kaymakamlık 48 sayılı ve 6/5/1964 tarihinde postaya verildi. Utan’ta ve yazı ile madalyaya ait bir suret ilişikte Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığı’na gönderilmiştir.

27.07.2020

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi