HARPUT HAVZASI MANEVÎ KÜLTÜREL MİRASIMIZ (2)

Malazgirt zaferi sonrasında Türklerin iskânına açılan Harput, 12. yüzyıl ortalarında Artukoğulları tarafından inşa olunan Ulu Câmi etrafında medreseleri, hankâhları ve diğer hayatî müştemilatıyla genişleyerek kısa sürede ihtişamlı bir İslâm şehri hüviyetine kavuştuğunu geçen haftaki yazımızda izah etmeye çalışmıştık.

Yavuz Selim zamanında Osmanlı hâkimiyetine geçmesiyle Harput, sürekli kabaran demografisine paralel giden hızlı bir sosyo-ekonomik ve kültürel gelişme sürecine girdi. Batıdan Ortadoğu’ya giden ticaret yollarının kavşağında bulunan şehir, gelişip canlandı ve bölgenin önemli bir merkezi haline geldi.

Bunun neticesinde civar beldelerden Harput’a yoğun bir göç oldu. Göçü arttıran etkenlerden bir diğeri de bu kentin giderek ilmî ve dinî eğitimin önemli bir merkezi durumuna gelmiş olmasıydı.

Osmanlılar döneminde ilim, kültür ve sanat yönünde öne çıkan kentler ya payitaht statüsü elde edenlerdi; Bursa, Edirne ve İstanbul gibi… Ya da 19. yüzyılın başlarına kadar şehzadelerin bir nevi staj gördüğü şehirlerdi; Trabzon, Amasya, Manisa gibi…

Bu iki statünün haricinde olmasına rağmen Harput’un ilim,  kültür ve irfan cihetiyle elde ettiği başarı dikkate şayan bir durumdur.

Osmanlı döneminde memleketin ilim, irfan ve kültürüne hizmet eden o günün ilim merkezleri olan medreseler de vakıflara bağlı olarak Harput ve Havzası’nda devam ediyordu. İstanbul’da açılan medreselerin küçük modelleri de Harput’ta açılıyordu.

Özellikle Osmanlılar döneminde Harput’ta yapılan medreselerden birçoğu, Anadolu’nun başka şehirlerinde emsaline nadiren tesadüf edilir derecede büyük, geniş ve muntazamdılar.

Ağa Camiî bitişiğindeki Cevheriye, İbrahim Paşa, Hacı İshak Paşa, Hacı Kamil Paşa, Meydan, Ömeriye (Hacı Ömer Ağa), Hatuniye (Sara Hatun), Süleyman Paşa, Şifahiye (Hacı İshak Ağa), Tevfikiye, Zahiriye (Çukur), Palu, Hacı Muhammed Efendi, Karaçorlu Osman Ağa, Çötelizâde İsmail Ağa, Keşşefzâde, Hacı Ahmed Ağa, Fatma Hanım, Safaiye, Mehmed Ağa, Hacı Ömer Ağa, Hacı İsmail Ağa, Yusuf Ziya Paşa, İshak Ağa, Çeteci Mustafa Ağa, Ahmed Bekir Yahya, Keşşefzâde Esseyyid El-Hac Ali Ağa, Darkapı, Mevlana Ahmed medreseleridir.

Bu medreselerin içinde en meşhurları Kurşunlu Camii Medresesi idi. Camiyle beraber büyük bir site halinde dört tarafı medrese ve mekteplerle çevrili olup, İsmailiye, Ziyaiye, Kurşunî, Muhammed Ağa ve Çolakzâde medreselerinden oluşan ayrı ayrı beş medreseyi içinde toplamaktaydı.

19. yüzyılda ise Harput;  -tarihte eşine ender rastlanır biçimde- en parlak dönemini idrak eden bir şehir konumundaydı. Bu yüzyılda belki de bölgenin en donanımlı medresesi Harput’ta eğitime açılmıştı. Aslen Harput’a bağlı Arapkir ilçesinden olan Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa, 1868 yılında -bir cemile eseri olarak- Harput’ta kendi adıyla anılan Kâmil Paşa Medresesi’ni kurup faaliyete geçirdi.

Paşa’nın akrabasından İbnü'l-Emin Mahmûd Kemâl İnal, Son Sadrazamlar isimli eserinde babası Emin Paşa'yla birlikte geldiği Harput’ta, Kâmil Paşa medrese ve kütüphanesinden şöyle bahsediyor: “Mükemmel bir medrese ve muntazam bir kütüphane vücuda getirildi ve idaresi temin edildi. Türklüğün medar-ı iftiharı olan ve büyük âlimlerden Harputlu Hoca Abdülhamid Hamdi Efendi müderris ve mütevelli tayin kılındı.

Ma’muratü’l-Aziz’de ise; İzzetpaşa, Saray Camiî ve Medreseleri; Perçenç köyünde Tahiriye ve Mustafa Efendi; Mollaköyün’de Ahmed Peykeri medreseleri bulunmakta idi.  

Osmanlı dönemine ait en eski cami ve medrese 1500’lü yıllarda yapılan Palu’daki Cemşid Bey Camii ve Medresesi’dir. Ayrıca Palu’da Osmanlı dönemine ait hicri 1164 (1750/1751) tarihinde Hacı İskender tarafından yapılan Camiî Kebir Camiî (Ulu Camiî) ve Medresesi, 1874 yılında yapılan Dükkanönü Camiî ve Medresesi ile Eblaşiye Camiî ve Medresesidir.

Maden’de 1872 yılında Sultan Hamit tarafından yaptırılmış olan Cami Kebir; Keban’da Yusuf Ziya Paşa’nın 1209-1212 (1794-1798) yılları arasında yaptırdığı Yusuf Ziya Paşa Camî ve Ziyaiye Medresesi, Söğütlü, Şeyh Yahya Medreseleri; Ağın’da Hacı Ali Paşa Medreseleri bunlardandır.

Harput’ta ve diğer ilçelerinde bulunan çeşitli medreseler ile birlikte İstanbul, Kayseri, Diyarbakır, Antep gibi illerin medreselerde de Harputlu, Palulu ve havzaya ait büyük âlimler, müellifler yetişmiştir. Bu âlim ve müellifler, Harput dışında tüm İslam âleminde tanınmışlardır. Bu âlim ve müelliflerimizden bir kısmı Huzur hocalıklarında bulunmuş ve birçok âlimin yetişmesine de vesile olmuşlardır. 

Harputlu âlimlerin bir kısmı İstanbul’a giderek ilmi hüviyetleriyle şöhret buldular. Din âlimi Abdullatif Harputî (1842-1916) ile Sultan Abdülaziz’in huzur dersi hocalarından İshak Efendi (1803-1891) bu âlimlerdendir. İmam Busûrî’nin meşhur Kaside-i Bürde’sini şerheden Ömer Naimî Efendi (1802-1882) Harputlu diğer bir âlimdir. Ömer Naimî Efendi’nin şerhi diğer İslâm ülkelerinde de bilinir olmuştur. Bu değerli âlimin oğlu Abdülhamid Hamdi Efendi de şöhreti İstanbul’a kadar yayılan büyük bir âlimdi.

Bunlarla birlikte Abdullatif Lütfi Harputî, Beyzade Ali Rıza Efendi, Ebubekir Nusret Harputî, Hâmid b. Abulfettâh Paluvî, Hüseyin Fehmi Paluvî, İbrahim Lebib Harputî, Hoca İshak Harputî, Müftü Mehmed Kemaleddin Efendi, Seyyid Yusuf Şükrü Harputî gibi âlimlerimizin yazdıkları eserler, tüm İslam âleminde kabul görmüş ve birçok medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Özellikle bunlardan Hâmid b. Abulfettâh Paluvî 12. asırda yetişmiş Osmanlı kıraat âlimlerindendir. Kıraat ilmi üzerine yazdığı “Zübdetü’l-‘İrfan fi Vücûhi’l-Kur’an” adlı eseri (h.1173/1759), sahasında kaynak eser olup, yazıldığı tarihten itibaren Aşere (on kıraat) ile ilgili ders kitabı olarak yıllarca okutulmuştur. Halen Diyanet Teşkilatı’nın ihtisas kurslarında ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Meşrutiyeti müteakip İttihat Terakki hükümetince, İstanbul’da tesis edilen Darü’l-Hilafetü’l-Aliye Medreseleri teşkilatının küçük ölçekte bir modeli de l Şubat 1915 (1331 R.) tarihinde Harput’ta, Kurşunlu Cami sitesi dâhilinde açılmıştı.

Ayrıca Harput’ta; 1000 cilt kitapla Kâmil Paşa Medresesi Kütüphanesi, 1000 cilt kitapla Kurşunlu Medresesi Kütüphanesi, 300 cilt kitapla İbrahim Paşa Medresesi Kütüphanesi olmak üzere üç büyük kütüphane olup bu kütüphanedeki kitapların birçoğu el yazısıyla yazılmış nefis ilmî eserlerdi.

Bunlardan başka bazı ilim adamlarının evlerinde bulunan hususi kütüphanelerde ise pek çok nefis ve nadir kitaplar bulunmakta idi.

Rahmetli İshak Sunguroğlu bu eserlerin akıbeti hakkında şu bilgileri vermektedir:

Muhterem arkadaşım Ömer Naimi Efendigiller, bu kütüphanelerden ancak kendi medreseleri bulunan Kâmil Paşa medresesi kütüphanesindeki binden fazla kitabın Elâzığ'a nakline ve evinde tesis ettiği kütüphanede muhafazasına muvaffak olmuştu.

Diğer kütüphanelerde olan kitaplardan mühim kısmı şunun bunun elinde kalmış, kıymetlileri çalınmış bir kısmı ise Harput ve sonra da Elâzığ halk evleri kütüphanelerine nakledilmişti. Elâzığ Halk Evi’nde binden fazla eski ve üç bine yakın yeni yazı kitabın mevcut olduğunu da gördüm.

Harput’ta geride kalan kitaplar ise bizim gençliğimizde, yeni yapılan İzzetpaşa Camii altında şimdiki kuyumcuların bulunduğu yerde büyük bir dükkâna nakledildi. Birçok nadide ve kıymetli yazma eserlerin içinde bulunduğu bu kitapların büyük bir çoğunluğu da talan edildi.

19. yüzyılda Harput;  -tarihte eşine ender rastlanır biçimde- en parlak dönemini idrak eden bir şehir olmasına rağmen, maalesef kısa sürede tükenme sürecine girip yok oldu.

Osmanlı Devleti’nin devlet düzeninin ve otoritesinin bozulduğu, inanç boşluklarının yaşandığı, milletin büyük bir umutsuzluğa sürüklendiği son dönemlerde bile Harput Havza’sında büyük İslam âlimleri ve mutasavvıflarının yetiştiğini görmekteyiz.

Medreselerde yetişen Harput âlimleri arasında müspet ilimlerle manevi ilimleri nefislerinde birleştirmiş Şeyh Alaaddin, Şeyh Ahmed Peykeri, Büyük Hacı Ali Efendi, Dağıstanlı Mehmet Efendi, Beyzade Hacı Ali Rıza Efendi, Kövenkli Şeyh Ömer Hüdai Baba, Şeyh Aliyyü’s-Sebti Efendi, Şeyh Mahmud Samini Efendi, Osman Bedreddin Erzurumi (İmam Efendi), Miyadinli Şeyh Mehmed Efendi, Seyda Mustafa Sisi Efendi gibi mutasavvıflar en maruf olanlardır.

Cumhuriyet döneminde ise medreselerin yanı sıra tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ortaya çıkan manevî boşluk, yine bu dönemde hayatta olan âlim ve mutasavvıflarca giderilmeye çalışılmıştır. Bu zevatının tanınmış olanlarından bazıları şunlardır:

Hacı Tevfik Efendi, Gözerekli Molla Mehmed Efendi, İbrahim Hulusi Yahyagil, Palulu Mehmed Baba, Muhammed Hadi Efendi, Muharrem Hilmi Efendi, Mazhar Efendi, Tayyar Baba, Haydar Baba, Ömer Avni Efendi, Reşid Efendi, Şeyh Selahaddin Efendi gibi… zevatlar.

Günümüze gelecek olursak bu gün Harput’ta; 1982 yılından beri hizmet veren Harput Eğitim Merkezi, hafız yetiştiren Kur’an Kursu ve yeni açılan İmam Hatip Lisesi olmak üzere üç dinî eğitim veren müessese bulunmaktadır.

Geçen haftaki yazımıza başlarken; Harput’ta inşa edilen Eğitim Merkezi’nin Türkiye’nin en büyük eğitim merkezlerinden biri olmaya aday olduğunu yazmıştık.

Harput’un doku ve mimarisine uygun olarak yapılan bu Harput Külliyesi, Harput’un geçmişte ilmî ve dinî eğitimin önemli bir merkezi olduğu göz önüne alınarak bu müessese,  bir Dini Yüksek İhtisas Merkezi olması gerekmektedir.

Bu Dini Yüksek İhtisas Merkezi içinde;

a) Müftü vaiz ihtisas merkezi,

b) Kıraat ihtisas merkezi,

c) İlahiyat doktora tezlerinin yapıldığı “İslami Araştırma Merkezi”,

c) Yeni bir kütüphane bulunmalıdır.

Bu İhtisas Merkezi ve müştemilatına daha önce isimlerini saydığımız eser sahibi büyük âlimlerimizin isimleri verilmelidir.

Mesela; Harput Abdülhamid Hamdi Efendi Dini Yüksek İhtisas Merkezi

Bölümler ve diğer müştemilatı için de;

a) Müftü Vaiz İhtisas Merkezi’ne Ömer Naimî Efendi, Müftü Mehmed Kemaleddin Efendi,

b) Kıraat İhtisas Merkezi’ne Hâmid b. Abulfettâh Paluvî,

c) İlahiyat doktora tezlerinin yapıldığı İslami Araştırma Merkezi’ne Abdullatif Harputî, Ebubekir Nusret Harputî, Hoca İshak Harputî,

d) Kurulacak olan bu kütüphaneye Kâmil Paşa, Yusuf Ziya Paşa, İbrahim Paşa gibi şahısların isimleri verilerek geçmişteki Harput’un anısı günümüze taşınmış olur.

22.06.2020

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi