HARPUT HAVZASI MANEVÎ KÜLTÜREL MİRASIMIZ (1)

Geçen Pazar günü Hayrettin Ayaz Hocamla birlikte Harput’taydık. Tabiri caizse Harput’un etrafını dört döndük, görüntüler almaya çalıştık. 

1982 yılından beri hizmet veren Harput Diyanet Eğitim Merkezi Hizmet Binası ve lojmanları yıkılarak yerine yapılan inşaatı gezme ve projelerini inceleme fırsatı bulduk.

Harput’un tarihi ve kültürel dokusuna uygun Selçuklu ve Osmanlı motif ve mimarisiyle bir külliye halinde yapılacak olan Harput Diyanet Eğitim Merkezi, Türkiye’nin en büyük eğitim merkezlerinden biri olmaya aday…

Harput ve havzası, yaklaşık 2500 -3000 yıl çeşitli kültür ve medeniyetlerin uğrak yeri olduktan sonra 1400 yıldan beri de İslam kültür ve medeniyetini bağrında taşımaktadır. 

Harput ve Havzası, Hazreti Ömer döneminde Harput ve bölgesinin fethedilmesiyle bu bölge İslam kültür ve medeniyeti ile tanışmış oldu.

Hz. Ömer’le birlikte, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinden sonra Harput ve havzası; Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Büveyhoğulları, Mervaniler…

Selçuklu akınlarından sonra Selçuklular,  Çubukoğulları, Artuklular, Akkoyunlular, Harezmliler, Eyyubiler, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Safaviler hâkimiyetinde kalmış, Yavuz Sultan Selim döneminde ise Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

Her medeniyet, her kültür; Harput ve havzasında maddi ve manevi izler bırakmıştır.

Hz. Ömer döneminin bölgemizde bıraktığı en önemli kültür mirası, Harput Havzası’ndan Palu bölgesinin fethi sırasında Sultandağı veya Sultan Kubeys Dağı’nda şehit olan Sahabe Kibes’in türbesidir. Bugün Sultan Kubeys diye anılan bu sahabe ile birlikte aynı dağın eteğinde onlarca sahabenin medfun bulunduğu tahmin edilmektedir. 

Manevî kültür mirasımızdan ilki; ilimizin doğu uç sınırında Resulullah (s.a.v.)’in arkadaşlarından biri olan şehit Sahabe Kibes/Sultan Kubeys (ö.639-640) medfundur. 

Emeviler döneminde Harput Havzası’nın fethi sırasında batıdan bu bölgeye yapılan akınlar neticesinde ilimizin batı kısmında yani Baskil bölgesinde Abdulvehhab Gazi Dağı’nda şehit olan Tabiin’den Abdulvehhab Gazi’nin türbesidir. Burada Battal Gazi’nin silah arkadaşı olup İslam kuvvetleriyle Anadolu seferlerine katılmış ünlü bir ordu komutanı olan Abdulvehhab Gazi’nin medfun olduğu rivayet edilmektedir. 

Manevî kültür mirasımızdan ikincisi; ilimizin batı uç sınırında Resulullah (s.a.v.)’in övgüsüne mazhar olmuş tabiinlerden şehit Tabiin Abdulvehhab Gazi (ö. 731-732) medfundur. 

Yine Emeviler döneminde Harput Havzası’nın fethi sırasında güneyden bu bölgeye yapılan akınlar neticesinde ilimizin güney kısmında yani Maden bölgesinde Kartaldere Köyü yakınında şehit düşen Evlad-ı Resûl’den Zeynel Abidin’in torunu, Muhammed Bakır’ın oğlu Muhammed el-Kattal’ın türbesi bulunmaktadır.

Manevî kültür mirasımızdan üçüncüsü ise; ilimizin kuzeyinde Resulullah (s.a.v.)’in torunlarından şehit Evlad-ı Resûl Seyyid Muhammed el-Kattal (ö. 700’lü yılların ortası) medfundur.

Evet, Harput Havzası’nın doğu, batı ve kuzeyinde bulunan Sahabe, Tabiin ve Evlad-ı Resul’den oluşan Harput Havzası kültürünün üç mihenk taşları…

Bizans, Sasani ve Müslümanlar arasında her ne kadar Harput ve havzası zaman zaman el değiştirmiş olsa da insanlarının Müslüman Araplara olan teveccühleri, bu kentlerde İslam nüfuzunu tesis etmeye yetmişti. Nitekim Araplara ait coğrafya eserlerinde Doğu Anadolu, bu devirden itibaren İslam Medeniyeti sınırları içerisinde gösterilmiştir. İslam Medeniyeti nüfuzu ile bütün hudut kentlerinde askeri ve dini müesseseler kuruluyor, İslam dünyasında ilim ve din adamları, gaziler, buralara yerleşiyor ve İslam kültürünü yayıyorlardı. Bu kentlerde, aynı zamanda ticaret hayatı da yükseliyordu. Bu asırda, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgeleri, İslamiyet ile müstesna devirlerinden birini yaşıyordu.

10. asra gelindiğinde, Araplarla Bizanslılar arasında bölgenin ticari konumunun etkisiyle çekişmeler görülür. Din uğrunda savaşan gazi ve tacirlerin bulunduğu hudut şehirlerinde ilim, kültür ve ticaret hayatı da yükseliyordu. 

Çok geçmeden Bizanslılar, Abbasiler’e karşı giriştikleri taarruzlarla uluslararası ticaret yolları üzerinde bulunan Erzurum, Malatya ve Tarsus gibi İslam hudut kentlerini işgal ederek, Fırat’ın diğer sahilindeki Palu (Şimşat/Arsamosata)’yu ise tamamen yakıp yıktılar ve bölgedeki Müslümanları kılıçtan geçirdiler. Böylece, Doğu Anadolu kentlerinin bir altın devri daha son bulmuş oldu.

1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Alp Arslan ve onu takip eden oğlu Melikşah, Doğu Anadolu’yu bölgenin Müslüman beylerine ikta olarak dağıttılar. 1083 yılından itibaren Emir Çubuk önce Palu’da daha sonra da Harput’ta Çubukoğulları Beyliğini kurmasıyla Harput Havzası’nda İslam medeniyet ve kültürü yeni bir ivme kazanmış oldu.

Selçuklular zamanında Anadolu şehirlerinin Ortaçağ geleneğine uygun olarak birer unvana sahip olduğu görülmektedir. Kaynaklarda sıkça rastlanan ve genellikle “dâr” kelimesiyle başlayan bu unvanlardan “Kurtuluş Kapısı, Zafer Kapısı, Selamet Kapısı” anlamlarına gelen “Dârü’l-Fevz” Harput için kullanılmış ve daha sonra da kullanılmaya devam etmiştir.

Selçuklulardan sonra 1118 yılından itibaren Artukoğulları dönemi başladı. Belek bin Behram bin Artuk (Belek Gazi) önce emirliğini Palu’da kurmuş ve daha sonrada Harput’a taşımıştır.

Palu’daki beylik döneminde Alacalı ve Kındik Mescid’i bu dönemin en eski mescidlerindendir.  

Harput’ta ilk medrese eğitimi Artukoğullar döneminde başlamıştır. Artukoğulları Hükümdarı Fahrettin Karaaslan tarafından 1156 tarihinde yaptırılan Ulu Camii içerisinde ki medrese Harput’taki ilk ve en eski medresedir.

Harput’un en eski ikinci medresesi ise Artukluların son hükümdarı olan Nureddin Ebü’l-Fadl Artukşah’ın babası, Hızır Bey tarafından (1203-1204) tarihinde yapılan Alacalı Camii ve Medresesi’dir.

Üçüncü medrese ise; yine Artuklu dönemine ait Esediye diğer adıyla Arslaniye Camii ve Medresesi’dir. Bu medreselerde Darü’l-Hadis ve Darü’l-Hattat müesseselerinin de kurulduğunu görmekteyiz.

Özellikle bu dönemde İslam medeniyet ve kültürü Harput’ta zirveye çıkmış, Harput, kendisinin yetiştirdiği büyük âlimlerin yanı sıra âlimlerin uğradığı ve mekân tuttuğu yer haline gelmiştir. 

Bunlardan ilki Palulu Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. el-Mutahhar el-Adevî eş-Şimşâtî’dir. 925 yılında Muhaddis ibnü’l-Bağandî’den hadis rivayet eden ve kısaca “Şimşâtî” olarak tanınan, Arap dili ve edebiyatı alanında üstad olarak kabul edilen büyük âlim ve şair Şimşâti’nin “Kitabü’l-Envar fi Mehasinü’l-Eş’ar” adlı eseriyle birlikte yazmış olduğu 40 civarındaki eserleriyle bölgenin ilk âlimi ve müellifi olma özelliğini taşımaktadır. 

Yine bunlardan birisi Harputlu Ahmed en-Nakkaş İlyas b. Harputî’dir ki; 1195 ile 1210 yılları arasında yazdığı “Tuhfet-ül-Vesâyâ” adlı fütüvvetnâmesi, fütüvvetle ilgili yazılmış ilk kitaplardan olduğu gibi Harput’ta yazılan ilk eser olma özelliğini de taşımaktadır.

Yine bu dönemde Harput’ta bir süre yaşayan simalardan biri de Sühreverdiyye tarikatının kurucusu büyük âlim Şihabeddin Sühreverdî el-Maktûl’dür. İmâduddîn Karaarslan, Artuklu hükümdarı ve Diyarbakır meliklerinin efendisi olarak Harput’tayken Sühreverdî’ye talebe olmuş, O da “el-Elvâhu’l- İmâdiyye” adlı eserini bu sırada Emir için kaleme almıştır. 

Karakoçan bölgesinde 1160-1230 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Pir Cemal Abdal Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Yesevî şeyhlerinden birisi olup kültürel mirasımıza katkı sunan zevattandır.

Harput’ta 1313 (H. 5 Cemaziyelahir 713) tarihinde şehit düşen ve peygamber neslinden olan Fatih Ahmed Baba bu dönemin en belirgin simalarından olup manevî kültürel mirasımıza katkı sunanlardan biridir.

Hacı Ali Rıza Efendi’nin keşfine göre: “Perevat veya Parbat şehrinde Şeyhü’l-Kâinat ünvaniyle anılan Aliyü’r-Remeytanî’nin talebelerindendir. Kendisi Belh’de doğmuş, ismi Ahmed, tarikatı Tarikat-i Hacegândır. Muhammed Hellacü’l-Belhî vasıtasıyla Hazret-i Azizan Hoca Aliyü’r-Remeytani’den intisap etmiştir. (…) Kendisi sadat-ı kiramdan (Peygamber neslinden) dır.  

Selçuklulardan sonra Akkoyunlar devrinde de din eğitimi devam etmiş, ismiyle günümüze kadar bize miras olarak gelmiş Alacalı Mescid (Arap Baba Mescidi) ve Sara Hatun Camii de bu manevi kültürel miraslarımızda biridir. 

Haftaya devam inşallah…

15.06.2020

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi