MERHABÂ EY ÂLÎ SULTÂN MERHABÂ
11-18-25 Mart 2019 tarihli gazetemizde üç bölüm halinde KANDİL GECELERİ başlıklı yazım yayımlanmıştı.
Bu yazıda tüm kandil gecelerini incelemiş ve sonuç olarak şunları belirtmiştik:
1. Kandillerin kutlanması Peygamberimiz döneminden sonra ortaya çıkmış olup, büyük ölçüde geleneğe dayanmaktadır.
2. Kadir gecesinin kutsallığı Kur’an’da belirtilmiş olup, diğer gecelerin kutsallığı konusunda Kur’an’da bir bilgi yer almamaktadır. Hadislerde ise, sadece Berat gecesi ile ilgili rivayetler yer almaktadır.
3. Mevlid ve Mirac geceleri Peygamberimiz ile ilgili iki güzel olayın (doğumunun ve mazhar olduğu mucizenin) gerçekleştiği gecenin yâd edilmesidir.
4. Regaib, üç aylara giriş sevincini, Berat ise Ramazan’a manevi hazırlığı sembolize etmektedir.
5. Bu gecelere ait özel bir namaz ve özel bir ibadet bulunmamaktadır.
08 Kasım 2019 tarihinde Mevlid kandilini idrâk ettik ve akabinde de bir hafta boyunca “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak çeşitli etkinliklerle kutlanacak.
Mevlid kelimesi, “doğum, doğum yeri ve doğum vakti” gibi anlamlara gelir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumunu anlatmak için kullanılan “Mevlîd-i Nebî” Türkçemiz’de kısaca Mevlid Kandili olarak anılır.
Hz. Peygamber’in sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmadığı gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemiyle Emevî ve Abbâsî devirlerinde de mevlidle ilgili bir uygulamaya rastlanmamaktadır.
Hz. Peygamber ve ashabından çok sonra Mevlid kandili, ilk kez hicretten yaklaşık 350 yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimîler döneminde kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Çok geçmeden Eyyûbîler tarafından benimsenerek çeşitli törenler ve şenlikler yapılmış, âlim, şair, din ve devlet işlerinde yararlık gösterenlere hil’atler giydirilmiş ve hediyeler verilmiştir.
Bu kutlamalar, Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren “kandil” adını almış ve bu geceler Müslümanlar tarafından mirâciye, regâibiye, mevlüt gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Daha sonra mevlid törenleri İslâm dünyasında yaygınlık kazanarak günümüze kadar devam etmiştir.
Kandil gecelerini kutlayan her toplum, kendi kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler geleneksel hale gelmiş, giderek yaygınlaşmaya başlanmış ve toplumsal geleneğimizde yer alan önemli bir dinî-kültürel öğe olmuştur.
Bugün olduğu gibi asırlardır Müslümanlar Rebiu’l-Evvel ayında “âlemlere rahmet olarak gönderilen” Allah Resulü (s.a.v.)’nün mevlidini ihya etmektedirler. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim, naat-şiir okur, oruç tutar, salavatlar getirir; mali durumu yerinde olanlar, eşraf ve fukara ayırımı gözetmeden ziyafet vererek, hediye dağıtarak bu gün ve geceyi ihya ederek Peygamberimizin dünyaya teşriflerine duydukları sevinçlerini ifade etmeye çalışırlar.
Diğer taraftan da bu ameliyeleri “bid’at, şirk, dalalet, küfür” gibi olumsuz anlam taşıyan kavramları kullanarak “gayr-i meşru” ilan edenler de bulunmaktadır. En hafifiyle “bid’at” olduğunu ve dolayısıyla da uzak durulması gereken bir dalalet olarak gördüklerini ifade etmektedirler.
Mevlid Kandili veya Kutlu Doğum/Mevlid-i Nebi Haftası arifesinde veyahut da Rebiu’l-Evvel ayının başlangıcında mevlidin zararları ve mevlidin ne derece kötü bir bid’at olduğun anlatılmaya, yazılıp çizilmeye başlanır.
Kutlayanlar ve karşı olanların ortaya koydukları bilgi kirliliği saf Müslümanların zihinlerde soru işaretleri oluşturmuştur.
Peki, Peygamberimizin doğduğu gün olan Mevlid kutlanır mı? Kutlanacaksa nasıl kutlanır?
İfrad ve tefridden uzak olarak her Müslümanın gönül dünyası O’nun dünyaya teşrifiyle mesrur ve mes’ud olur. O’nun hayatını anlatan eserleri okumak ve O’nu anma çerçevesinde yapılan törenler ile neş’e ve sevinç duyar.
Geleneksel olarak yazılan ve okunan mevlidler; Allah Resulü (s.a.v.)’nün dünyayı teşrifi, çocukluğu, risaleti, mucizeleri, ahlakı, vasıfları yanında O’na uymak, tabi olmak için gerekli olan meseleleri ihtiva eder.
Nitekim Abdullah b. Ravaha, Ka’b. Züheyr, Hassan b. Sabit gibi şair sahabiler de O’nun bu yönlerini anlatır, O’na tazimde bulunurlardı. Okunan bu şiirler, dinleyiciler üzerinde büyük bir etki uyandırır, sahabenin Allah Resulü’ne bağlılığı güç kazanırdı.
Bu mevlidleri yazanlar ve mevlid kandilini kutlayanlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e duydukları sevgi ve O’nu yüceltmek gayesiyle ihdas etmişlerdir.
Çünkü insan, bir şeyi tanıyabildiği ölçüde tasavvur eder. Bazı insanlar, Allah Resulü (s.a.v)’nü de mevlid kutlamaları ile daha yakından tanıma imkânı bulacaklardır.
Mevlid ve ona benzeyen anma ve kutlamalar dinin özüne dâhil birer unsur olarak algılanmadığı müddetçe bid’at kapsamına girmezler.
Çünkü bu tür kutlama ve anmalar, Müslümanların belli münasebetler çerçevesinde idrak ettikleri “Hicri Yılbaşı, İsra-Miraç, Mekke’nin Fethi, Bedir Gazvesi, İstanbul’un Fethi” kutlamaları gibi gelenektir, adettir. Adet dinin esasına dâhil olmadığından terki durumunda bir şey gerekmez.
Mevlid kutlamaları da halkın benimsediği bir gelenektir.
Suyutî; “mevlid kutlamalarının esasını teşkil eden, toplanıp Kur’an-ı Kerim okumak, Allah Resulü (s.a.v.)’nün dünyaya gelmesi ve doğumu ile yeryüzünde meydana gelen harikuladeliklerle ilgili rivayetleri nakletmek ve sonrasında hazırlanan sofralarda ikram edilen yemekleri yiyip dağılmak, program sahibinin sevap kazanmasını sağlayan hayırlı ameliyeler cümlesindendir” demektedir.
Çünkü mevlidin gayesi, Allah Resulü (s.a.v.)’ne ta’zimde bulunmak ve doğumu sebebiyle oluşan mutluluğu açığa vurmaktır.
Kur’an okuma, zikir ve ibadetlerin yanında ticaret, gezi, eğlence, çalgı çalınıp şarkı söylenmesi, kadın ve erkeklerin bir arada eğlenmesi, şiir, zikir ve çalgı seslerinin birbirine karışması, camilerin âdeta alışveriş, sohbet, oyun ve eğlence mekânı haline getirilmesi gibi gayri İslamî hareketler ile Mevlid harama vesile kılınmasın.
Mevlid ve diğer kutlamalar çerçevesinde yapılan gayri İslamî etkinlikleri, israf ve eğlenceleri, dinin yasakladığı hususları gerekçe gösterip geleneksel hale gelen mevlid ve benzeri kutlamaları tümüyle reddetmenin de bir anlamı yoktur.
Süleyman Çelebi, Allah Resulü’nün bu ulvî teşrifi karşısında sevinç ifadelerini mısralarında şöyle dile getirir:
Merhabâ ey âlî sultân merhabâ
Merhabâ ey kân-ı irfân merhabâ.
Merhabâ ey sırr-ı Furkân merhabâ
Merhabâ ey derde dermân merhabâ.
Merhabâ ey Rahmeten li’l-âlemîn
Merhabâ Sen’sin Şefîu’l-müznibîn.
11.11.2019
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi