CEHL-İ MÜREKKEB GAYRI KAABİL-İ ISLAHTIR

Cehl veya cehâlet; ilmin zıddı olup “bilgisizlik, bilmemek” anlamına gelir. Bölgemizde ise “cahal” kelimesi, “genç, deneyimsiz” anlamında da kullanılmaktadır.

Bilgisizlik anlamına gelen cehl veya cehâlet, diploma eksikliği değildir.

Cehâlet; bazen bilmemek, bazen bildiğini anlamamak, bazen bilmediğini bilmemek, bildiğini sanmak, bazen bile bile yanlış yapmaktır.

Geçmiş dönemlerde cehl ve cehâlet konusu incelenmiş, cahiller derecelendirilerek cehl-i basit ve cehl-i mürekkeb diye iki gurup olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya daha sonra cehl-i mu’kab ve daha sonraları da cehl-i munsif, cehl-i anut ilave edilmiştir.

Cahilleri bu sınıflandırmaya göre şöyle sıralayabiliriz:

Cehl-i basit, cehl-i munsif, cehl-i anut, cehl-i mu’kab ve cehl-i mürekkeb.

Cehl-i Basit: Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmaktır. Bu çeşit cahiller sıradan cahil, bilgisiz ve bilgisizliği ayıplanmayan cahilliktir.

Cehl-i Munsif: İnsaflı cahil, bilmediğini bilen cahildir. Cehl-i basit gibi aynı guruptan sayılabilir.

Bu iki sıfatta olanlar merhametli, hakkı kabul eden ve hakka riayet eden sıradan cahiller olup bilmediğinin farkındadır. 

Bilmediğini bilen ve sorulduğunda “bilmiyorum” diyen ve ayıplanmayan bu iki gurup, öğrenmeye açık olup bilmek ve öğrenmek ister. Bunların tedavisi de kolaydır.

Cehl-i Anut: İnatçı cahil. Bilmez bilmediğini de bilmez, hatada ısrar eder.  Hiç bir şey bilmediğini bilmediği halde bildiğinde iddialaşır.

Bu vasıfta olan cahiller üzerinde pek durulmamıştır.

Cehl-i Mu’kab: Cahilin küpü. Yani burada üç boyutlu cahillikten söz edilmektedir. Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmamak ve enteresan bir şekilde sadece kendisinin bildiğini başkasının bilmediğini ifade etmektir. Burada gafillik derecesi cehl-i mürekkeb haline göre bir kat daha fazladır.

Bilmediğini bilmediği için doğruyu hiçbir zaman öğrenemeyecek olan bu tür kişiler, halk arasında “koyu cahil”, “şeddeli cahil” veya “zır cahil” olarak kabul edildikleri için pek muhatap alınmamışlardır. Bunlarla hiç bir şey konuşulmaz ve anlatılmaz.

En tehlikeli cehâlet ise cehl-i mürekkebdir.

Cehl-i Mürekkeb: Birleşik cahil. Bilmez, bilmediğini de bilmez, bilmek istemez. Bilmediği halde, kendini biliyor zannetme veya yanlış malumatını doğru kabul etme halidir. Yani, yanlış bilgisini ilim sanmaktır.

Bilmediği halde kendini bilmiş/âlim zannetme yani katmerli cehâlet. Bir şeyi bilmediği halde sorulduğunda da yanlış cevaplar verir.

Bu tür cahillere halk ağzında; “katmerli, okumuş veya mürekkeb yalamış cahil, eçhel-i cühela” denmektedir.

Cehl-i mürekkeb, eğer kişinin hayatında yaygın hale gelmişse, bu durum, “karanlık içinde yaşama” halini alır.

Bu vasıfta olanları öğretmek-eğitmek ve irşad etmek imkânsızdır. Sohbet dahi edilemez, kaderleriyle baş başa kalırlar.

Eskilerin deyimiyle; “cehl-i mürekkeb gayrı kaabil-i ıslahtır.

Cehl-i mürekkebte bilgiye ihtiyaç hissedilmez. Çünkü her şeyi bildiğini zanneder. Deveyi hendekten atlatırsın, ancak “cehl-i mürekkebe giriftar olmuş” birine bir hakikati anlatamazsın.

Cehâleti bir hastalığa benzetirsek, cehl-i mürekkeb, kendini sağlıklı zannetme halidir.

Cahil olduğu hâlde, cahilliğini bilmeyip, kendini âlim zannetmektir. Hz. İsa (a.s.)’a atfedilen ifadesiyle; “sağırı, dilsizi, tedavi ettim. Ölüyü dirilttim. Fakat cehl-i mürekkebin ilâcını bulamadım.

Onun için bu tür cahiller, bilmezlik veya cehâletle ilgili bütün vasıfları üstlerinde taşırlar. ”Ben zaten biliyorum” diye zihnini başka fikir ve düşüncelere kapatmış ve bu durum kişide “inanç” haline geliyorsa, Kur’an’ın bahsettiği “gözlerine, kulaklarına perde çekilen”, “kalplerine mühür vurulanlar” tam da bu sınıftan olsa gerektir.

Cehl-i mürekkeb denilen en tehlikeli cehâlet, tahsille kazanılıp statü ile keskinleşen cehâlettir.

Mehmet Akif Ersoy’a atfedilen; “bu kadar cehâlet ancak tahsille mümkündür” diye bir söz var. Bunun için, çok okumuşların, mürekkep yalamışların önyargıları aydınlanma ve aydınlatmaya engel olabilir.

Bir atasözümüzde; bu kadar cehâlet ancak tahsil ile mümkündür” denmektedir.

Cehl-i mürekkeb olanlar, ene’leri, yani egoları tabiri caizse tavan yaptığı için, aksini ispat etseniz dahi, bir bahane ile asla kabul etmezler.

İmam Gazali'nin; cahillerle tartışmaya girmeyin, zira ben hiç yenemedim!”, Mevlâna’nın; “Cahil kimsenin yanında, kitap gibi sessiz oldediği cahiller, bu vasıfta olan cahillerdir.

Hz. Osman da; “Cehâlet öyle bir binektir ki, üzerine binen zelil olur, arkadaşlık yapan yolunu kaybeder diye uyarmaktadır.

Milletin başına âlim kesilen bu cahiller;  en başta “edep bilmezler, had bilmezler, kendini bilmezler.” Bu konuda Peygamberimizin ifadesiyle de; “cahiller, cesur olurlar.   

Her yerde “arz-ı endam” ederek haddini aşan bu tür cahiller; ilim, kendin bilmektir” diyen Yunus'un, susmak cahilin perdesidir, âlimin vakarıdır” diyen Şeyh Sadi’nin özdeyişlerinin uzağında, sürekli ahkâm kesen, ama çözüm üretemeyen, aksine kendileri sorun haline gelen cahillerdir. Hz. Ali’nin ifadesiyle; cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır fakat ona itiraf ettirmek güçtür.

Tüm okumuş cahillerin simgesi olarak da, hak ve hakikati görmeyen/görmek istemeyen ve gölgeleyen “Ebu Cehil/Cehlin Babası” da bir “cehl-i mürekkeb” olarak tarihe geçmişti.

Rasulullah (s.a.v.):

“Şüphesiz Allah, ilmi insanlardan söküp almaz! Fakat âlimlerin ruhunu kabzederek ilmi kaldırır. Nihayet hiçbir âlim kalmayınca halk, cahil insanları reis edinirler! Onlara birtakım sorular sorulur da (onlar da bilgisizce cevap vererek) hem kendileri sapıklığa düşerler hem de insanları düşürürler!” buyurmaktadır.

Bu düşünceyi şiirleştiren Divan şairlerimizden de birkaç örnek aktaralım:

“Kesb ile ta o kadar cehl olmaz
Cehlin ol mertebesi sehl olmaz.”
[Sait Paşa]

“Bu kadar cahillik çalışmakla olmaz; cehâletin bu derecesi, yanlışlıkla elde edilemez.”

“Cehlin ol mertebesi sehl olmaz

Kisbsiz ta bu kadar cehl olmaz.” [Şeyh Galib]

“Cehâletin bu kadarı kolay kazanılmaz; (cehalet kazanayım diye) gayret göstermeden bu kadar cehalet elde edilemez.”

“Zülfünle hatın ilm-i vefa bahsin eder hep

Biri kara cahil birisi cehl-i mürekkeb.” [Enverî]

“Saçların ve yanağındaki ayva tüyleri, sözünde durman konusunda sürekli konuşurlar. Oysa bu konuda biri kara cahildir, diğeri de (cahil olduğu kadar) bilgisizliğinin de farkında değildir.”

Mey biter sâki kalır,

Gül solar hâki kalır.

İlim insanın cehlini alsa da,

Hamurunda varsa eşeklik; baki kalır.[Fuzulî]

 

04.11.2019

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi