ÂŞÛRÂ - HZ. HÜSEYİN - KERBELA

Bugün aylardan muharrem günlerden Âşûrâ, yani 10 Muharrem…

Muharrem ayı; Hicrî yılın ilk ayı. Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adı…

Resûl-i Ekrem’in ifadesiyle “Allah’ın ayı”, ramazandan sonraki en faziletli orucun tutulduğu ay…

1 Muharrem Hicrî yılbaşı…

Hz. Ömer’in halifeliği devrinde, Resulullah (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicretinin resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilen hicri ayların ilk ayı Muharrem…

10 Muharrem; yani Âşûrâ günü…

Rivayet ve İsrâiliyata dayanan haberlere göre birçok önemli olayların gerçekleştiği gün… 

Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Biz Mûsâ’ya sizden daha lâyıkız” diyerek bu günde oruç tutulmasını tavsiye ettiği Âşûrâ günü…

10 Muharrem Âşûrâ günü; Hz. Hüseyin ile aile fertlerinin’in (10 Muharrem 61/1 Ekim 680) Kerbelâ’da şehid edildiği gün…

10 Muharrem Âşûrâ günü;

Tarihin kara sayfalarına yazılan günlerinden bir gün…

Ümmetin ve tüm insanlığın en acı günlerinden bir gün…

Cennet Gençlerinin Efendisi’nin şehit eğildiği gün…

Peygamberimizin Reyhanesi Hz. Hüseyin;

Ebû Abdillâh el-Hüseyn b. Alî b. Ebî Tâlib el-Kureşî el-Hâşimî İbni Fatıma binti Resulillah eş-Şehîd [d. 5 Şâban 4 (10 Ocak 626) / ö. 10 Muharrem 61 (1 Ekim 680)]

Hz. Peygamber’in torunu, Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin küçük oğlu…

Ebû Nuaym’ın anlatımıyla; “Ebû Abdillah Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib, Rasûlullah (S.A.V.)’in reyhanesi ve kendisine benzeyen, doğduğunda, Rasûlullah’ın (S.A.V.), kulağına ezan okuduğu, cennet ehli gençlerin efendisi, aba ehlinin beşincisi, kadınların efendisinin oğlu, himaye edeni babası, amcası zü’l-cenaheyn, nübüvvet eli kendisini beslemiş, İslam’ın kucağında yetişmiş ve imanlı göğüs kendisini emzirmiştir

Resulullah (s.a.v.)’in göz bebeği, ciğer paresi…

Peygamberimizin peygamber çiçeği, reyhanesi/çiçek demeti…

Medine’de doğduğunda ağabeyi Hasan gibi adını kulağına bizzat ezan okuyarak koydu dedesi Hz. Muhammed (s.a.v.)…  

İki toruna, hem dedeydi hem babaydı Hz. Peygamber…

Dünya çiçekleri Hasan ile Hüseyin’i çağırır ve onları koklayarak bağrına basardı Resulullah (s.a.v.)…

Onları seven beni sevmiş, onlara buğzeden bana buğzetmiştir, onlar Hasan ve Hüseyin’dir”,

Kim bu ikisini severse beni sevmiştir, kim de onlara buğzederse bana buğzetmiştir” diye buyurmuştu Hz. Peygamber…

Hz. Hüseyin; Hz. Osman’ın evini kuşatan isyancılara karşı babası Hz. Ali tarafından yine ağabeyi ile birlikte halifeyi korumak ve evine su taşımak üzere görevlendirilmişti.

Hz. Hüseyin, Babasının halifeliği sırasında Kûfe’ye giderek onun bütün seferlerine katılmıştı.

Hz. Ali şehid olunca Kûfe halkı ile birlikte halife olarak Hz. Hasan’a biat etmişti.

Ağabeyi Hz. Hasan’ın fitne çıkmasın, kan dökülmesin, Allah yolunda cihad yara almasın diye Muaviye lehine hilafetten çekilme kararını içine sindiremese de ağabeyinin hatırı için sessiz kaldı ve Medine’ye gitti.

Hz. Hasan’ın vefatından (49/669) sonra ise I. Yezîd’in hilâfet makamına gelişine kadar (60/680) kendini ibadete vererek Medine’de zühd ve takvâya dayalı bir hayat sürdürdü.

Muaviye’nin hayatta iken yerine halef tayin ettiği oğlu Yezîd’e kendi adına biat istediği zaman Abdurrahman b. Ebû Bekir’in; “Muâviye’nin yalan söylediğini ve kendilerini aldattığını, saltanatı babadan oğula intikal ettiren Bizans sistemini Müslümanların başına getirmek istediğini”,

Abdullah b. Ömer; “Yezîd’in fâsıklığını”,

Abdullah b. Zübeyr ise; “Allah’a karşı gelene itaatin câiz olmadığını” öne sürerek açıkça itirazda bulundular ve biate yanaşmadılar. Hz. Hüseyin de onlarla aynı fikirdeydi. Muaviye’nin tehdit ve baskıları sonuçsuz kaldı.

Muâviye’nin ölümü üzerine (60/680) hilâfet mevkiine gelen Yezîd, Medine Valisi Velîd b. Utbe b. Ebû Süfyân’dan her ne şekilde olursa olsun Hüseyin ve diğerlerinden biat almasını istedi.

Hz. Hüseyin, Tüm baskı ve ölüm tehditlerine aldırış etmeyerek biat etmedi ve bütün aile fertlerini yanına alıp Mekke’ye gitti.

Kardeşi Hz. Hasan’ın hilafeti bırakmasından beri Hz. Hüseyin ile irtibatı kesmeyen Kûfeliler yine harekete geçmişti. Onu hilâfete getirmek için kendisine davet mektupları yazdılar.

Bunun üzerine Hz. Hüseyin, durumu yerinde incelemesi için amcasının oğlu Müslim b. Akīl’i Kûfe’ye gönderdi. 5 Şevval 60 (9 Temmuz 680) tarihinde şehre ulaşan Müslim, Hz. Hüseyin adına biat almaya başladı. İlk aşamada 12-30.000 kişinin biat ettiği rivayet edilmektedir. Bu rağbet karşısında Hz. Hüseyin’e;  “Gözcü gördüğünü yalanlamaz. Bütün Kûfe halkı seninle beraberdir. Mektubuma bakar bakmaz hemen çık gel” diye mektup yazdı.

Yezid’in biat olayını öğrenmesi üzerine yapılan baskı ve tehditler neticesinde Müslim’in etrefında 30 kişi kalmış, onlar da Müslim’i terkedince saklandığı evde ihbar edilerek öldürülüldü. Bu yüzden Hz. Hüseyin’eKûfelilerin sözlerinden döndüğünü bildiremedi. 

Kûfe halkı bir daha sözünden dönmüştü…

Kûfeliler yine ihanet etmişlerdi…

Babası Hz. Ali’yi katlederek, Muaviye’yi Hz. Hasan’a tercih ederek ihanet ettikleri gibi yine ihanet etmişlerdi Kûfeliler…

Hz. Hüseyin yeni gelişen olaylardan haberi olmadığı için Kûfe’ye hareket etmeye karar verdi. Mekke’de bulunan sahabilerin büyük çoğunluğu ise ona nasihat edip Kûfe halkına ve ihanetlerine karşı kendisini uyardılar:

- “Nereye gidiyorsun, babanı katledip de kardeşine ihanet edenlere mi?” diyerek Mekke’de kalmasını teklif ettiler. Fakat Hz. Hüseyin:

- “Şu ya da şu yerde öldürülmem andolsun ki Mekke’de öldürülmemden bana daha sevimlidir” diyerek 8 Zilhicce 60 (9 Eylül 680) tarihinde umresini tamamladıktan sonra ailesi ve bazı taraftarlarıyla birlikte Kûfe’ye, kaderine doğru hareket etti.

Yer Kerbela, günlerden Âşûrâ, aylardan Muharrem...

1000 kişilik bir kuvvetle etrafı sarıldı Hz. Hüseyin’in. Kafilenin sarp ve müstahkem yerlere sığınmasına engel olunduğu gibi susuz ve savunmasız bir yerde konaklamaya mecbur edildi. Fırat nehri ve tüm suyollarıyla irtibatları kesildi.

Gök kurudu, yer kurudu, kuruyan yer kana doydu…

Hasta oğlu Zeynel Abidin, kızları ve kız kardeşi dışında tüm ailesi/ehl-i beyt (70 küsur) yok edildi…

Peygamberin Reyhanesi’nin kafası kesildi,  Ali ile Fatıma'nın gülü kana boyandı…

Çok yürekler yaktın, ah Kerbela, ah…

İslam’ın bağrında kanayan bir yara oldun ah Kerbela, ah…

Mahşere dek kesilmez gözyaşı pınarlarını akıttın ah Kerbela, ah…

Bugün kulaklarımız bir kez daha Hüseyin ve Zeynep adıyla, Kerbelâ ve Âşûrâ yâdıyla çınlıyor…

Bir kez daha hüzünleniyor kalplerimiz;

Bir kez daha boşanıyor gözlerimizden gözyaşlarımız...

Ah Hüseyin, ah…

Her mazlum bir Hüseynî ve her zalim bir Yezidîdir…

Kerbela ve Âşûrâ hiç tarih olmadı, hep yaşandı ve hep canlı kaldı.

Her Gün Âşûrâ Her Yer Kerbela” oldu…

09.09.2019

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi