ESKİ HARPUT'TA RAMAZAN (1)

Resûl-i Ekrem’in Receb ayı girdiğinde, “Allahım, Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır!” şeklinde dua ederdi.

Receb ve Şaban ayları, Ramazan ayına manen ve bedenen hazırlık aylarıdır. Yani bu iki ayın en önemli özelliği Ramazan sinyali veriyor olmalarıdır. Bu aylardaki Regaib kandili üç aylara giriş sevincini, Berat kandili ise Ramazan’a hazırlık yolunda so aşamaya geldiğimizi sembolize etmektedir.

Ramazanın başlamasıyla birlikte geleneklerimizi ne kadar yaşattığımız sorusu bir kez daha gündeme gelir. Aile büyükleriyle bir araya gelme fırsatı bulduğumuz iftar sofralarında “ah nerede o eski Ramazanlar?” diyerek eski günlere olan özlemimizi dile getiririz. Ramazan ayında kurulan kalabalık sofralar, sonrasında yapılan sohbetler, kılınan namazlar, edilen dualar, sahur bereketi üzerine hemen hemen herkesin geçmişe yönelik bir anısı, hikâyesi vardır. 

Onun için her yaştaki insan eskiye özlem duyar. Eskiye özlem, insan hayatının ilk yılları yani fıtratın bozulmadığı saf ve temiz anlar olduğu için hep aranır, yâd edilir ve özlem duyulur. Bundan dolayı da en çok hasret ve özlem duyulanların başında geçmiş Ramazan gelir. Hemen herkesin bu konu ile alakalı unutamadığı, her Ramazan geldiğinde hatırladığı anıları vardır.

Eskiden Ramazanı seyrederek değil, katılarak yaşardık. Kur’an’ı kendimiz okur, oyunlara kendimiz katılır, konu komşunun şen şakrak muhabbetlerine kendimiz iştirak eder, büyük küçük herkesin mahallede ortak buluşma mekânı olur ve muhabbetler yüz yüze yapılırdı.

Yaklaşık bir asır önce Harput’taki eski Ramazanları, rahmetli İshak Sunguroğlu’nun Harput Yolları’ndaki eserinden ve diğer sözlü/yazılı kaynaklardan derleyerek beş bölüm halinde harmanlamaya çalıştık. 

Harput halkı, Hristiyanlar da dâhil 25-30 bine yakın bir nüfusun yaşlısından tutunuz da çocuklarına kadar bu şehrin halkı arasında her şeyden evvel ve her şeyden üstün bir Allah korkusu vardı. Mukadderata inanmış olan Harputlu, olur olmaz her hadiseye karşı sabırlı, itaatli ve mütevekkildi. Müslim ve Gayrimüslim nüfus bir arada birbirlerinin inancına saygılı huzur ve güven içinde yaşıyorlardı.

Harputlu, kısaca hayat hikâyelerini anlatmaya çalıştığımız kıymetli ve faziletli âlimlerinin ve büyüklerinin irşat ve telkinleriyle yetişmiş, haramdan korkar, yalan söylemez, kimseyi aldatmaz, ihtiras nedir bilmezlerdi. Hulâsa saf ve temiz bir ahlâka sahiptirler.

İşte bu din farizasının en önemli dallarından biri olan Ramazana ve Ramazan orucuna da o nispette bağlıydılar. Ramazan ayı geldiğinde Gayrimüslimler ve oruç tutamayacak durumda olanlar saygılarından açıktan yemez ve içmezlerdi.

Daha sonraki yıllarda bile lokanta işleten esnaf, “Ramazan dolayısıyla kapalıyız” veya  iftardan sahura kadar açığız şeklinde camlarına ilan yapıştırır, şehrin bar veya meyhanesinin kapısına “Ramazan dolayısıyla bir ay kapalıyız” ilanı asılırdı. Ramazana eski zamanın  ayyaşı bile  saygı duyardı.  Açık olan bir kaç lokanta ise ön camlarını gazete veya perde ile içeri görünmeyecek şekilde kapatırdı.

Harput’ta Ramazana manevi maddi olmak üzere iki çeşit hazırlık yapılırdı.

 

Üç Aylar ve Ramazana Manevi Hazırlık

Receb - Şaban - Ramazan / Regaib - Miraç - Berat geceleri…

Bu gecelerin gündüzlerinde birçok kimseler oruçludur. Hemen hemen bütün evlerde Kur’an okunduğu gibi mezarlıklara da gidilip orada da Kur’an-ı Kerim’den sureler okunur ve elde edilen sevap, ölülerin ruhlarına bağışlanır. Bunların ayrı ayrı hususiyetleri, ayrı ayrı karşılanmaları vardı.

Aksakallı, nuranî yüzlü dedeler, babalar... Aksaçlı belleri, bükülmüş nineler... yılın bu üç ayı için oruç tutmaya niyet ederlerdi. Recep ayının başında oruca başlayanlar. Ramazan bayramının arifesine kadar tam doksan gün oruç tutarlardı.

Dile kolay!.. Bunlar oruçlu olduklarını en yakınlarına bile hissettirmeden ve aynı zamanda işleriyle güçleriyle meşgul olarak bu suretle ibadetlerine devam ederlerdi.

Bunun yanında bu ayların çoğunluğunu, özellikle de Şaban ayının ikinci yarısını oruçlu geçirerek Ramazana manen hazırlık yapılırdı.

Ramazan yaklaşınca da 15 gün evvel şehirde Ramazan hazırlıkları başlar, evler, sokaklar ve çarşılar hummalı bir temizlik faaliyetine şahit olurdu. Bütün camiler, halıları silkinmek, süpürülüp temizlendikten sonra kandilleri silinir ve yağları konulurdu. Hangi camilerde, hangi hafızların mukabele okuyacakları teravih namazı kıldıracak imam ve hafızların, vaizlerin adları büyükler ve ilgililer tarafından tespit edilir, listeleri cami girişlerine asılırdı. Camilerden başka evlerinde mukabele okutturacak ve teravih namazı kıldırtacak kimseler de hafızlarını ve imamlarını evvelden seçerler ve bunlarla mutabık kalırlardı.

 

Ramazana Maddi Hazırlık

Ramazan ayının manevî bakımdan karşılanmasının yanında bir de maddeye dayanan bir hazırlık vardı ki, bu da kayda değer. Her aile bütçesine göre yağını, balını, bulgurunu, pirincini ve çorbalıklarını Ramazandan evvel tedarik etmek kaygısındaydı. Bunlar tamamlandıktan sonra da memlekette bulunmayan zeytin, limon, hurma, tahin helvası gibi şeyleri de Antep, Halep gibi uzak illerden getirmeğe veya yerli esnaftan satın almaya mecburdu. Mevsiminde hazırlanmış vişne, koruk ve kızılcık gibi şurupların şişeleri ve birçok nefis reçellerle bal, pekmez ve peynir gibi şeyleri içlerinde saklayan yeşil sırlı ufak çiniler ortaya çıkardı. İmece usulüyle bayanlar bir araya gelerek erişteler, şehriyeler kesilir, her evin tandırı yanar, Ramazan için tandır ekmeği ve taze yağlı ekmekler pişirilir, fırınlarda ise tepsi tepsi yağlı çörekler yaptırılırdı. Bu arada Ramazan ayında ekmek ve diğer gıda maddelerinin fiyatlarının artmamasına da özen gösterilirdi.

Eski Türk evinde, Ramazan bir yıldır hasreti çekilen canan gibi karşılanırdı. Ramazan yalnız dinî olmakla kalmayan, aynı zamanda içtimaî hayatla da yakın alâkası bulunan bir hâdiseydi.

On bir ayın sultanı yüzü suyu hürmetine mabetlere çeki düzen verilerek hazırlarken, aile reisi de evinde daha ziyade maddeye taallûk eden hazırlıklarda bulunurdu. Böylece insanlığın ruhanî ve cismanî hüviyeti Ramazana yakın günlerden itibaren daha çok birleşirdi.

Eh! O zamanlar imkânlar da fazlaydı. İnsanlar büyük emeller ve ihtiraslar peşinde koşmayı bugünkü kadar azıtmamış olduklarından nisbî bir huzur ve refah içinde yaşıyorlardı.

O devrin zenginlerine Ağniya-yı Şakirin, fukarasına da Fukara-yı Sabirin denirdi. Zengin şükranını; Zekât, fitre ve sadaka ile fukara da sabrını Yaradanına tevekkül ile ifade ederlerdi.

Her aile Ramazanı dört gözle bekler; çünkü o aydan manen mağfiret, maddeten de bereket umardı. Ona göre de Ramazanı, şanına layık surette karşılamak gerekirdi.

Bu arada Harput medreseleri de üç aylarda eğitim ve öğretime ara verirdi. Müderris ve yetişmiş talebeler dokuz ay boyunca derslerle meşgul olduktan sonra üç aylarda özellikle de Ramazan ayında kasaba ve köylerde halkı irşad eder, bir yandan da dokuz ay boyunca okudukları dersleri pekiştirme fırsatı bulurlardı.

Bu şekilde medrese talebelerinin üç aylarda özellikle de Ramazan’da dini hizmetlerde bulunmak ve halkı bilgilendirmek “emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker” için kasaba ve köylere gitmelerine “cerre çıkmak” denir. Cerre genellikle fakir talebeler çıkardı.

Not: Bu başlık, Harput’ta Eski Ramazanlar da olabilirdi. Ancak değişen Ramazan değil, bizler olduğumuz için Eski Harput’ta Ramazanlar demeyi tercih ettik.

Devam edecek…

 

22.04.2019

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi