DOST
Dost; sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimsedir.
“Dost; acı söyleyen değildir. Acıyı tatlı söyleyebilendir.” [Mevlana]
Dostluğun temel harcı muhabbettir. Hakiki muhabbet; cefaları sefa, zahmetleri de rahmet haline getirir.
“Dostlarla oturan kişi, külhanda alevler içinde bile olsa, (o dostluğun lezzetiyle) gül bahçesinde oturuyor gibidir.” [Mevlana]
Dostluk; hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur, sevinçtir, üzüntüdür, anlamaktır, hatırlanmaktır, sonsuza dek olan arkadaşlıktır.
Dost vardır; ekmek gibidir. Her gün ararsın, her zaman lazımdır.
Dost vardır; ilaç gibidir. Lazım oldukça ararsın, yerinde gereklidir.
Dost vardır: baba gibidir. Şefkati sana yeter, kendini güvende hissedersin.
Dost vardır; ana gibidir. Kucağında uyursun, huzur bulursun.
Dost vardır; hava gibidir. Teneffüs edemezsen yaşayamazsın, hayat için gereklidir.
Dost vardır; dağ gibidir. Sırtını dayarsın, güç ve kuvvet alırsın.
Dost vardır; bal gibidir. Tatmak için devamlı ararsın, tadını unutmazsın.
Dost vardır; sığınak gibidir. Saate bakmaksızın kapısını çalarsın, “nereden çıktın bu vakitte” diye terslenmezsin.
Dost vardır; “haydi” dediğinde “nereye?” diye sormazsın.
Dost vardır; vefalı bir ağaç gibidir. Arka bahçende hayatında kök salmalıdır varlığını sezdirmeden.
Dostluk;
Ağlamaksa,
Yüreğindeki acıyı paylaşmaksa,
Üzüldüğünde sıcacık bir kucaksa,
İhtiyaç duyduğunda yaslanabilecek bir omuzsa,
Başın sıkıştığında koşup çaldığın kapıysa,
Güvendiğin bir sırdaşsa,
Düştüğünde, yuhalandığında durup girdiğin kolsa,
Gözbebekleri bulandığında yaklaşan fırtınayı sezebiliyorsa,
Benim olmadığım yerde, beni savunuyorsa,
Dostun için ateşe atılmaksa dünya durana dek dostumsun.
Dostlukta kıdem esastır.
Dost, her zaman taze olandır, hiç eskimeyendir.
"Allah eski dostluğu devam ettirmeyi sever. Öyle ise onu devam ettirin." [Camiussağir - 1874]
Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır.
İyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir.
İyi gün dostundan şiddetle sakın, çünkü o, düşmanların en büyüğüdür.
Dostlarımıza yorgunluk değil, ferahlık vermeliyiz.
“Dostun yanına hediyesiz gitmek buğdaysız değirmene gitmek gibidir.” [Mevlana]
Onun için gerçek dostlar yıldızlara benzer, karanlık çökünce ilk onlar görünür.
Gerçek dost yanlış yaptığında seni uyaran, sonrasında ise koruyan kişidir.
Fert-toplum-ümmet olarak bugüne kadar dost dost diye nicesine sarıldık.
Gerçek dost her zaman uyardı:
İçimizdeki dost yüzlü, dost gülücüklü olanlar hep uyardı bizi.
“Sizden olmayanları dost edinmeyin” [Al-i İmran: 118] diye.
Yine Dostumuz/Mevla’mız:
“Küfredenler birbirlerinin dostudur.” [Enfal:73]
“Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostudur. Onları dost edinmeyin. Kim onları dost tutarsa, o da onlardandır.” [Maide:51] diye uyardı bizi.
Dostun dostu da bizi uyarmıştı:
“Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” [Ebu Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Zühd, 45]
Dinlemedik, kulak asmadık.
Çünkü iki asırdır kendimize ve gerçek dostlarımıza olan güvencimiz, inancımız sarsılmıştı.
Dostu düşmanı ayıracak ölçüyü yitirmiştik.
Dostlarımızı kendimizden uzak tuttuk.
Dost ve dostlarımızı kaybetmiştik.
Sıçan, yılan bela/musibet, sülük, mikrop gibi dostlar edindik.
Sonra “böyle dost düşman başına” dedik.
Sonra dosta düşmana karşı yüzümüz hep yere baktı.
“Güvenme dostuna, saman doldurur postuna” demek zorunda kaldık.
Bilemedik öyle dostların düşman başına olduğunu.
Kara günde belli olan dostları iyi günümüzde dost zannettik.
Kusursuz dost aradık, dostsuz kaldık.
Eski dost düşman olmazdı, anlamadık.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” türküleri çığırdık.
Dostlar alışverişte görsün diye, “dostluk başka, alışveriş başka” dedik.
Sonunda dost ve dostlarımızı gücendirdik, düşmanımızı sevindirdik.
Yine anladık ki “sensiz dünya malını neyleyim dostum” diyenleri bırakıp;
Aç kurtlar ile dost olmaya kalkıştık.
“Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül bir dost ister kahve bahane” iken;
Bir dostun kırk yılda kazanıldığını hemencecik unutuverdik.
Dost yüzümüze, düşman ise hep ayağımıza baktı.
Dost bildiklerimize açtık sırrımızı, o da söyledi dost bildiklerine.
Kadim dostlukların olduğu dönemler dışında “düşenin dostu olmaz” dedik birbirimize.
Yine kadim dostlukların olduğu o zamanlarda, “düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül incitirdi” bizi.
Dost meclisinde Allah’ı dost bilenlerle hep birlikte “Gerçek Dost”a doğru yönelirdi kalplerimiz.
Kulak verilirdi Dost’un sözlerine;
“Dost/Veli istersen Allah yeter” [Nisa:45]
“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” [Maide: 55]
O’nu dost bilip, O’ndan başkasını dost tutmayan,
Dostun dosta faydası olamayacağı o zorlu günde,
Gerçek dost sahiplerine selam olsun.
08.04.2019
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi