KANDİL GECELERİ (1)
Dini kültürümüzde ve halk arasında mübarek olarak kabul edilen kandil geceleri var mı? Bu gecelerden hangisi mübarek, hangisi kutsaldır?
Ülkemizde kandil geceleri diye bilinen geceler takvim sıralamasına göre; Rebiü’l-Evvel ayının 12. gecesi Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi Regâib, yine Receb ayının 27. gecesi Mi’rac, Şaban ayının 15. gecesi Berât ve Ramazan ayının 27. gecesi Kadir gecesidir.
Bu geceler Osmanlılar döneminde II. Selim (1566-1574) zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “Kandil” olarak anılmaya başlamıştır.
Bazen Arapça “leyl” (gece) kelimesi eklenerek Leyle-i Kadr, Leyle-i Berât... şeklinde de kullanılır.
Müslüman toplumlar tarafından farklı şekillerde algılanan beş kandil gecesinden Regaib ile ilgili rivayetlerin asılsız, Berat gecesinin fazileti ile ilgili sahih ve zayıf da olsa Hz. Peygamber’den nakledildiği bildirilen birkaç rivayet bulunmaktadır. Bunun dışında gündüzünde oruç tutmak ve bu gecelerde ifa edilecek ibadetler hakkında kaynaklarda sahih bilgilere rastlanmamıştır.
Hz. Peygamber’in doğumu şüphe yok ki önemli bir olaydır. Mi‘rac da hem naslarla hem de tarihî kayıtlarla sabit olup önemli bir olaydır. Ancak bu olaylarla bağlantılı olarak kaynaklarda gerek Resûlullah, gerekse ashap döneminde Mevlid ve Mi’rac’la ilgili herhangi bir etkinliğe rastlanmamıştır.
Kadir gecesinin faziletini anlatan ve aynı adla anılan surede Kur’an’ın inişine, dolayısıyla İslâm’ın doğuşuna vurgu yapılmaktadır. Bu açıdan sözü edilen beş kandil içinde en çok önem verilmesi gereken gece Kadir gecesidir.
Müslümanların cuma ve bayramlar dışında bazı gün ve gecelerde dinî-tarihî olayları hatırlayarak heyecanlarını tazelemeleri ve bu münasebetle bazı etkinliklerde bulunmaları tabiidir. Ancak doğruluğu sabit olmayan veya uydurulan rivayetlere dayanan bazı ibadet şekillerini ifa tasvip edilemez.
Dinî hayat süreklilik ve kararlılık isteyen zihnî ve kalbî bir yatkınlıktır. Yılın birkaç gün veya gecesinde dinî hayatı yaşayıp belli davranışları tekrarlamak dindar olmanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarını doğurmaz. Bu açıdan bakıldığında kandiller münasebetiyle gösterilen faaliyetler doğrudan İslâm’ın bir emir veya tavsiyesi değil çeşitli Müslüman toplumların gelenekleri konumundadır.
Hicri takvime göre kutlanan kandil gecelerini sırasıyla inceleyelim:
1. Mevlid Kandili
“Doğum yeri” ve “doğum zamanı” anlamına gelen Mevlid, Hz. Peygamber’in doğum günü kutlamalarına denildiği gibi aynı zamanda bu kutlamalarda okunmak üzere kaleme alınan eserlerin ortak adıdır.
Hz. Peygamber’in doğum günü olan bu günün/gecenin birtakım ibadetlerle kutlanmasına yönelik herhangi bir delil mevcut değildir.
Hz. Peygamber, Ashab-ı Kiram, Emevî ve Abbasîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmamıştır. Mevlid kandili, ilk kez hicretten yaklaşık 350 yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmıştır.
Sünnî Müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî’nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenerek yeniden büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır.
Fâtımîler dönemindeki kutlamalar daha çok devlet erkânı arasında olup resmi nitelikli iken Kökböri dönemindeki kutlamalara halkın da katılımı sağlanmış, büyük ziyafetler ve şölenler tertiplenerek adeta bir bayram havası estirilmiştir.
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkânıyla birlikte halk da katılırdı.
Resulullah (s.a.v.)’in doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, “Mevlid” adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi'nin “Vesiletu’n-Necât” adındaki mevlididir. Mevlid şiirini yazan Süleyman Çelebi, insanlar bu şiiri Peygamberin doğum gününde okusunlar diye yazmamıştır.
Hristiyanların İsa (a.s.) doğumunu anma amacıyla yılbaşını kutlamalarına kızanların ve bu kutlamalara alternatif olarak Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumunu kutlamaları çelişkidir! Üstelik bu kutlamalar esnasında törenler düzenlemeleri, aşırı övme şiirler vs. okumaları da şu hadisle ters düşmektedir:
“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” [Buhari, Enbiyâ, 48]
Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir.
Devam edecek…
11.03.2019
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi