BÜYÜK ÇEÇEN SÜRGÜNÜ
“1944, Şubat…
O yılın kışı işte, o yılın,
Sivri kama misali,
İnsanın bağrına saplanıp da yaşanan
Kışı işte o yılın!
O yılın hiç yazı olmadı ki…
Kanayan yüreğimin yarası kapanmadı ki hiç!
İçimi kavurarak süren o yılın kışı
On üç buzlu ayaza dönüştü
Ve daha bir başka soğudu
Tamı tamına on üç kez!
Sibirya’da dona dönmüş on üç yıl
Saplanır içime on üç anıt misali.
On üç yıldan uzun süren o tam on üç yaraya
Deva olmaz zaman denen sonsuzluk!”
Çeçen mücadelesinin sembol isimlerinden şehit Zelimhan Yandarbiyev, 23 Şubat 1944 Büyük Çeçen Sürgününü böyle dökmüştü dizelere.
İmam Mansur, İmam Gazi Muhammed, İmam Şeyh Şamil, İmam Hamzat Bek, Muhammed Emin, Cahar Dudayev, Aslan Maşadov, Şamil Basayev, Zelimhan Yandarbiyev, Abdulhalim Sadullayev ve diğerleri. Kuzey Kafkasya’nın isyan ve asalet sembolü Çeçenistan direnişinin sembol isimleri.
Bizler Çeçenleri ve Çeçenitan’ı/Çeçenya’yı bu isimlerle tanıdık.
Çeçenistan, işgalci Rus ordusuna karşı destansı bir direniş sergileyen bir avuç Müslüman’ın güzel ülkesi
Çeçenistan, zillete mahkûm yaşamaktansa onurlu direnişlerini şehitlikle taçlandıran yürekli insanların ülkesi.
Çeçenistan, yaklaşık 300 yıllık bir mücadelenin, cihadın ve direnişin öyküsü.
Şimdi ise, Müslümanların gündeminden düşen ve unutulan, mücadelesinin son demlerini açlık ve yokluk içerisinde sürdürmeye çalışan Çeçenistan.
İmam Mansur’la başlayan Kafkasya’nın Müslüman halklarının savaşı da bitmedi, bitmeyecek.
Bu mücadelenin yanında Çeçenistan’da Kafkasya’da zulüm hiç bitmedi. Sadece bize unutturuldu.
İşte unutulan zulümlerin en büyüğü.
Tarihler 23 Şubat 1944’ü gösteriyordu.
Stalin, Moskova’ya boyun eğmeyen Çeçenleri “Nazilerle işbirliği yaptıkları” iddiasıyla sürgün etme kararı verdi.
23 Şubat 1944'te Sovyetler Birliği rejimi tüm Çeçen ve İnguş halkının Orta Asya'nın bozkırlarına sürgününü başlattı. Kışın ortasında katliamlara ve açlığa maruz bırakıldılar.
Stalin, Litvanyalılara, Tatarlara, Estonlara, Letonlara, Volga Almanlarına, Karaçaylara, Finlilere, Ahıska Türklerine, Karapapaklara, Romenlere ve Lehlere, hatta Azerilere de uyguladığı tehcirin, sürgünün ve katliamın bir benzerini Çeçen-İnguş halkına uyguladı.
Her şehirdeki bütün Çeçen çocuk, kadın ve erkek silah zoruyla insanların yiyeceği, hatta yeterli elbisesi olmadan hayvan taşınan boş vagonlara doldurdular.
Uzak dağlık yerleşimlerden köylüler ovalara inmeye zorlandı. Arkada kalanlar ve direnenler vuruldu. Hamile kadınlar, yaşlılar ve taşınması çok çaba gerektiren diğerleri öldürüldü.
Bunun gibi olaylardan biri de dağlık Haybah köyünde meydana geldi. Belgelenen bu olayda 700 Haybah köyü halkını kadın, erkek, ihtiyar, çocuk ayrımı yapmaksızın ahırlara doldurarak diri diri yaktılar.
Bunun gibi katliamlar ülkenin her yerinde meydana geldi ve dağlık köyler haftalar sonra kül oldu.
Sürgün sırasında çok sayıda Çeçen’in ölümüne neden olan bir başka hadise de Sotni köyünde yaşandı. Çeçen ve İnguşları sürmekle görevlendirilen Kızıl Ordu askerleri ve NKVD polisleri, Sotni köyü erkeklerini topladıktan sonra, yine çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan çok sayıda Çeçen’i, buzun onları taşımayacağını bildikleri halde buz tutmuş Galanşoh gölünü geçmeye zorladılar ve binlerce Çeçen, Galanşoh gölünde can verdi.
Dehşet verici yoğun bir çalışmayla tüm bir millet birkaç gün içinde atalarının topraklarından temizlendi.
Rus resmi kaynaklarına göre 478.479, diğer kaynaklara göre ise 500 bin ila 700 bin Çeçen-İnguş, hayvan vagonlarına tıka basa doldurularak başta Sibirya ve Kazakistan olmak üzere Orta Asya’ya sürüldü.
Yolculuk sırasında insanların yaklaşık %20’si açlıktan, soğuktan ve hastalıktan hayatını kaybetti.
Sürgünün ilk yıllarında iklim koşulları, ağır çalışma ve salgınlar sonucunda pek çok kişi daha hayatını kaybetti
Bu 19. yüzyılın yarısında uzun bir savaş veren ve devamında başlarına büyük bir sürgün felaketi gelen Çeçenlerin tarihinde karanlık bir andı. Birçok aile dağıldı ve bir daha toplanamadı.
Yokluk, soğuk, açlık ve tarifi imkânsız zor koşullar altında geçen 13 yıl.
Stalin’in 1953’te ölümünden sonra 1956'da, 20. Parti Kongresinde Sovyet lider Nikita Kruşçev Çeçenlere ve sürülen diğer insanlara yapılan yanlışları kabul etti. Kendi imkânları ile geri dönebilen Çeçenlerin sayıları 200.000 den azdı. Evleri ya yıkılmış ya da Rus ve Dağıstanlılara verilmişti. Evlerini geri almak için savaşmak zorunda kaldılar. Çok azı bunu başarabildi.
23 Şubat 1944’te başlayan ve üç günde tamamlanan sürgün Çeçen-İnguş halkının maruz kaldığı en büyük felaketlerden biri olarak tarihe geçti.
25.02.2019
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi