ANTEP - TAŞUCU - URFA GEZİSİNDE;
HAT SANATI ve URFALI HATTAT MUSTAFA KAÇAR
Türkiye’de her mevsim başka bir güzeldir.
Eğer güzel ülkemizi gezecekseniz mevsimine göre gezmelisiniz.
Sonbaharın sonuna doğru Güneydoğu ve Güney bölgesini gezmenizi tavsiye ederim.
Ben de öyle yaptım.
29 Ekim Cumhuriyet bayramı tatilini değerlendirmek açısından öncesi ve sonrasını da dâhil ederek eşimle birlikte 10 günlük bir seyahat planladık.
Bu seyahat vesilesi ile geçen hafta gazetemizdeki köşemizi de boş bırakmak zorunda kaldık.
Bu seyahatimizle aynı zamanda geçmiş anıları hatırlamak, eski dost ve arkadaşları ziyaret etmek de vardı. Çünkü 1986-1989 yılları arasında Gaziantep Atatürk Lisesi ve Nizip Ticaret Lisesi’nde görev yapmış, birçok arkadaş ve dost edinmiştik.
Gidiş güzergâhımız; Elazığ-Gaziantep-Nizip-Birecik-Bahçe-Osmaniye-Adana-Mesin-Taşucu,
Dönüş Güzergâhımız ise; Taşucu-direkt Şanlıurfa-Siverek-Çermik-Ergani-Maden ve Elazığ olacaktı.
Konaklama yerlerimiz ise, Gaziantep, Taşucu ve Şanlıurfa idi.
Gaziantep’te konaklama esnasında Nizip, Belkıs/Zeugma ören yeri ve Birecik’i tekrar gezerek eski günleri andık.
En uzun konaklama yerimiz Taşucu’ydu. Kardeşim Ömer Sami de eşiyle Ankara’dan gelerek birlikte dört güzel gün geçirdik. Hem dinlendik, hem de çevredeki Astım Mağarası, Cennet Çöküğü Mağarası, Cehennem Çukuru, Uzuncaburç, Elaiussa Sebaste gibi tarihi, turistik ve ören yerlerini yerleri gezdik. Bizleri yalnız bırakmayan kardeşim ve eşine de teşekkür ediyorum.
38 yıl önce Gaziantep ve Nizip’te beraber çalıştığımız arkadaşlarımızdan o dönemde Nizip Ticaret Lisesi Müdürü olan Sayın Fikret Atak ve lojmanda karşılıklı oturduğumuz Sayın M. Salih Baskan ve dostlarımızı tek tek ziyaret ederek hasret giderdik. Emekli olan bu arkadaşlarımızdan Fikret Atak kendine uğraşı/hobi olarak kartondan ve ahşaptan yaptığı maket evleri gösterdi. Çok güzellerdi. Emeklilik dönemini böyle güzel bir uğraşıyla geçirmesi takdire şayandı.
Her gittiğimiz yerin tarihi ve turistik yerlerini gezerken gastronomide en meşhur lezzetlerini de tatmayı ihmal etmedik.
Son konaklama yerimiz Şanlıurfa idi. Bu gezimizin ayrı bir önemi vardı. Urfa şehir merkezinin dışında Harran, Bazda Mağaraları, Han el-Ba’rur, Şuayip Şehri, Soğmatar, Göbeklitepe gibi tarihi mekânları ve ören yerlerini de gezdik.
Şanlıurfa’da görüştüğümüz kadim dostlarımızdan birisi de Urfalı Sayın Mustafa Kaçar hocamdı. Mustafa Kaçar Hocamla 1987-1988 yıllarında Nizip’te tanıştık. Nizip İmam Hatip Lisesi’nde öğretmen ve müdür başyardımcısıydı. Mustafa hocam okulda en aktif hocalardan biriydi. Kendisi sevilen ve sayılan bir hocaydı. Okulun tüm, sosyal, kültürel ve sportif aktivitelerinin öncüsü ve düzenleyicisiydi. O yıllarda yeni yeni amatör olarak hat sanatına da merak sarmıştı.
Hat sanatı, İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan yazı sanatının bir dalıdır. Bu sanat, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük bir gelişme göstermiştir ve günümüzde hala icra edilmektedir. Günümüzdeki icracılardan biri de Şanlıurfalı Mustafa Kaçar’dır.
Mustafa Kaçar, 1988 yılında Nizip’ten kendi memleketi olan Urfa’ya naklen gittikten sonra, 1993-1999 yılları arasında Prof. Dr. Hattat Mehmet Memiş’ten 6 yıl ders almış, 2010 yılında da Sülûs ve Nesih’ten icazet almıştı. Emekli olduktan sonra bu çalışmalarının yanında Hüsn-ü Hat kursları açarak yeni hattatlar yetiştiriyor.
Büyük bir emekle kendisinin hazırladığı ve yazdığı Celî Sülûs tarzındaki Salat-ı Münciye (Tuncina) duasını hediye etme nezaketinde bulundu.
Büyük bir emek verdiği tabloyu hediye ederken, sanki çok sevdiği birini, yine çok sevdiği bir dostuna emanet eder gibiydi.
Gerçekten de harika bir hat sanatıydı.
Kendisine tablonun bu aşamaya kadar gelen sürecini anlatır mısın dediğimde heyecanla şunları anlatmıştı:
“Kâğıdı Aharlama:
Öncelikle hat yazacağımız kâğıdı hazırlarız. Kâğıdı renklendirmek için demlenmiş çay, zeytin yaprağı, soğan kabuğu, cevizin yeşil kabuğu, nar kabuğu kullanılır. Ben bu kâğıda nohudî ya da krem rengi vermek için demlenmiş çay kullandım. Demlenmiş çay süzülerek tekneye alınır, kâğıt teknenin üzerine yatırılır bir zaman sonra kâğıt, sarımtırak/krem rengini alır.
Bu kâğıda iki çeşit ahar uygulanır. Önce nişasta aharı yapılır. Nişasta şekersiz muhallebi kıvamı cıvık şekilde olur ve süngerle üzerine bir kat çekilir. Kurumaya bırakılır. Kuruduktan bir hafta sonra yumurta aharı yapılır. Üç günü geçmeyecek taze yumurta bulunur, beyazı sarısından ayrılır ve beyazları bir kapta şapla çırpılır. İnce bir kıvam elde edilince nişasta sürülen ve üzerinde bir hafta geçen kâğıdın üzerine yine süngerle yumurta sürülür ve bir hafta daha bekletilir. Bir hafta sonra çakmak taşı ile yapılan mühre dediğimiz aletle kafa yağı sürülerek üzerinden ütü gibi gezdirilir buna mühre denir. Bu kâğıt 6 ay saklanır ve sonra üzerine hat yazılmaya hazır hale gelir. Bütün bu işlemler nemli havalarda yani kış ortamlarında yapılırsa daha güzel olur. Aharlı kâğıdın özelliği çok uzun süre dayanıklı oluşudur. Aharlı kâğıt aynı zamanda her türlü dış etken ve haşerelere karşı da dayanıklıdır.
Yazının kâğıda aktarılışı:
Hattat yazacağı yazının tasarımını yapıp kalıbını müsvedde olarak çıkardıktan sonra hazırlanan hat kâğıdının üzerine tebeşir tozu serpilerek yağı alınır ve kurşun kalemle aldığı kalıbı tersinden çizerek tırnakla hat kâğıdın üzerine geçirir. Bu yazıyı kaç milimlik kalemle yazmışsa aynı kamış kalemle orijinal is mürekkebi kullanarak üzerinden yazmaya başlar. Harflerin okunuşunu belirleyen işaretler eklenir.
Yazısını tamamladıktan sonra bu defa tashih dediğimiz düzeltmelere geçer bu düzeltmeler uzun bir zaman alır yazıda fazlalıklar varsa yalama veya kazıma usulü ile fazlalıkları alır boşluklar varsa tashihle doldurur işte bu yalama işlemine mürekkep yalama denir ki mürekkep yalama tabiri buradan gelir. Yazının iç ve dış kenar çizgileri çizilir. Böylece yazı orijinal aharlı kâğıda aktarılmış olur.
Hazırlanan hat yazısının yapıştırılması:
Hazırlanan hat yazınının yapıştırılmasına murakka denir. Hazırlanan yazının kenar fazlalıkları usulüne uygun kesilir yazının ebadı hesap edilerek hazırlanan kartonun ön tarafına yapıştırılmak üzere hazırlanır. Yazıyı yapıştırma malzemesi nişasta ile olur. Şekersiz nişasta hazırlanır ve hazırladığımız kartonun arka tarafına kraft kâğıdına sürülerek yapıştırılır ön yüzeyine de yazı yapıştırılır. Yazının kenarlarına süslemek için üç şey kullanılabilir.
Süsleme sanatından ya tezhip yapılır, ya ebru kesilerek kenarlara yapıştırılabilir ya da zerefşan dediğimiz imitasyon serpilerek yapıştırılabilir. Hangisini yapacaksak kesip hazırlarız ve ön tarafına yazının kenarlarına usulüne uygun yapıştırırız kuruduktan sonra kenar yaldızlarını tirilin dediğimiz aletle veya fırçayla kontürlerini çekeriz ve bu şekilde kartona aktarmış oluruz. Size takdim ettiğim hattın kenar süslemelerini zerefşan ile yaptım. Kartonun kenarındaki boşluklar da kesilir fazlalıklar atılır ve kalıba yatırılır böylelikle yazının murakkası bitmiş olur. Bu murakkanın özelliği çerçevede çok güzel durur kırışmaz, kıvrılmaz, uzun seneler duvarda yerini korur. Daha sonra eserin boyutuna ve tarzına uygun bir çerçevesi yapılır veya hazır bir çerçeve seçilir. Eser özenle çerçeveye yerleştirilir.
Beni hatırlaman dileğiyle…”
Bu güzel ve nadide eseri evimizin en güzel köşesinde değerlendirmek üzere, teşekkürler Mustafa Kaçar Hocam…
04.11.2024
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi