ÖLÜMÜ ANMAK
ÖLÜMÜ ANMAK
İnsanın kendi ölümü küçük kıyamettir. Dünyanın ölümü ise büyük kıyamettir. Ölümü anmak, ölüme hazırlanmak her Müslüman için müstehaptır. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurur: “Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.” [Tirmizi, Nesai, îb-ni Mace]
Biz ise ölümü ancak bir yakınımız öldüğü zaman onun çevresi olarak kısa bir süre için hatırlarız. Veya kendi adından çokça söz ettiren önemli bir mevkide önemli bir mevkie sahip birinin ölümüyle de kısa bir sürede olsa herkes ölümü hatırlar.
Sayın Turgut Özal’ın vefatı dolayısıyla hemen hemen herkes ölümü hatırlamış oldu.
Aslında ölüm, biri fani diğeri ebedi olan iki hayat arasında bir köprüdür. 'Çünkü dünya ahiretin bir tarlasıdır. Dünyada iyi işler yapan ahirette kötü hesapla karşılaşmaktan ve azaptan kurtulur ve Allah'ın cennetlerinde ebedi olarak kalır. İnandığı halde kötü işler yapan ise cehennem ateşinde azaba uğrayacaklardan olur. Ancak Allah affederse bu azaptan kurtulur.
Ölüm hadisesi esasta bu âlemden diğerine intikal etmektir. Bu manada ölüm yok olmak değildir. Ölüm sadece ruhun bedenden ayrılmasıdır. Mevlana’nın deyimiyle "Şeb'i Aruz"dur. Yani sevenin sevgilisine kavuşmasıdır.
Ölüm için hazırlanmak zulümleri bırakmak, kötülüklerden tövbe etmek, ibadetlere yönelmek olur. Çünkü Allah'u Teala şöyle buyurur: "Rabbine kavuşmayı isteyen kişi iyi iş işlesin ve Rabbine ibadet ederken hiç kimseyi ortak koşmasın" [Kehf: 110]
Kişi hangi amel durumunda ölmüşse o şekilde diriltileceği konusunda sahih haberler vardır. Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyuruyor: "Her kul öldüğü hal üzere diriltilecektir." [Müslim, İbni Mace]
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (S.A.V.) ansızın ölümden Allah'a sığınmıştır. Bu durum bazı alakaları sebebiyle vasiyet ve tövbeye muhtaç halde bulunanlar içindir. Ama her
zaman uyanık bulunan ve ölüme hazır olanlara ise bu durum Allah'tan bir lütuf, bir hafifliktir. Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre: "Ansızın ölmek, mü'min için rahatlık, kâfir için gazaba yakalanmaktır" buyrulmaktadır.
Bir kişinin kesin olarak öldüğü anlaşıldığı zaman üç şeyde acele etmek müstehaptır:
1. Ölüyü defne hazırlamak.
2. Varsa borçlarını ödemek,
3. Vasiyetlerini yerine getirmek.
Ölen kimsenin, yakınları ve Müslümanlar üzerinde dört hakkı vardır ve bunları yerine getirmek farz-ı kifayedir:
1. Ölüyü hazırlamak (Ölüyü yıkamak, kefenlemek, namazını kıl-mık),
2. Defn etmek,
3. Cenazesini taşımak,
4. Cenazeye katılmaktır.
Bütün bunlardan sonra ölünün ailesini teselli etmek, sabır ve tahammüllü olmalarım tavsiye etmek, kaza ve kadere razı olmaya teşvik etmek ve müslüman ölüye dua etmek ise taziyedir. Taziye üç gün üç gecedir. Ölü sahiplerinin üzüntülerini tazelemek için üç günden sonra taziye mekruhtur, ancak cenazede bulunamayan uzaktaki kimseler için üç günden sonra taziyede bulunabilirler, ayrıca Resulullah üç gün yas tutmaya müsaade etmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve Ahiret gününe iman eden kadına ölü için üç günden fazla yas tutmak helal değildir. Ancak kocası için dört ay on gün yas tutması müstesna." [Buhari, Müslim]
Definden önce veya sonra ölüye ağlamak ittifakla caizdir. Ancak sesi yükseltmemesi, isyana götüren çirkin söz söylememesi, bağırıp çağırmaması, ağıt yakmaması, saç baş yolmaması, kendine eziyet edip dövünmemesi gerekir, ölüye ağlamak, Allah'ın takdirine razı olmaya aykırı değildir.
Bu vesile ile Sayın Turgut ÖZAL'a Allah'tan rahmet dilerken, yazımız biraz fıkhi olduğu için Fıkıh Köşemiz yazan Sayın Hocamız Gıyasettin ARSLAN'ın hoşgörüsüne sığınırız.
01.05 / 15.05 1993
Süleyman Yapıcı
Sözün Özü
Devran Gazetesi