NASIL BİR İLİM? (2)

Geçen sayımızda yine bu başlık altında İslam’ın ilme verdiği önemin yanında, ilim ve âlim deyince ne anladığımızı belirtmiştik.

İslamî bakış açısından değerlendirdiğimi bu ilmin gayesi ne olmalıdır.

Öğrenilen bir bilginin ilim vasfını kazanabilmesi için ferdin ve cemiyetin refah ve saadetine yönelmesi şarttır. Allah'ın insanlar yüklediği en büyük ve en mukaddes görev; kötülükleri yenmek ve iyiliklerden faydalanarak onu hâkim kılmaktır. Çünkü Allah, kötülükleri yasaklamış ve iyilikleri de emretmiştir. Bütün kanunlar bu gayeyi yerine getirmek için kullanılmıştır.

Hiçbir varlığın bu ilahi nizamı bozmaya, insanlığı mahvetmeye hakkı yoktur. Yeni ve ebedi nizamı kurmak için bu fani nizamı bozmak yalnız Al­lah'ın hakkıdır. Bunun çerçevesinde müslümanı dünyada ve ahirette me­sut olmasına sebep olacak vasıtayı bilmek ve elde etmektir ki o da ilim­dir.

İşte ilim baştanbaşa yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için öğrenmek ve bu rıza-i İlahiyi başkalarının kazanmasına vesile olmak için çalışılır.

Bunun için ilim, sahibini Allah'tan uzaklaştırıcı ve O'nu unutturucu bir sebep olamaz. Çünkü o da Allah'ın lütuf ve ihsanlarından biri olarak ortaya çıkar. İnsanın kalbini Rabbinden uzaklaştıran ilim; bozuk bir ilimdir. Bu ilim ne sahibine ne de insanlara bir mutluluk verebilir. Ondan beklenecek yalnız ve yalnız bahtsızlık, korku, ıstırap, felaket ve krizlerdir. Zira böyle bir ilim kaynağından kopmuş, asıl yönünden çıkmış ve yolunu sapıtmış bir ilimdir.

Gerçekten de günümüzde insanlık atomu parçalayarak onu emri altına alarak ilmi yönden çok büyük ve yeni mesafeler kat etmiştir.

Ancak böyle bir ilim insanlığa ne kazandırmıştır? Hiroşima ve Nagazaki bombardımanlarında olduğu gibi vahşice katledilen kurbanlardan, korku ve krizlerden, doğuda ve batıda ölümle, felaketle ve yoklukla insanlığın göz kapağını yırtan dehşetten başka ne getirmiştir insanlığı?

Ahlak ve maneviyatta geri kalmış bir milletin üstün bir medeniyete sahip olması mümkün değildir. Ay'a Merih'e gitse bile.

Tabiatı kullanma konusunda ilerlemek ahlak ve maneviyatta da ileri olmayı zorunlu kılmaz. Bir hırsız gayet güzel bir villa yapabilir ama bu vil­lası onu hırsız olmaktan çıkarmaz.

Şu hâlde hangi millet tekniğin zirvesine çıkabilir? Medeniyetin zirve­sine çıkmak için bir tek aday vardır, o da İslam ümmetidir. Çünkü hem tekniğin ve hem de kültürün zirvesine çıkma imkânlarına sadece İslam ümmeti sahiptir. Diğer milletler tekniğin zirvesine çıkma imkânlarını sahip olsa bile, ahlaki ve manevi bakımdan kültür geriliğinden dolayı üstün ve ileri bir medeniyet kurmaları mümkün değildir.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz; ilmin hepsi muhteremdir. Fakat büyüklüğü nispetinde ilim, hayır ve şerre müsaittir. İlimler iyi ve güzel kul­lanılırsa zehirlerden ilaçlar yapılır. Kötü kullanıldığı takdirde de ilaçlardan zehir yapılır.

İlmin gayesini Yunus Emre şöyle dile getirir;

İlim ilim bilmektir                                

İlim kendin bilmektir,                

Sen kendini bilmezsen                           

Ya nice okumaktır.                                

İlim okumaktan murat,

Kişi Hakkı bilmektir,

Sen okuyup bilmezsen,

O, bir kuru emektir.

Okudum bildim deme,

Çok taat kıldım deme,

Eğer Hakkı bilmezsen

Bu kuru laf etmektir.

Yigirmi sekiz hece,                    

Okursun baştanbaşa,

Sen elif dersin hace,                  

Manası ne demektir.

Aşık Yunus hace,                                  

Gerekse ver yüzümce,

Cümlesinin alası,                                 

Bir gönüle girmektir.

 

29.09 / 07.10.1992

Süleyman Yapıcı

Sözün Özü

Paludevran