MÜSLÜMANIN CEHENNEMİ; DÜNYA

Orta Doğu'da ve Afrika'da Müslümanların başına gelen zulüm, işkence, katliam ve tabii afetlerin sebeplerini hiç düşündünüz mü?

Yoksa Müslümanların üzerin­de bir uğursuzluk mu dolaşıyor? Yoksa bazıları mı bu uğur­suzluğa sebep oluyor? Hayır; hiç kimse, bir başkası için uğursuz değildir. Uğursuzluk ki­şinin kendisindedir. Çünkü her­kesin kısmeti ve nasibi takdir edilmiştir. [Yasin: 18–19]

O zaman gelin bu uğur­suzluğu yani suçu kendimizde arayalım. İnsanların kurtuluşu için Kuran dört temel esas geliştirmiştir; iman, salih amel, birbirlerine hakkı tavsiye ve birbirlerine sabrı tavsiye etmek­tedir. [Asr: 2–3] İnsana verilen ömür bir buz gibi hızla erimek­tedir. Hızla geçen bu zaman içerisinde bu Özellikten yoksun insana dünyada ne yaparsa yapsın, ne işle meşgul olursa olsun hem dünyada hem de ahirette zarardadır. Ancak bu dünyada zarar zannettiği aslında zarar değildir. Bu kurtuluşa ve­sile olabilir.

Allah'a ve Resulüne inandığını iddia etmelerine rağmen salih ameli olmayan bir toplum veya salih ameli olduğu halde birbir­lerine karşı hakkı ve sabrı tav­siye etmeyen bir toplum haline geldik. Toplumun büyük bir hızla bozulmasına seyirci kal­dıkları için hüsrana uğramaktan kurtulmazlar. İnsan bedeni ve zihni kuvvetlerini kötülük için kullandığından; hazıra, tamah, bencillik, şehvet düşkünlüğü, esrarkeşlik, zülüm ve benzeri davranışlardan dolayı kurtulmak için; Allah'a Resulüne ve ahirete iman ederek, hayatı boyunca salih amelle birlikte iyilikleri em­retmek ve kötülükten alı­koymak mümkündür.

Onun için; "Artık kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onu görür. [Zilzal: 7–8] Kuran ve Hadislerde mü'min kâfir, mü­nafık, müfsid ve zalim gibi çe­şitli tip insanlara verilecek ceza ve mükâfatın şekli dünya ve ahireti kapsar;

1.        Kâfir, müşrik ve münafıkların iyi sayılan amelleri ken­dilerine hiçbir faydası olmaya­caktır. Ahirette onlara mükâfattan hiçbir pay verilmeye­cektir. Çünkü iyi amellerinin geçerli olabilmesi için iman şarttır. Eğer bu mükâfatları var­sa da bu dünyada verilmiştir. Dolayısıyla dünya hayatı onların cennetidir.

2.    Kötülüğün cezası, yapılan kötülük kadar verilecektir. Ama iyiliğin karşılığı yaptığından daha fazla verilecektir. Hatta bazı yerlerde her iyiliğin karşılığının on kat, bazı yerlerde de Allah ne kadar isterse o kadar vere­cektir.

3. Mü'minler eğer büyük gü­nahlardan sakınırlarsa küçük günahları affedilecektir. Kötü
bir iş yaparsa bu dünyada ibret ve ders almaları için musibetler ve hastalıklar şeklinde cezasını dünyada çekecektir. Dolayısıyla dünya hayatı mü'minler için cehennemidir.

4. Salih müminlerden ahi­rette hafif hesap sorulacaktır. Onun kötülüklerine göz yumu­lacaktır. Yaptığı en iyi amellere göre mükâfat verilecektir.

Resulullah (S.A.V.)'de bu ko­nuda şöyle buyurmuştur:

"Sizden kim iyi bir iş yaparsa onun mükâfatı ahirettedir. Kö­tü bir iş yaparsa o, bu dünyada musibetler ve hastalıklar şek­linde cezasını çekecektir."

"Allah bir mümine zulmetmez. Bu dünyada iyiliklerinin karşılığı ola­rak onu rızıklandırır. Ahirette de mükâfat verir. Kâfire, iyilikleri­nin karşılığını bu dünyada verir. Kıyamet günü onun hesabında iyilik kalmayacaktır."

Toplumda her fert sadece kendisi hakkı, doğruluğu ve ad­aleti yerine getirmekte kalma­malı, aynı zamanda bunlar başkalarına da tavsiye etmelidir. Bir toplumun ahlaki düşüşten koru­mak ancak bu şekilde mümkün olur. Eğer toplumda bu ruh yoksa cemiyetin bozulmasına seyirci kaldıkları için hüsrandan kurtulamazlar.

Bu sebeple Maide suresinde Hz. Davud ve Hz. İsa diliyle İsrail Oğulları'na lanet edilmiştir. Bu lanetin sebebi, o dönemde Yahudi toplumunda yaygın olan günah ve zulüm suçlarını iş­lemekten birbirlerini men etme­meleriydi. [Maide: 78-79]

Ayrıca Araf suresinde, İsrail Oğullarının Cumartesi yasağını açıkça çiğneyerek balık tutmaya başladıkları için onlara azap indi­rildiğini, ancak bu azaptan günahı önlemek için çaba sarf edenlerinin kurtulduğu, açık­lanmıştır. [Araf :163-166] Enfal suresinde de; "azabı, sadece günah işleyenlere kalmayacak fitneden sakının" buyrulmuştur. [Enfal: 25] Onun için Emr-i bil -Ma'ruf ve nehy-i ani'l münker bu ümmete farz kılınmıştır. [Al-i İmran: 104] Bu farizayı yerine getiren bu ümmete, en hayırlı ümmet denmiştir. [Al-i İmran: 110]

O halde Müslümana yaraşan bu görevleri yerine getirirken sebep, hazırlık ve tedbirler ola­rak Allah'a tam bir güven ile bu dünya Ce­hennem olmaktan çıkacaktır.

 

 

 

 

Ekim 1992 / 1. yıl, 7. sayı

Süleyman Yapıcı

Sözün Özü

Paludevran Gazetesi