ŞİİRLERDE ÇANAKKALE, MEHMETÇİK VE ŞEHADET

18 Mart 1915 dünya tarihinde çok önemli bir dönemeç, Avrupalının son defa kütle halinde, Anadolu Selçukluları zamanındaki gibi haçlı ruhuyla Mehmetçiğe ve Anadolu’ya saldırışıdır. Dolayısıyla “Çanakkale geçilmez”, “Çanakkale emperyalizmin boğulduğu yerdir”, “Çanakkale et ve kemikten yoğrulmuştur”, Çanakkale Mehmetçiğin harikalar yatağıdır”.

O Mehmetçik, vatan hizmeti için tarlasını, sabanını, annesini, karısını, çocuğunu terk ederek, vatanın ve devletinin emrine girmiş, inancının gösterdiği gaye uğrunda hayatını feda etmekten çekinmemiştir.

Mehmetçik, sadece Çanakkale’de değil, kızgın çöllerde, karlı dağlarda, geçit vermeyen yalçın kayalarda şehid oldu.

İnsanın yüce bir ruh taşıdığını ve onun asıl cevherinin iman ve mana olduğunu ispat etmek için asil bir surette şehid olarak, kendi kanı karşılığında savaşarak namus ve tarihini kurtardı.

Marşlar onun için söylenmeli, şiirler onun için yazılmalı...

Çanakkale Savaşını görmüş, yaşamış, hissetmiş bazı şairlerimizin şiirlerinden birkaç dizeyi sunduktan sonra Çanakkale Savaşını, Mehmetçiği anlatan “NAMAZ” isimli şiirle sizleri baş başa bırakıyorum.

İşte bu yazılan destansı şiirlerden bazı dizeler.

 

“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,”

“…..”

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;

Bir Hilal uğruna, ya Rab ne güneşler batıyor!”

“…..”

 “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhid’i…

Bedri’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…

“…..”

“Eş şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

                                                             Mehmet Akif ERSOY

                                                                         1919

 

 

“Basma sahilleri hep insan eti

İkiyüz bin ölünün iskeleti.

  Basma, ta Ankara’dan tut da Van’ın

  Yıkılan na mütenahi yuvanın

Canlı enkazı olan evladı

Bu sahilde geçen yıl kanadı

  Kan dolu basma ayak izlerine

  Çürüyen göğsünü toprak yerine”

“……”

                                                  Mithat CEMAL

                                                              1917

 

 

 

“….”

 

“Gönüllü kaydolup harbe iştirak ettik

Çimtepe’ydi evet! Oraya önceden gittik

Döğüştük öyle ki arslan kocam çavuş oldu

Kazandı bir de büyük bir nişan şeref buldu.

“….”

Muhyiddin MEKKİ

1917

 

“…..”

Şükür Allah’a ki gördüm bu mubarek sinde

Kahraman ordumu serhatde muzaffer zinde”

“……”

Ruh u Peygamberi tebşire giderken şüheda

Millet arkanda bugün vecd ile tekbir sera.”

“…..”

                                                             Yahya KEMAL

 

“……”

“Bu bir zafer ki mübarek hayal fevkinde

Bu bir gaza ki mukaddes, muazzam ve mebrur

Edep de dost ile a’dayı hürmete mecbur

Ağarttı vechimizi her misal fevkınde.”

“…..”

                                                             Nigar Hanım

                                                                   1918

 

NAMAZ

 

İngilizin vakit vakit gemilerden siperden...
Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü
Hızlı hızlı geçiyordum tehlikeli bir yerden        

Birden bire gözlerime büyük birşey göründü      

Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı

Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı.

Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler

Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken

Yolun biraz kenarında tek başına bir nefer,

Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden

Kendisine süngüsünden bir mihrabcık yapmışdı,

Sonra onun karşısında namaza durmuştu.

Ne, havada ıslık çalan... ve düştüğü yerlere        

Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler

Ne, semada ifrit gibi vızıldayan tayyare,  

Ne, dünyalık bir düşünce ne bir korku ve keder

Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi,

Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi.

Potinleri yanındaydı... onun büyük saygısı

Kunduralı ibadeti görmüyordu muvafık

Böyle temiz bir yüreğin bütün işi kaygısı

Elbet Hakk'ın rızasına olmalıydı mutabık

Kuru toprak üzerinde kundurasız kılınan

Bu namazın, pek uygun bir kubbesiydi asuman!

Bir çam ona gölgesinden yapmış idi seccade

Sanki tekbir alıyordu vakit vakit top sesi

Gözlerinin sade akı beyaz kalan yüzünde

Parlıyordu o sarsılmaz îmanının gölgesi

Bir müslüman nasıl olur bu levhadan anladım

Hürmetle yavaş yavaş sokuldum beş - on adım

Başındaki kabalağın gölgesine gömülen

Süzük gözler dikilmişti o süngüden mihraba

Hakkın büyük dîvanında eli bağlı dururken

Artık o can kaygısı almıyordu hesaba

Allah Allah! bu ne yüksek bir îmandır Yarabbi!

Bir müslüman ne büyük bir kahramandır Yarabbi!

Kahramandır çünkü toplar etrafında patlarken

Zerre kadar titremedi namazını bozmadı. 

Dört yanına ateş saçan türlü türlü âfetten

Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı.

Onun böyle tevekkülü bana çok dokundu

Yüreğimi bir şey ezdi... iki gözüm sulandı.

Ey medenî İngilizler! daha varsa getirin

İnsanları küme küme öldürecek şeyleri

Getirin de şu cenneti cehenneme çevirin,

Bak onlar korkutur mu bir müslüman neferi,

Bunu hâlâ anlamıyor ne Hamilton ne Grey

Müslüman’ı korkutamaz Allah’ından başka şey.

Böyle dalgın düşünerek geçerken ben yanından

Sağa - sola selâm verdi namazını bitirdi.

Sonra biraz kımıldandı ellerini —Yaratan

Allah’ına dua için— gökyüzüne çevirdi.

Şimdi artık Allah’ına döküyordu derdini

Gözlerini kapamıştı unutmuştu kendini.

Halikına karşı boynu bükük duran bu nefer

Korku bilmez bir yiğitti... hürmetle eğilelim

Duasına mutlak âmin diyorlardı melekler

Kendimi pek fazla gördüm usul usul çekildim.

Ben giderken kulağına değdi onun sedası,

Allahümme salli ala seyyidina... duası.

Çekilmiştim; fakat hâlâ geriye

Bakıyordum ne yapıyor o diye

Ben merakla böyle durup bakarken

O doğruldu silkinerek yerinden

Hâlıkiyle hesabını bitirdi

Süngüsünü kılıfına geçirdi,

Gidiyordu arkasından seslendim

Dönüp bakdı cevab verdi

— Efendim.

— Uğur ola acelen ne hemşerim
Biraz eğlen gel sigara içelim

— Yok efendi affedersin işim var
Öyle çokluk eğlenemem vakit dar

— Adam sende ne olurmuş gel biraz
Şuracıkta oturalım

— Olamaz.

Sonra belki yetişemem nöbete

Burdan daha epey sürer şu tepe 

Başka vakit görüşürüz inşallah  

— Selâmetle koçyiğidim eyvallah
Fakat bari şu paketi olsun al

— Eksik olma tütün içmem hoşça kal     

— Bir söz daha: Neredesin?

— İlerde
Kanlı sırtın önündeki siperde...                                
Böyle deyip şahin gibi süzüldü

Sanki bağlı bir arslandı çözüldü.

Kanlı sırtın önlerinde eğlenirmiş bu aslan          

Fakat bilmem bu toprağın kansız yeri neresi
Düşmanlar da şâhiddir ki, seller gibi çağlayan

Türk kanıyla yoğrulmuştur bütün dağı deresi,

Sen de işte o fedakâr erlerdensin ey yiğit

Vazifen pek mukaddestir aman durma hadi git.   

Adı neydi nereliydi, soramadım kendine 

Fakat onun Türk olduğu lisanından belliydi
Adı Mehmet, ya Ahmet anlamağa hacet ne?
Oradaki yiğitlerin hepsi de bir halliydi.

Hepsi dindar, hepsi nazik, hepsi tosun, hepsi mert          

Hepsinde de düşman kini bir onulmaz dert

Selâm size ey Bursa'nın, Ankara’nın, Konya’nın

Vatan için ölümleri şeref bilen evlâdı.

Emin olun sizden akan bir damlacık al kanın

Elemiyle bir milletin bütün ruhu kanadı.

Şimdi hâlâ nerde görsem kabalaklı bir asker

Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer.

 

Ahmed NEDİM

Kasım 1339 (1915)

15.03.2005

Süleyman Yapıcı

Tarih Sayfası

Yeni Ufuk Gazetesi