BATILILAŞMANIN NERESİNDEYİZ

1839’da Tanzimat'la başlayan, 1856’da Islahat fermanlarıyla de­vam eden, 1920’lerden sonra inkılâplarla yerleştirilen ve zorla kabul ettirilmek istenen, 1946’larda çok partili bir siste­me geçişle kendini ispatlamak isteyen, 1960’larla başlayıp 1980’lere kadar yeniden kendini yenileyen batılılaşma süreci bir türlü bitmedi.

Avrupalılaşma, Garplılaşma, Medenileşme, Uygarlaşma, Laikleşme safhalarını aşıp niha­yet Çağdaşlaşma safhasına geldik. Bundan sonra üretilecek hangi kelimeyle batılılaşmaya devam edeceğiz belli değil.

Doğrudan doğruya yabancı baskıların açıktan açığa hissedildiği süreç içinde, sömürgeci ve emperyalist batının ülkemizi sö­mürgeleştirme gayretleri ağır basmaktadır.

Batılı emperyalist ve sömür­geciler önlerinde engel olarak gördükleri, millete ve devlete güç veren bütün İslami unsur ve kuruluşları yok etmeyle işe başladılar. Ekonomiden, kültür ve eğitime kadar bütün kuruluşları­mız yıkılmış ve yerine emperyalist çıkarlarına hizmet eden mü­esseseler kurmaya başladılar. Bu yönde batılı emperyalistlerin açık ve gizli çalışmaları yüz yıl boyunca devam etti.

Bütün bu batılılaşma çaba ve gayretlerinin arkasındaki maksat re gaye dün ne ise bugünde ay­nıdır. Dün bir İslam Devleti olan Osmanlı Devletini çeşitli iç ve iş müdahaleler sonucu yıkılma­sından sonra, halifelik otoritesinin kaldırılarak, İslam dünyası hemen hemen istisnasız batının güdüm ve kontrolüne girmiştir. Batının güdüm, kontrol ve bas­kısı altında İslam ümmeti çeşitli devletçiklere ayrılmış ve bu yeni kurulan devletçiklerin idarecileri ile çeşitli Müslüman toplulukları birbirine düşman hale getirilmiş­tir.

Böylece Müslümanların asıl düşmanları olan küfre ve onun işbirlikçisi münafık idarecilere karşı çıkması sistemli olarak ön­lenmiştir.

Genel olarak İslam âleminde oynanan bu oyun Türkiye üze­rinde de aynen oynanmaktadır. Türkiye İslam dünyasının çehre­sini her yönüyle değiştirebilecek bir potansiyel güce sahiptir. Bu yüzden geçmiş asırlardan günü­müze kadar batılı emperyalist ve sömürgeci ülkeler Türkiye'yi seçmişlerdir. Ülke içinde yaşa­yan insanları birbirine düşman edip karşı karşıya getirmek, ül­keyi iktisaden çökertmek, devle­ti yıkmak veya her yönüyle ken­dilerine zarar veremeyecek şe­kilde değiştirerek kendilerine benzet­mek, halkını sömürmek ve köleleştirme çalışmaları bunun için­dir.

AT'a alınması için Doğu ve Güneydoğu'dan vazgeçilmesi­nin şart koşulması, Uğur Mumcu'nun öldürülmesi ve cesedi is­tismar edilerek insanlarımızı laik ve şeriatçı diye karşı karşıya ge­tirme provokasyonları bunun en açık örneklerindendir.

24.01/08.02.1993

Süleyman Yapıcı

Sözün Özü

Devran Gazetesi