VAKIF MEDENİYETİ

Vakıf sözlükte; “bir kimseyi veya bir şeyi alıkoymak, durdurmak, kımıldatmamak, hapsetmek, asla satılmamak” manalarına gelir.

Vakıf: “Bir mülkün menfaatini halka tahsis edip aynını Allah Teâla’nın mülkü hükmünde olarak temlik ve temellükten müebbdeden men etmektir.

Yani, bir kişi mülkiyetine sahip olduğu menkul ve gayrimenkul mallardan bir kısmını veya on­ların tamamını Allah'ın rızasını kazanmak niyetiyle, halkın herhangi bir ihtiyacını gidermek suretiyle di­ni, hayrî veya içtimaî bir gayeye müebbeden tahsis ederse, malını vakfetmiş yani bir vakıf müessesesi kurmuş olur.

Vakıf malları satılamaz, bağışlanamaz, rehin verilemez, mülk edinilemez. Miras yoluyla intikal etmez ve bu şartlar altında kıyamete kadar devam eder. Vakıfları ve vakıfların hükümlerini hiç kimse değiştiremez.

Vakfın başlıca sebebi manevi yakınlığa, Rıza-i İlahiyyeye kavuşmak niyetiyledir. Başka bir deyiş ile dünyada güzel bir sekile hatırlanmaya, ahirette ise Allah Teâlâ’ya yakınlaşma arzusudur.

Vakıfların en efdali ve devamlısı, en faydalısı, ihtiyaç bakımından en fazla olanıdır.

Vakfın kaynağı, doğrudan doğruya İslam prensiplerine dayanır. Cahiliyye döneminde vakıf ya­pılmamıştır. Kur'an-ı Kerim'de “vakıf” ve onun anlamdaşı olan “Habs” kelimeleri bulunmamasına rağ­men cemiyetin hem manevi, hem de maddi hayatına yön veren bir sistem olarak İslam’ın mü’minlerin zihnine birlik, dayanışma ve yardımlaşma duygusunu işleyen prensiplerle vakıf yapma fikir ve arzusu Kur'an’daki ayetlerden alınmıştır:

[bk. Hadid 18; Bakara 219; Bakara 261; İbrahim 31; Bakara 215; Bakara 273; Münafikun 10;  Nisa 114; Mü’minun 61]

Ayrıca vakfın menşei şu ayete dayandırılmaktadır:

İyilik yapmada ve takvada birbirinizle yardımlaşın.” [Mâide 2]

Vakfın gelişmesinde de büyük rol oynayan peygamberimizin en meşhur hadisi şudur:

Bir insan öldüğünde ameli (nin sevabı) kesilir, amel defteri kapanır. Ancak müstesna olarak üç şeyden kapanmaz (kişinin lehine sevap devam eder). Bunlar:

Sadaka-i cariye,

Faydalanılan ilim,

Kendisine dua eden hayırlı evlat.[Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36] Buradaki “Sadaka-i CariyeVAKIF demektir.

Hz. Peygamber ve sahabeler tarafından yapılmış vakıflardan da söz edilir. Bunların en meşhuru, Hz. Ömer'in vakfıdır. Buhari'nin bir hadisine göre, Hz. Ömer, bir mülk toprağı hakkında Peygamber'in fikrini soruyor, O da şu cevabı veriyor: “Aslı satılmaz, bağışlanmaz ve miras yoluyla intikal etmez şekil­de sadaka kî, gelirini fakirlere tahsis et.[Buhari, Şurut 19, Vesaya 28, İman 33; Müslim, Vasiyyet 15, (1632); Ebu Davud, Vesaya 13, (2878)]

İlk vakıfların Resulullah (s.a.v.) devrinde ve hatla bizzat O’nun tarafından yapıldığını ve ashabı­na da vakıf yapmayı tavsiye ettiğini görmekteyiz.

Medine’de yapılan ilk caminin yani Mescid-i Nebevi’nin arsasını iki yetimden satın alarak bir bölümünü Ashab-ı Suffa’ya ayırdığını biliyoruz.

İslam’da ilk vakfı, bizzat Resulullah (S.A.S.) bir Yahudi âlimi olan Muhaynk tarafından vasiyet edilen 7 bahçeyi vakfederek yapmıştır.

Resulullah (s.a.v.) in ashabından da birçok kimsenin vakıf yaptığını görmekteyiz. Hz. Cabir demiştir ki: “Ben Muhacirlerden ve Ensardan mal sahibi ve kuvvet sahibi bir kişi bilmem ki vakıf ve tasaddukta bulunmuş olmasın.

Siz sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş olamazsınız[Al-i İmran 92] ve Kimdir o ki Allah’a güzel bir ödünç versin de (Allah da) onu kat kat, birçok artırsın  [Bakara 245] ayet­leri nazil olunca Ebu Talha falan yerdeki bahçesini Allah’a adadığını Hz. Peygamber’e bildirmiş ve Pey­gamberimiz de onu kavminin fakirlerine vakfetmesini ona söylemiştir.

Sahabelerden ilk vakfı Hz. Osman yapmıştır. Resulullah (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiği zaman “Runne” denilen kuyudan başka tatlı su yoktu. Kuyunun sahipleri suyu parayla satıyorlardı. Resulullah (s.a.v.) onlara “bu su karşılığında Cennet’te aynısını ister misiniz?” deyince onlar; “bu sudan başka gelir kaynakları olmadıklarını” söyleyince, Hz. Osman bunun kendisi için de geçerli olup olmadığını Resulullah’tan sorduğunda, geçerli olduğu cevabını alınca, bu kuyuyu satın alarak Müslümanlara bağışlayarak vakfetmiştir.

Vakfı sistemleştiren ise Hz. Ömer’dir. Hayber fethedildiğinde kendisine oradan çok güzel bir arazi düşmüştü. Bu yer hakkında emirlerinin ne olduğunu Hz. Peygamber'e sorunca, Resulullah (s.a.v.) ona; “istersen aslını elinde tutar, gelirini sadaka yaparsın” buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer, aslı satılmamak, miras olmamak ve bağış yapılmamak şartıyla o yeri fakirlere, akrabalarına, kölelere, Allah yolunda bulunanlara, yolculara, misafirlere vakfetmiş, vakıf mütevvelisine örfe göre ondan yemesine ve dostlarına da yedirmesine izin vermiştir.

Sahabelerden Sa'd b. Ubade, Enes b. Malik, Hz. Zübeyr, Abdullan ibn-i Ömer, Hz. Ali, Hz. Tal­ha ve Resulullah (s.a.v.) in hanımlarından Hz. Aişe ve Hz. Hafsa tarafından vakıflar yapılmıştır.

Vakıf yapma faaliyetleri Emeviler, Abbasiler ve diğer İslam hükümdarları ve emirleri, özellikle Osmanlılar tarafından çok önemli şeyler vakfedilmiş, çok muazzam hayır müesseseleri meydana getiril­miştir. Öyle ki İslam toplumlarında ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın her cephesinde kendisini hisse­ttiren bir yapıya kavuşmuştur.

Mesela; Osmanlı İmparatorluğu devrinde, çok büyük gelişmeye mazhar olan vakıflar sayesinde “bir adam vakıf bir evde doğar, vakıf bir beşikte büyür, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf okullarda ve vakıf kitaplardan okur, vakıf idaresinden ücretini alır ve öldüğü zaman kendisi vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezarlığa gömülürdü.” Bu suretle beşeri hayatın bütün icaplarını vakıf mallarla temine pek ala imkân vardı.

İslam dünyasında en gelişmiş ve yaygınlaşmış olan bu vakıf müesseseleri vasıtasıyla beşeriyetin ihtiyaçları hedef edinilmiş, insanlığa hizmet ve toplumun refahı gaye edinilmiştir.

Müslümanlar yapmış oldukları bütün bu vakıflar ile Allah Teâla’nın rızasını kazanmak hedef edinilmiş, insanların yükselmesine, insanların ihtiyaçlarını azaltmaya çalışmayı kutsal bir vazife bilmiştir. Bu da mensup oldukları kutsî dinin kendilerine vermiş oluğu ulvi bir inancın neticesidir.

İşte bu gibi dini teşvikler sayesindedir ki, Müslümanların kalplerinde pek temiz duygular canlan­mış, insanlığa hizmet için hatır ve hayale gelmedik fedakârlıklarda bulunarak çeşit çeşit vakıflar, mües­seseler meydana getirmişlerdir.

Toplumun çok çeşitli ihtiyaçları olduğundan vakıflar da bu ihtiyaçlara göre çeşitlenmiştir. İhti­yaçlar zaman ve yere göre değişmektedir, Vakıf yapacak olan insanın kültürü ve düşünüş tarzı da hizmet konusunun seçimine etki etmektedir.

Bu bakımdan bölgelere göre ihtiyaç duyulan konular farklılık arz ettiğinden farklı farklı yönlerde vakıfların kurulduğunu görmekteyiz. Mahallede dolaşan köpeklere ekmek dağıtılmasından, çevreye ge­len leyleklere yiyecek temini ve bakımına kadar insanların dışındaki canlılar için bile vakıflar kurulmuştur.

Bize düşen en büyük görev ise geçmişte atalarımızın kurdukları bu vakıfları devam ettirmek ve yaşatmaktır.

Bu vesile ile Elazığ Kent Konseyi başkanlığına seçilen Sayı M. Nafiz Koca’yı ve yürütme kurulunu tebrik ediyorum.

13.05.2024

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi