HAYATIMIZ KİRLENDİKÇE DİLİMİZ DE KİRLENİYOR
Özel radyo, televizyonlarda konuşulan,
Gazetelerde yazılan yazılarda kullanılan,
Dükkân ve iş yerlerine asılan levhalarda kullanılan,
Eğitim - kurumlarında öğretilen,
Cadde ve sokaklarda konuşulan Türkçe son yıllarda çokça tartışılmaya başlandı.
Konuştuğumuz dil olan Türkçemizi daha iyi nasıl konuşur, yazar ve ifade ederiz tartışması mutlaka bir gün müspet sonucunu verecektir.
Aksi halde hayatımız kirlendikçe dilimiz de kirlenmeye,
Dilimiz kirlendikçe zihnimiz de kirlenmeye devam edecektir.
DİL
Dil bilimcileri tarafından dilin çeşitli tarifleri yapılmış olup, bu tariflere girmek istemiyorum.
Ancak dil, tüm insani yeteneklerin insana en özgü olanıdır.
Yeryüzünde nerede insan varsa veya yaşıyorsa orada dil vardır.
Bugün dünyada konuşulan dil sayısı en az 3000 civarında olup, Bazı dil bilimcilerine göre bu rakam 8.000'e çıkmaktadır.
Dünya nüfusunun yarısı (yaklaşık 2,5 milyar insan) bu dillerden sadece 15'ini konuşmaktadır.
Tüm insan dilleri eşit biçimde karmaşık ve eşit biçimde ifade yeteneğine sahiptir.
Eğer bir insan, bir dilde meramını ifade edemiyorsa, aynı düşünceyi ifade formu değişse de, bir başka dilde ifade edebilir.
DİL VE KÜLTÜR
Dilin kültürle ilişkisi üç ana şekilde gerçekleşir:
1. Dilin kendisi kültürün parçasıdır
Dil, kültürün kaçınılmaz bir parçasıdır. Törenler, ayinler, şarkılar, öyküler, lanetlemeler, ibadetler vs dil içerisinde geçen olaylardır. Dil kültürün sadece bir parçası olmakla kalmaz aynı zamanda onun büyük ve can alıcı bir parçasıdır.
2. Her dil, ilişkili olduğu kültürün bir indeksini sunar
Diller ilişkili oldukları kültürlerle ortak olan organize edici deneyimi ya da düşünme yollarını sergiler.
3. Her dil ilişkili olduğu kültürle sembolik bir ilişki içindedir
DİL TARİHİ
Türkçe çok uzun bir geçmişe sahip olan bir dildir.
Dilimiz üzerinde tartışmalar Türkçenin yapısından değil, fikri ve siyasi temayüllere paralel olarak yürütüle gelmiştir.
Dil, düşüncenin kendini idrak ettiği iklim, yeşerip boy attığı topraktır.
Kişinin ana dili bir insan için öz evi, aile ocağıdır. Kişi bu aile ocağında yaşar ve şahsiyet kazanır.
Tarih ve kültürün belirlediği dil, düşüncenin ferdilikten çıkarak cemiyetin malı olmasını sağlar. Bu sebeple düşünce farklılıklarının dil ayrılılıklarına yol açması şaşırtıcı değildir.
Türk dili ve edebiyatı İslamiyet’in kabulünden sonra, Müslüman Arap ve İran edebiyatının tesiri altına girer. Zamanla İslam medeniyetinin kültür verimleri bu üç dilin çeşitli nispetleriyle terkibini aksettiren bir şekil almıştır. 10. asırdan itibaren Osmanlıcanın ortaya çıkışı da böyledir.
Türk dili ve edebiyatının yeni tesir sahasına girmesi 19. asırdadır.
Batılılaşmanın askeri ve teknik sahadan idari ve siyasi sahalara da yansıtıldığı bu asırda yetişen çoğu Avrupa'da tahsil görmüş yazarlar ve Türk dili edebiyatını batı tesirine açmışlardır.
Tanzimat’tan sonraki devirde dilde sadeleşmenin belli başlı vasıtası basın olmuştur. Sadeleşme akımı 1912'de "yeni lisan" hareketi ile yeni şeklini alır.
Yeni lisan hareketinin diğer dil gelişmelerinden ayıran en bariz vasfı zorlama unsurunun ortaya çıkışıdır.
Yeni lisancılar kendilerini zorlayarak Arapça ve Farsça kaynaklı kelimelerden uzak durmaya çalıştılar.
Bunun yanında dile müdahale edilirken yani sadeleşmeye gidilirken batı dillerinden birçok kelimelerin ithaliyle neticelenmiştir.
Dil devrimi denilen bu uygulama çeşitli safhalardan geçerek uygulanmıştır ki bu safhalardan en belli başlıcası Latin alfabenin kabulüdür.
Geçen yıllar içinde Osmanlıca ilim ıstılahları hemen hemen tamamen terkedilmiş, yerine Latince kaynaklı İngilizce veya Fransızca kelimeler alınmıştır.
Bugün bile kullandığımız sözcüklerin bile neredeyse dörtte birine yakın kısmını batı dillerinden geçen kelimelerin doldurduğunu söyleyebiliriz.
Milli eğitim Bakanlığı yabancı dille öğretim yapan kurumlar açmış, sayılarını zamanla arttırmıştır. Halen yüksek öğretim kademelerinde bazı üniversiteler bütün öğretimini yabancı dille yapmaktadırlar.
Bu noktada karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:
Asırlardır konuşula konuşula, yazıla yazıla varlığını sürdüren Türkçe 20. asırda en az on asırdır akıp gittiği yatağından çıkmaya zorlanmıştır.
Devletin dile müdahalesi meselesinin daha da karmaşık bir hale gelmesine sebep olmuştur.
Bir anlaşma vasıtası olması gereken dil, zaman zaman küçük bir aydın azınlığın argosu haline gelerek halkla anlaşma yollarını tıkamıştır.
Geçen zaman içinde resmi makamların zorlaması, radyo ve televizyon gibi kitle haberleşme vasıtalarının bu yolda kullanılması ile dil devrimi yönünde hayli mesafe alınmıştır.
Dil üzerindeki bu zorlayıcı tutum çok yönlü ve uzun vadede kültür varlığımızı sarsıcı neticeler doğurmuştur.
Dili sağlam bir zemin teşkil etme vasfını kaybettiğinden istikrarlı bir fikri gelişme imkânsız hale gelmiştir.
Fikir hayatı dildeki değişmenin doğurduğu psikolojik tedirginlik sonucu yazarların kelimeciliğe takılıp kalmaları yüzünden kısırlaşmıştır.
Türkçenin zengin kelime kadrosu zoraki değişiklikler yüzünden kesintiye uğramıştır.
Türkçenin zengin kadrosunu daraltarak uydurmacılığı yaygınlaştırmaya hizmet etmekte ve kavram kargaşası meydana gelmesine sebep olmaktadır.
Bilindiği gibi daha önce Fransızlar kendi dillerini İngilizceye karşı korumak içir bir kanun çıkarmışlardı. Buna bir kanun da Türk Dil Kurumu tarafından Türkçeyi yabancı etkilere karşı korumak ve yayın ortamlarında güzel kullanılmasını sağlamak için hazırlanmaktaydı. Ancak kanun basına yansır yansımaz yol açtığı tartışmalar daha çok insanların dili kullanma biçimleri üzerinde totaliter bir baskının kurulmasının yanlış olduğunda yoğunlaşmıştı.
Bugün İngilizceden Türkçeye yönelik kelime akını artık tehlikeli bir hal almıştır. Türkiye'de büyük şehirlerin caddeleri Hong Kong, Yeni Zelanda gibi sömürge ülkelerinin caddeleri kadar İngilizce levhalarla doldurulmuştur.
Hayatımız kirlendikçe dilimiz de kirleniyor. Dilimiz kirlendikçe zihnimiz de kirleniyor.
Bir dilin içyapısının nasıl bozulduğunu ve yeni bir dünya görüşünü telkin ettiklerini göstermek için selamlaşma sözcüklerinin üzerinde duralım.
Allah'a ısmarladık / Allah'a emanet ol / Hoşça kal / By bye / Kendine iyi bak / Görüşürüz / Çaw / Çüz vs.
Allah rahatlık versin / İyi geceler
Allah izin verirse /İnşallah /Allah nasip ederse / Umarım
Allah yardımcın olsun / bol şans / iyi şanslar / Başarılar
Allah'a şükür iyiyim / İyiyim / Teşekkürler
Dili koruma ihtiyacı her şeydan önce bütün bir dünya tasavvurunu koruma ihtiyacıdır. Ancak bu koruma devlet eliyle mi, dili konuşan insanların bilinçli davranışları ile mi olmalı; bu da ayrıca tartışılması gereken bir konu.
Fakat açıkça görünen bir şey var ki bu hızla devam ederse on yıl sonra bu dil bizim dilimiz olmaktan çıkar; bizim dilimiz, bizim zihnimiz, bizim hayatımız...
2005
Süleyman Yapıcı
Yeni Ufuk Gazetesi