DOST
Dost, “dost için çiğ tavuk yer” derler.
Dost, hayırsız hısım ve akrabadan yeğdir.
"Bin dost az, bir düşman ise çoktur."
Akıllı düşman, akılsız dosttan yeğdir.
Dost vardır; ekmek gibidir. Her gün ararsın, her zaman lazımdır.
Dost vardır; ilaç gibidir. Lazım oldukça ararsın, yerinde gereklidir.
Dost vardır: baba gibidir. Şefkati sana yeter, kendini güvende hissedersin.
Dost vardır; ana gibidir. Kucağında uyursun, huzur bulursun.
Dost vardır; hava gibidir. Teneffüs edemezsen yaşayamazsın, hayat için gereklidir.
Dost vardır; dağ gibidir. Sırtını dayarsın, güç ve kuvvet alırsın.
Dost vardır; bal gibidir. Tatmak için devamlı ararsın, tadını unutmazsın.
Dost vardır; sığınak gibidir. Saate bakmaksızın kapısını çalarsın, “nereden çıktın bu vakitte” diye terslenmezsin.
Dost vardır; vefalı bir ağaç gibidir. Arka bahçende hayatında kök salmalıdır varlığını sezdirmeden.
Dostluk;
Ağlamaksa,
Yüreğindeki acıyı paylaşmaksa,
Üzüldüğünde sıcacık bir kucaksa,
Dostun için ateşe atılmaksa dünya durana dek dostumsun.
Fert-toplum-ümmet olarak bugüne kadar dost dost diye nicesine sarıldık.
Dost vardır; sıçan gibidir. Bizi gördüğü zaman kaçacak delik aradı.
Dost vardır; yılan gibidir. Ne zaman ısıracağı hiç belli olmadı.
Dost vardır; bela gibidir. Ondan uzaklaşmak istedikçe o, seni kötülükleriyle bırakmadı.
Dost vardı; sülük gibidir. Devamlı seni emmek, sömürmek istedi.
Dost vardır; mikrop gibidir. Sen kaçtıkça o seni hep aradı buldu.
Gerçek dost her zaman uyardı:
İçimizdeki dost yüzlü, dost gülücüklü olanlar hep uyardı bizi.
"Sizden olmayanları dost edinmeyin” diye
Yine Dostumuz/Mevlamız
“Küfredenler, zalimler birbirlerinin dostudur”
“Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostudur. Onları dost edinmeyin. Kim onları dost tutarsa, o da onlardandır” diye uyardı bizi.
Dinlemedik, kulak asmadık.
Çünkü iki asırdır kendimize ve gerçek dostlarımıza olan güvencimiz, inancımız sarsılmıştı.
Dostu düşmanı ayıracak ölçüyü yitirmiştik.
Dost ve dostlarımızı kaybetmiştik.
Sıçan, yılan bela/musibet, sülük, mikrop gibi dostlar edindik.
Sonra “böyle dost düşman başına” dedik.
Sonra dosta düşmana karşı yüzümüz hep yere baktı.
“Güvenme dostuna, saman doldurur postuna” demek zorunda kaldık.
Bilemedik öyle dostların düşman başına olduğunu.
Kara günde belli olan dostları iyi günümüzde dost zannettik.
Kusursuz dost aradık, dostsuz kaldık.
Eski dost düşman olmazdı, anlamadık.
"Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur" türküleri çığırdık.
Dostlar alışverişte görsün diye, "dostluk başka, alışveriş başka" dedik.
Sonunda dost ve dostlarımızı gücendirdik, düşmanımızı sevindirdik.
Yine anladık ki "sensiz dünya malını neyleyim dostum" diyenleri bırakıp;
Aç kurtlar ile dost olmaya kalkıştık.
"Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül bir dost ister kahve bahane" iken;
Bir dostun kırk yılda kazanıldığını hemencecik unutuverdik.
Dost yüzümüze, düşman ise hep ayağımıza baktı.
Dost bildiklerimize açtık sırrımızı, o da söyledi dost bildiklerine.
Kadim dostlukların olduğu dönemler dışında “düşenin dostu olmaz” dedik birbirimize.
Yine kadim dostlukların olduğu o zamanlarda, “düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül incitirdi" bizi.
Dost meclisinde Allah’ı dost bilenlerle hep birlikte "Gerçek Dost"a doğru yönelirdi kalplerimiz.
Kulak verilirdi Dost’un sözlerine;
“Dost/Veli istersen Allah yeter”
“Sizin asıl dostunuz Allah, Resulü/resulleri ve namaz kılıp, zekat veren mü’minlerdir, galip gelecek olanlar da onlardır.”
O’nu dost bilip, O’ndan başkasını dost tutmayan,
Dostun dosta faydası olamayacağı o zorlu günde,
Gerçek dost sahiplerine selam olsun.
Ahmet PALEVİ (Süleyman Yapıcı)
21.06.2007
Yeni Ufuk Gazetesi