DOKUNMAYIN BACIMA, ANNEME, TEYZEME, NİNEME…

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.” (Nur Suresi, Ayet: 31)

Türkiye, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülke.

 Genç kız ve kadınlarımızın büyük birçoğunluğu inançları gereği başlarını örtmektedir.

Bunun yanında Toplumsal örf ve adetlerin etkisiyle geleneksel olarak başlarını örten kadınlarımız da bulunmaktadır.

Başörtüsü, kendilerini laik ve cumhuriyetçi olarak tanıtan bazı çevreler tarafından bir rejim sorunu haline getirildi.

Ülke çapında eğitim veren lise ve üniversite kapıları başörtülü kızlarımızın yüzüne kapandı.

Okullara girişleri yasaklandı.

Daha sonra okul kantinlerine girişleri yasaklandı.

Nihayet kampus içinde dolaşmaları yasaklandı.

Bu kadarı yeterli mi?

Hayır!..

Başörtülü kızlarımız “ikna odaları”nda psikolojik işkenceye tabi tutuldu.

Disiplin soruşturmaları adı altında okullarından uzaklaştırıldı ya da okullarını bırakmak zorunda bırakıldı.

Bu kadarı yeterli mi?

Hayır!..

Kamu sektöründe memur olarak görev yapan başörtülü kamu personeli de kovuşturmaya uğradı.

Pek çoğu ya istifa etmek zorunda bırakıldı ya da disiplin cezaları ile mesleklerinden uzaklaştırıldı.

Bu kadarı yeterli mi?

Hayır!..

Başörtüsü yasağı artık toplumsal hayatı kuşatacak boyutlara ulaştı.

Bilgisayar, Yabancı Dil ve Sürücü Kurslarına devam eden kadınlara başörtülü fotoğrafları nedeniyle sertifika verilmediğine dair basın ve yayın organlarında birçok haberler çıkmaya başladı.

Askeri özellik taşıyan sosyal tesislere ise başörtülü olarak girmek tamamen imkânsızlaştı.

Bu kadarı yeterli mi?

Hayır!..

Başörtüsü meselesini çözmek namus borcumuzdur”, “başörtü meselesi bizim meselemizdir” diyen ve eşleri başörtülü olan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan R. Tayyip Erdoğan ve benzer konumda olan diğer hükümet üyeleri, Cumhurbaşkanı’nın ve Genelkurmay’ın resmi davet ve resepsiyonlarına genellikle eşsiz olarak davet edilir hale geldiler.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, kızlarını başörtüsü yasağı nedeniyle Türkiye'de eğitim alamadıkları için yurtdışına göndermek zorunda kaldığını belirtmekte…

Bu kadarı yeterli mi?

Hayır!..

Başörtü yasağının uygulamak için kamusal alanların sınırları genişletilmeliydi.

Hatta buna otoparklar dâhil edilmeliydi.

Bütün bunlar bir cinnet halini almalıydı.

66 yaşındaki Ayşe Gürcan Elçi teyzeyi, Anadolu hanımefendisini de kapsamalıydı.

Üstelik pişirilen yemeğe saç teli düşmemesi çin kullanılan geleneksel örtü olsa bile.

Omuzlara tutturulan ve içinde iğne olmadığında birilerine batacak veya rahatsız edecek örtü şekli olmasa bile.

Okuldan, kamu sektöründen, kurslardan, tören salonlarından, basın toplantılarından, koridorlardan, bahçeden, otoparktan kovulmalıydı bunlar…

Başörtüsü yasağının hayatın farklı alanlarında sıradan insanların temel haklarını kısıtlayan bir ayrımcılığa dönüşmesini kim önleyebilecek?

Toplumsal barışı kim sağlayabilecek?

Hukuki yükümlülüklerini hatırlayarak kendi vatandaşlarına büyük acılar yaşatmaya devam eden kılık kıyafet yasaklamalarını bir an önce kim ortadan kaldırabilecek?    

Başörtüsü meselesini çözmek namus borcumuzdur” diyen Sayın Bülent Arınç mı?

Başörtü yasağı ile kızlarını eğitim için yurtdışına göndermek zorunda kalan Sayın Başbakan R. Tayip Erdoğan mı?

Karşı olmadığı cinsten Ayşe Teyze'nin örtüsünü hoşgörü ile karşılayabilecek Sayın Baykal mı?

Ancak biz çözeriz” diyen Sayın Mehmet Ağar mı?

İstifa sebebini başörtüsüne dayandıran çiçeği burnundaki yeni ANAP lideri Erkan Mumcu mu?

Bu aşamada böyle bir meseleye kim ilgi gösterecek? Merak ve endişe ile bekliyoruz.

 

PAPA’NIN ÖLÜMÜ  

 

Papa II. Jean Paul’un ölümü, Türkiye dâhil tüm dünyanın gündemindeydi.

Dünyadaki Ortodoks Hıristiyanlar, Müslümanlar, diğer inançlara mensup insanlar ve hatta dindar olmayan insanlar bile, Papa’nın ölümü nedeniyle bölgedeki ve dünyadaki Katoliklerle birlikte yas tuttular.

Hrıstiyanların ve diğer inanç sahiplerinin tuttukları yası anlamak mümkün.

Peki, Müslümanlar kimin için yas tuttular?

Haçlı seferlerini başlatan Papa II. Urban’nın son temsilcisi için mi?

Çünkü Papa deyince Müslümanlar için ilk akla gelen Haçlı Seferleri’dir.

Papa II. Jean Paul, 2000 Martı’nda St. Pietro Meydanı’ndaki konuşmasında “Musevilerden, Romanlardan, sapkınlardan, kadınlardan, değişik kültürlerden insanlardan ve Katolik olmayan Hıristiyanlardan ve diğer dini inançlara sahip olanlardan, Katoliklerin elinden çektikleri nedeniyle af diliyoruz ve affediyoruz demişti.

Bu özürle birlikte Müslümanlar da Haçlı zihniyetine son verecek böyle bir özrü beklemişti.

Çünkü Haçlı zihniyeti Papalığın şahsında Avrupa’nın bilinçaltında hâlâ yaşıyordu.

Biz Müslümanlar böyle bir özrü beklerken Papa öldü.

Mukaddes değerlerimize karşı yapılan haçlı seferleri’nin manevi lideri Papa ölmüştü artık.

1095 yılında Papa II. Urban’ının başlattığı, diğer Papaların önderliğinde süregelen ve günümüzde ise ABD’nin devam ettirdiği “Hilal”e karşı yapılan “Haç”lı saldırıları karşısında Hilal ve yıldızdan oluşan “Ayyıldızlı” şanlı bayrağımızı yarıya indirerek yas tutmak olmamalıydı.

 

13.04.2005

Akif Eryaman (Süleyman Yapıcı)

Kardelen

Yeni Ufuk Gazetesi